Yükleniyor...
Siyasi arenanın yeni meselesi “Akil adamlar”.
Encümen-i daniş” gündeme getirilmişti bir ara.
Kim bunlar, ne iş yaparlar? Merak konusu olmuştu. İtibarsızlaştırma müessesesi çalıştırıldı. Silivri’nin akıl hocaları gibi takdim edildiler. Gündemden düşürüldüler. Adları geçmiyor şimdilerde. Tarihçeye bakıldığında 1851 de Ahmet Cevdet Paşanın önerisiyle sultan Abdülmecit döneminde kurulan ölümüyle de sonlandırıldığı anlaşılan 12 yıl kadar hizmet vermiş, aralarında pek çok değerleri devlet ve siyaset adamının bulunduğu ilk Türk Eğitim Bilim akademisi olduğu görülüyor. “Tarihi Cevdet” adlı muazzam eser bu kurulun neticesidir.
Türk devlet geleneğinde “bilge kişinin” yeri hep olagelmiştir. Kitab-ı Dede Korkut, Ala Lisanı Taife-i Oğuzhan” bunun hikmetli örnekleriyle doludur mesela.
Genç bilebilse, yaşlı da yapabilse…
Gençlik ve tecrübe…
İkisinin bir anda, bir arada olması zor iş.
Çare güçleri birleştirmek.
Gençlik gücü ile tecrübeyi.
Şanlı tarihimizde bunun çarpıcı örnekleri var.
Osman Gazi -Şeyh Edebalı,,
Alpaslan, Nizam-ül Mülk,
Fatih- Akşemsettin ikilisi… v.b.
Kardeş ülke Türkmenistan’da bu aksakkal gurubundan halen de var. Bayramlarda, törenlerde protokolde görebiliyoruz onları. Tecrübeden istifade etmenin neresi kötü? Amerikan siyasetinin eskileri ülkesi adına hariciye vekili gibi dünyayı dolanıyorlar. Bill Clinton, Henry Kıssencer v.s. Tecrübeni emekliliği olmuyor demek ki. Onlarda olan neden bizde olmasın?
Peki, bölücü fitne için faydalanılabilir mi bundan?
Mümkündür, denenebilir.
Ama kimi “âkil” sayacağız? Mesele orada.
“Herkesin âkilini pazara çıkartmışlar, gitmiş herkes kendi akilini satın almış yine de”
Karışmayalım, kendileri belirlesinler. Kim ise “Âkili”, “Apesi”, “Mamesi”, “Kekesi”, alsın karşısına dağ eşkıyalarını, Türk devletine kurşun sıkanları. Desin ki onlara:
“Yolunuz çıkmaz yol. Gelin âkil sözü dinleyin. ‘El aklıyla gezen başa türlü türlü hal gelir.’ El insana akıl verir ekmek vermez. Yiğit diye diye candan ederler. Sizden öncekiler de sonuç alamadılar. Ayrım yapmayın. İslamlığa da insanlığa da sığmaz bu ihanet. Gelin teslim olun adalete”
İkna eder dağdakini de bağdakini de. Çıkarlar inlerinden. Gelir teslim olurlar adalete. Devlet de babalık düşünür herhalde o durumda. Kendi âkiline mi danışır, şehit ailelerine mi sorar. “Şeriatın kestiği parmak acımaz”
-Eee biz boşa mı dağları mesken tuttuk bunca yıl?
Sonra nasıl bakarız yüzlerine bize arka olanların?
Medeni batının AB mizin, ABD mizin…
Denilebilecek şudur o durumda;
Türk’e kefen biçenin hali budur. Baştan düşünecektiniz onu. Tecrübeyle sabittir ki Batının anladığı bir dil vardır. O da kuvvet. Türk devleti pes etmeyince sizi ortada bırakacaklarına hiç şüphe yok. Gelin kendiniz teslim olun iyisi mi. Yiğitlik sizde kalsın. El aklıyla hareket etmeyin. Kardeşlik bozulmasın bu topraklarda.
***
Ülkenin birinci meselesi “terör” için âkil önerilerimiz bunlar. İkincisi de var bir o kadar önemli olan.
O da “eğitim”
***
Bilindiği üzere okullar 8 Haziranda tatile girdiler.
Lise son sınıflar son üç ayda okulda yoklar. Bu durum yıllardır böyle. Fen Liseleri, Anadolu liseleri, düz liseler hepsinde durum aynı.
-19.5 gün özürsüz devamsızlık,
-25 gün özürlü devamsızlık,
-Kalanı heyet raporu.
Devlet hastanelerinden rapor alınamadıysa, belli özel hastanelerde boş form hazır. Doldurulup veriliyor eline dileyenin. Sen paradan haber ver yeter ki. Karne almaya da gitmedi birçoğu bu durumdakilerin.
-Tablo neyi gösteriyor?
-Liselerde 4 yıllık sürenin fiilen 3,5 yıla indiğini.
-Ne yapılıyor gidilmeyen sürede?
-Dershanelere gidiliyor.
-Özel ders alıyor.
-İkisine de imkân bulamayan evinde çalışıyor. Okula devam zamanı öldürmek demek çünkü. Öğretmen sınıfa girip defteri imzalıyor sadece o kadar. O da ücret alabilmek için. Sonrası; “Haydi serbestsiniz” Niye gitsin ki bu durumda? Okullar da göz yummaktalar buna. Onlar da başarı artsın istiyorlar haklı olarak. Hal- gidiş bu iken zorunlu öğrenimi 12 yıla çıkartan liseleri de içine alan, yeni uygulama geliyor önümüzdeki öğretim yılından itibaren. 4+4+4. 3×4 lük en yeni sorunumuz bu.
Malûmdur ki, hiç olmayanının bile şu üç konuda sözü olur bizde illa. “Sağlık-Din- Eğitim”
Ağzı olan konuşuyor bu konuda da, tabir yerindeyse.
Ne olacağını bir büyüklerimiz biliyor yine de. Biz öyle inanmak istiyoruz en azından. Biliyoruz ki milli eğitim bileni çok bir kurum. Bakan, vekil, genel müdür, talim terbiye reisi yığınla âkili var. Ama adını bunların arasında saymadığım eğitimin isimsiz kahramanları bir kesim üzerinde durmak istiyorum ben bu vesileyle. İki asra yakın geçmişi olan “muin” adıyla Osmanlıdan cumhuriyete miras, eğitim müfettişleri üzerinde. Onlar eğitimin uç beyleri. Memleket sathını, alanı onlar kadar bileni yok kim ne dese de. Aynı iktidar dönemi, 3 bakan, 3 değişik uygulama. Onlara anlatılır, onlar anlatırlar ötekilere ne varsa. Delinen taşan, coşan, tıkanan, nesi varsa koşturulan onlar. O tarafa mı götürülecek o kadar bilgi, o kadar birikim?
Yönetim boyutu, fiziki boyut, materyal boyutu, öğretmen boyutu, rehberlik boyutu, denetim boyutu. Yığınla problemi var eğitimin. Terörü sanatçıya soran irade eğitimde bu potansiyeli neden dikkate almaz, akıl alır gibi değil doğrusu.
Kim zarar görmüş ki istişareden?
Ne yazık ki ara eleman oldular bu kadar karmaşa arasında. O kadar iş yükü bindirildi üzerlerine. Meslek unutturuldu adeta kendilerine ortada kalan işler takip ettirilerek “Başarının ana babası çok olur. Başarısızlık ise yetim” Günah keçileri de oldular suçu üzerine alan bulunmayınca doğal olarak.
-Efendim anket açtık, görüş istedik ya…
Anket bizi kandırmaz.
Varak-ı mührü vefayı kim okur kim dinler?
Adet yerini bulsun kabilinden yaptırılan anketlerin bir değer taşımadığı ortada.
Özetlersek:
Esas “âkil tutulması” eğitimde.
“Eğitim çıkmaz”ımızda…
Terörün ancak adı var…!