Yükleniyor...
Ahlaksızlık, az sayıda kişilerle sınırlı olursa bir millî güvenlik sorunu hâline gelmeyebilir. Ancak ahlaksızlık bütün toplum katmanlarına yayılırsa ciddi bir güvenlik sorunu hâline gelir.
Ahlak toplumların en önemli değerlerinden biridir. Toplumdan topluma değişen ahlak anlayışları vardır ama bütün toplumlarda ortak olan, ortak olması gereken, evrensel ahlak değerleri de vardır.
Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, rüşvet almak bütün toplumlarda ahlaksızlık sayılır. Ahlakı sadece cinsî konulara indirgeyen; hırsızlık, yalancılık gibi ahlak dışı hareketleri hafife alan toplumlar çürümeye yüz tutmuş toplumlardır.
Batının cinsî konulardaki serbestliğini vahim ahlaksızlıklar olarak gören toplumumuz ne yazık ki aynı hassasiyeti diğer konularda göstermiyor. Son yıllarda yaygın olarak işitilen “Çalıyor ama çalışıyor.” söylemi bu duyarsızlığın en tipik göstergesidir.
Müslümanlığı en iyi temsil etme iddiasında olan bir örgüt yıllarca soru çalmış, soru çalarak kendi adamlarını üniversitelere ve harp okullarına yerleştirmiş, böylece on binlerce insanın da hakkını yemiştir. Örgütün yöneticileri ve bağlıları bütün bunları normal saymışlar, hatta sevap işlediklerine inanmışlardır.
Yıllarca süren bu hırsızlıkları görmek, önlemek ve suçluları cezalandırmak mevkiinde bulunan yöneticiler de “Alınları secdeye değiyor.” diye düşünerek bunları görmemişler, gördülerse de göz yummuşlardır.
Alınları secdeye değen ama hırsız ve sahtekâr olan bu örgüt sonunda gerçekten bir millî güvenlik sorunu olmuş ve alçakça bir darbe teşebbüsünde bulunmuştur. Ancak 250 şehide mal olduktan sonra örgüt mensupları cezalandırılmaya başlanmıştır.
Benzer örgütler bugün de vardır. Yalan dolanla insanları kandırmanın, üstelik bunu din kisvesi altında yapmanın dinle de ahlakla da ilgisi yoktur. Tarihimizde olumlu rolleri de bulunan tasavvuf cereyanlarıyla da ilgisi yoktur. Filan tarikatın veya cemaatin mensubu olduğu için, başka insanların haklarının yenmesi pahasına işe alınan, belli mevkilere getirilen kişiler belki ahlaksızlık yaptıklarını düşünmüyorlar. Belki “ideal”leri uğruna sevap işlediklerini de sanıyorlar. Ama yaptıkları düpedüz ahlaksızlıktır. Buna yol verenler, buna müsaade edenler de aynı ahlaksızlık girdabının içindedirler. Çünkü ortada hakları yenen insanlar vardır. Liyakatsiz oldukları hâlde kayırılan insanların, başında bulundukları işleri bozmaları, devleti zarara sokmaları vardır. Neresinden bakarsanız bakın, hak yemek, liyakatsiz insanları iş başına getirmek ve bütün bunlara müsaade etmek ahlaksızlıktır.
Ahlaksızlığın en vahimi din görüntüsü altında yapılanıdır. Dinler, özellikle bizim dinimiz ahlak kavramı üzerine kurulmuştur. Ahlak, Müslümanlığın en önemli kavramlarından biridir. Neredeyse bütün emirler ve yasaklar ahlak kavramı için vardır. Namaz kılmak da oruç tutmak da öyledir. İbadet, kötülüklerden, ahlaksızlıklardan arınmak için yapılır. Sadece Allah’ın kulu olduğunuzu bilirsiniz. Başkalarına kulluk etmezsiniz. Kul hakkı yemekten korkar, Allah’a sığınırsınız. Böyle bir dinin mensubu olan, bununla gurur duyan insanlar başkalarının hakkını yer mi, yalan söyler mi, insanların malına, hele hele devletin malına el uzatır mı?
Eğer bir ülkede bu tür ahlaksızlıklar toplumda mazur görülür, hele hele insan kayırmalar, devlet malına el uzatmalar, yönetim kademelerinde aşağıdan yukarıya veya yukarıdan aşağıya doğru yayılırsa o zaman ahlaksızlık gerçekten bir millî güvenlik sorunu hâline gelir. Düşününüz ki bir ülkenin millî varlıkları ona buna peşkeş çekiliyor, stratejik değeri olan tesisler yabancılara satılıyor, devlet bankalarından hakkı olmayan iş adamlarına krediler veriliyor, “Sen benim için şunları yap, ben de sana şunları sağlayayım.” deniliyor… Böyle bir durum millî güvenlik sorunu sayılmaz mı?
Yazarların hüküm cümlesi yerine soru cümleleri kurmak zorunda kalmaları bile ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldığımızın belirtisidir.
Telefonumuza, televizyonumuza güvenemiyoruz. Topumuza, tankımıza, tüfeğimize güvenemiyoruz. Hangi ihalede hangi iş adamına ne verildi acaba, diye şüpheler içinde kalıyoruz. Şüphe insanı kemirir. Toplumun büyük çoğunluğunda böyle şüpheler varsa toplumdaki birlik ve güven duygusu da kemiriliyor demektir. Ahlaksızlığın yol açtığı bu durum da başlı başına bir millî güvenlik sorunudur.