Ne Sünniler ne Aleviler: Maraş olayları çıkmadı, çıkarıldı

19 - 26 Aralık 1978 kara günlerdir. Bugün de o gün de Türk egemenliği üzerinde proje yapanlar aynıdır. Maraş Olayları'nı çıkaranlar ne Sünniler ne de Alevilerdi... Artık apaçık biliyoruz ki, bir o tarafı tarayıp az sonra diğerine bomba atan aynı adamlardı; Türk'e düşman olanlardı.


Paylaşın:

19-26 Aralık 1978 arası, Türkiye tarihinde kara günlerdir.

Maraş Olayları’nda hayatını
kaybedenlere rahmet dileklerimle…

19-26 Aralık 1978 arası, Türkiye tarihinde kara günlerdir. Maraş Olayları diye adlandırılan ve 111 kişinin öldüğü, toplumsal karmaşanın tarihleridir. Yaşayanların çoğu halen hayattadır ve büyük bir kısmının o günleri hatırlamak istemeyeceğine eminim. Hele böyle bir durumu tekrar yaşamaktan çok ama çok korktuklarına da eminim. Yine eminim ki bu kaçınmaları kendilerinden ziyade memleketleri, hatta vatanları ve milletleri içindir.

Ben o günlerde 18 yaşında ve orada yaşayan bir Maraşlıydım. Üniversiteye girmiştim ama başlamak için anarşi dolayısıyla kapanan okulumun açılmasını bekliyordum. 1978 Haziranındaki üniversite sınavında kazandığım okulum 1979’un Mayısında açılabilmişti. Yani bir yıl sonra! Türkiye bu durumdaydı.

Olayların tahliline girmeden önce o günkü Türkiye gerçeğinin hatırlanmasında fayda vardır. Ülkede her gün onlarca insan ölüyor, şehirlerde güvenlik kalmamış, insanlar birbirinden çekinir hâle gelmişti. Geçim derdi, yokluklar bir heyula gibi çökmüş, Türk milletinin üzerinde korkunç bir baskı oluşmuştu. Yıllardır süren bu toplumsal karmaşa, “sağ-sol” kavgası ile bir kaos halini almış, artık içinden çıkılmaz bir şekle bürünmüştü.

İşte Maraş bu şehirlerden biriydi. Fakat bir farkla; Maraş’ta, özellikle merkezde, karışıklıklar çok fazla değildi. Kavga ve ölüm yok denecek kadar azdı. Alevi ve Sünni ya da başka bir ayrılık ve aykırılık yoktu. Alevi vatandaşlarımızın çoğunluğu da sol siyaset içerisinde yer almışlardı. Fakat olayların az olması bazı kişileri veya mahfilleri harekete geçirmiş olmalı ki toplum alttan alta karıştırılıyordu. Maraş sokakları da hızla karmaşaya doğru yol aldı.

Karışmaya hazırlanan şehir

Yaşananlar sırasında zarar gören insanların hiçbirisi dışarıdan gelmemişti, hepsi orada yaşayanlardı. Yıllarca komşuluk ve dostluk yapmışlardı. Dolayısıyla şehir insanının arasında böyle ciddi ve büyük bir ayrılık, aykırılık yoktu. Kimse birbirinin işine karışmıyor, birlikte yaşamanın asgari şartları dışında bir araya gelinmese de birlikte yaşanıyordu ve herkes işinde gücündeydi

Arama motorlarının herhangi birinde “Maraş Olayları” diye yazdığınızda, karşımıza 19-26 Aralık 1978 diye başlayan cümleler çıkar.

Evet, 19 Aralık 1978 günü “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin gösterildiği sinemada bir patlama oldu. Patlamanın olayların fitilini ateşlediği düşünülür ama bunun öncesi de vardır.

Uzun zamandır şehirde bir polis fırtınası esmektedir ve fırtına son dönemde kasırgaya dönüşmüştür. Emniyetin, o günlerde “toplum polisi” denen birimi, bu baskı ve karışıklığın merkezindedir. Gözaltılar ve işkenceler ortalığı kasıp kavurmakta, o zamana kadar nispeten sakin olan şehrin üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır.

15 Nisan 1978’de Ankara’da yapılmış Büyük Yürüyüş’ten dönen Ülkücüler, 16 Nisan sabahı şehre girdiklerinde gözaltına alınıp toplum polisinin merkezine götürülür, ağır işkencelere maruz kalırlar. Dönemin MHP Maraş Milletvekilinin oğlu da gözaltına alınanlar arasındadır (ki daha sonra o da milletvekili seçilmiş avukattır). İşkence o kadar ileri gitmişti ki kendisi de eski bir hâkim olan olan milletvekili, bir baba olarak oğluna ve arkadaşlarına yapılanlar karşısında, olan-biteni görmemezlikten gelen hâkimi yere yatırarak epeyce tartaklamıştı. Tanımaktan şeref duyduğum, nazik, sözü sohbeti dinlenen, derinlemesine tarih bilgisi ve şuuru olan bir Türk münevveriydi. Tanıyan herkesin efendiliğine şehadet edeceği  o insan bile artık kendine hâkim olamamıştı. Maraş’ın şartlarını ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu bundan daha iyi anlatacak bir örnek zor bulunur.

Akl-ı selime seslenen ama karşılık bulmayan bir uyarı

Dönemin MHP Milletvekili olan Mehmet Yusuf Özbaş, olaylardan tam altı ay önce, 22 Mayıs 1978 tarihli Hergün Gazetesi’nde yazdıklarıyla tarihe not düşmüştü.

Kon Dergisi

Merhum Mehmet Yusuf Özbaş’ın, Kon Dergisinde yer alan, 22 Mayıs 1978 tarihinde Hergün Gazetesinde çıkan yazısı

Özbaş yazısında: “…milletimizin ve vatanımızın düşmanları bu topluluklardan istifade ile… Sünnilerin Alevi düşmanı olduğunu yayarak kardeşi kardeşe düşman etmek ve ezdirmek sevdasına düştüler.

Yıllardan beri Maraş’ta yapılan propagandanın özü, Sünnilerin Alevileri ortadan kaldırmak niyetinde olduğu şeklindedir. Buna mukabil Sünni Maraşlılara da Alevilerin tepeden tırnağa silahlandıkları ve bir gün habersizce Maraşlıları öldürmek niyetinde birleşip teşkilatlandıkları söylenmektedir.”

Ne kadar açık uyarılar değil mi? Fakat kamuoyunu yönlendiren mahfiller bunun görülmesini de önledi.

Bütün bunlara rağmen işkence ve baskılar devam etti. Yıl 1978 ve Ecevit Başbakandır. Bundan cesaret ve destek alanlar o güne kadar sakin sayılabilecek şehri patlamaya hazır barut fıçısı haline getirdiler. Görünür sebep, ideolojik kavga, kurtarılmış bölge mücadelesidir. Arka planda da karanlık güçlerin toplumun yumuşak karnına çalışmasıdır.

Böyle bir hazırlık aşamasından sonra 78 Aralık ayına gelindi.

Ve baraj yıkılır

19 Aralık’ta, bütün Türkiye’de ülkücülerin çok büyük ilgi gösterdiği “Güneş Ne Zaman Doğacak” filmi oynarken, sinemada bomba patlar.

20 Aralık’ta akşamdan sonra solcuların gittiği bir kahvehane taranır.

21 Aralık’ta TÖB-DER üyesi, birisi Alevi diğeri Sünni olan, iki öğretmen öldürülür.

22 Aralık Cuma günü, öldürülen öğretmenlerin cenazesinde artık olaylar kontrolden çıkmıştır. Çok ciddi provokasyon yapılmış ama devlet gücünü elinde tutanlar, tedbir alıp olayları yatıştırmak bir yana, olaylarda taraf olmuştur. Kışkırtma çok acımasız ve büyüktür. Özellikle nereden çıktığı ve kim tarafından söylendiği bilinmeyen, gerçekliği konusunda mutabakatın hâlâ olmadığı, “Muhammet’in Piçlerine Ölüm” sloganı söylentisi, hadiselerin kontrolden çıkmasına büyük katkı sağlamıştır. O gün cenazeler kalkmamış, akşamına yine bir kahve taranmıştır. Üç ölü vardır.

23 Aralık’ta akşam ölen üç kişinin cenazesini almak için Devlet Hastanesi’ne gidenler silahlı saldırıya uğrar. Artık Maraş’ı karıştıranlar hedefine ulaşmıştır ve bir şehir ayaktadır. Resmi kayıtlarda 111 kişinin öldüğü yazılıdır ve elbette ölenlerin hepsi kardeştir. Türk tarihine bir kardeş kavgası daha yazılmıştır.

Dönemin Hükümeti, siyasi mülahazalarla, olaylara çok geç müdahale etmiştir. Altıncı günde Kayseri’den gelen Komando Birlikleri duruma hâkim olmuşsa da kayıp ve travma çok büyüktür. Dönemin İçişleri Bakanı TBMM kürsüsünden birtakım hususları dile getirince istifa ettirilmiştir. Karanlık mahfillerin oyununun büyüklüğünün önemli bir göstergesi de siyasetin içinde bulunduğu durumdur.

Kamuoyunun gözünden kaçırılan sürpriz failler

Kahvehanenin taranması ve iki öğretmeni öldürme eylemini gerçekleştirenlerin,70’li yıllarda Sandık Cinayeti’nden mahkûm olup 74 Affı’ndan çıkan Garbis Altunoğlu başkanlığındaki THKP/C DEV-Savaş örgütü olduğu ortaya çıktı. Eylemciler olaylardan aylar sonra yakalandı ve Adana Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde yargılanıp mahkûm oldular.

Bu örgütün Mehmet Yusuf Özbaş’ın yazıhanesini bombaladığı, zeytinliğindeki ağaçları kestiği, çeşitli yerlere bomba attığı, Adana Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki yargılamada ortaya çıktı.

Olaylarda alnından vurularak ölenler vardı. Tek başına bu bile çok farklı bir provokasyonun ve senaryonun güçlü karinesidir.

Mehmet Yusuf Özbaş’ın 22 Mayıs 1978’de Hergün Gazetesi’nde yazdığı yazı dikkatle okunmalıdır. Orada bir çığlık vardır ama karanlık odakların oyununa gelen siyasetin kulakları sağır, gözleri görmez hâle gelmiştir. Bu yazının çıktığı Kon Dergisi’ne ulkunet.com adresinden ulaşmak mümkündür.

Hiç ortaya çıkmayanlar

Maraş Olayları davasının beraat eden önemli isimlerinden birisinin, cezaevinden çıktıktan sonra anlattığı hâlâ hafızamda tazeliğini korumaktadır. Önemli bir tanıklıktır; ‘geçmiş olsun’ demek için bir araya geldiğimizde anlatmıştı.

Cezaevinden tahliye edilirken önce dönemin sıkıyönetim bölge komutanının kendisi ile görüşmek istediği söylenir. Yaptığı görüşmede Komutan’ın, “Sivas’ı ve Malatya’yı karıştırdığı belirlenen kişi (Yabancı bir isim söyler– uzun yıllar geçti, unuttum) olaylardan önce Narlı’da görüldü (Maraş’a yaklaşık 30 km’de Gaziantep ve Adıyaman yol kavşağında bir kasaba). Ölenler içinde sünnetsizler de var, inşallah onlardan biridir de başka bir şehrimizin başını yakmaz” dediğini aktarmıştı. Bu görüşmeyi nakleden kişi ile birkaç yıl önce görüştüğümde bu hatırayı teyit ettirmiştim.

Maraş’ta bütün bu olan bitenler bir Alevi-Sünni kavgası değil dönemin konjoktürel şartları içinde, Türkiye’yi karıştırıp bölmek isteyenlerin projesinin bir parçasıydı. Tıpkı bugün olduğu gibi Türk milletinin birliği ve dirliği üzerine oyunlar oynanıyordu.

Bunu başka türlü anlamak ve anlatmak, anlatırken de gerçeklerden uzaklaşmak, aradaki uçurumu derinleştirmek için kör gözüm parmağına misali üzerine gitmek Türk milletinin hayrına ve menfaatine değildir.

Kavga korkakların işidir. Türk, insanlık tarihini yapan ve yönetenlerin adıdır. Zaman zaman basireti bağlansa da asla korkak değildir.

Bugün ise yarın okunacak tarihi yapacak cesur insanlar, geçmişin yaralarını kaşıyarak birliğimizi bozup, devletimizi elimizden almaya çalışanların önüne dikilecektir

Var mısınız?

Yazar

Hakan Paksoy

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar