Yükleniyor...
“Milli Düşünce Merkezi” ismi gibi bir fikir kuruluşu. Haftalık bilgi şölenlerini “Ziya Gökalp Salonunda” yapıyor. 1 Şubat günü 363. gerçekleştirildi.Her kuruluşun kârı değil.
“Al Şafaktan Gün Batıya” Merkezin Ziya Gökalp adına açtığı roman yarışmasında derece almış bir eser. Kitapta büyük Türk düşünürünün hayatı üzerinden tarihimizin çok konuşulan bir dönemine ışık tuluyor. Yakın tarihimizin o buhranlı dönemini öğrenmek isteyenler için tavsiye niteliğinde.
Kitabın son sayfasına geldiğimde Ziya Gökalp Müzesinin ateşe verilişini düşündüm. Çermik Alos(Başarı) köyünü, Gökalp’ın Diyarbakır günlerini İstanbul, Selanik, Malta’ya, Ankara’ya oradan Milli Mücadeleye uzanan kırksekiz yıllık ömrü ve kısa sayılacak ömre sığdırılanları….
Zor dönemlerde milletçe inanmış, adanmış kişilere olan ihtiyacımızı… Gökalp gibileri itibarsızlaştırmaya çalışanların bundan nereye varmak istediklerini, düşüncelerinin arka planlarını tartmaya tanımaya çalıştım.
Sırf bu işi kendine meslek edinmiş birinin anlattıklarına göre: Necip Fazıl’a Abdulhak Hamid anlatmış. Ona da o sırada Fransız Hastanesinde yatmakta olan bir kadın nakletmiş. Bitişik odada Ziya Gökalp adlı bir hasta yatıyormuş. Sabaha kadar Allaha galiz küfürler ederek başını duvarlara çarparak can vermiş. Şimdi buna ne denir bilmem ki?
YILLARCA ÖĞRETMENLİK YAPTIK. Ders kitaplarında yer alan öğrencilerimizin severek beğenerek okudukları O “Besmele” isimli şiiri düşündüm.
***
(BESMELE)
Allah’tır ilk sözümüz.
İman dolu özümüz.
Uyanırken her sabah,
Derim hemen bismillah.
Bir şey yerken içerken,
Kitabımı açarken,
Yönelirim Rabbime.
Kuvvet gelir kalbime.
Düşürmem hiç dilimden,
Allah tutar elimden.
***
Bumuydu acaba yazıda “galiz küfür” kısmı büyük harflerle yazılmış kişi? Nasıl can verirler bunları uyduranlar acep?
Necip Fazıl “Sakarya Türküsü”nü de yazmasa “Milli Mücadeleye” de hiç yok diyecekler bunlar.
Sosyal medyaları var artık işlerini kolaylaştıran. “Tuşu olan dokunuyor”
O sahada organize , kurumsal işler çıkartmakta üstlerine yok. …
İtinayla meseleler çarpıtılıyor zihinler kirletiliyor, beyinler yıkanıyor. İmana, insafa, sığmaz, ne paylaşımlar ne karalamalar yapılıyor daha da. Düşündürücü olan bunların kahir ekseriyetinin din adına, dindarlık adına yapılıyor olması.
Ziya Gökalp Türk Sosyologudur. Atatürk’ün fikir babam dediği kişidir. (1976-1924). Kırk sekiz yıllık ömrünü Türk kültürüne, tarihine, medeniyetine adamış, milletinin ona minnettar olduğu bir beyindir. O yüzden o kafaları Allahın duvarına havale ediyorum. Başka da bir şey demiyorum.
O kafaları Allahın duvarına havale ediyor diyorum başka da bir şey demiyorum.
Kitaptan bir cümle:
“Ayrılıklar okunmadan kapatılmış kitaplardır” Allah daha uzun ömür verseydi de keşke daha fazla hizmetleri olsaydı bu aziz millete.
Coğrafyamızın kaderi. Milli Mücadele şartları bugün de mevcut. Daha fazla ve daha karmaşık biçimde önümüzde durmaktalar. O günkü kurtuluş reçeteleri bugün de var. Taraflar aynı. Türkçü, İslamcı, Osmanlıcı bakışlar bugün de var. Çok konuşulan “İttihat ve Terakki Cemiyeti” bir cephe için kahraman, diğeri için hain. Romanda ona da cevap var.
Elimdeki bir diğer kitap dönemin Sadrazamı Said Halim Paşanın “Buhranlarımız” kitabı. Aynı dönemi tasvir eden, çıkış yolları gösteren her cümlesi çerçevelik değerde bir müthiş eser.
Birlikte okunmasını tavsiye ederiz.
Romanın yazarı Hayri Öztürk’ü tebrik ediyor benzer çalışmalarını özlemle bekliyoruz. Büyük Türk düşünürü Mehmet Ziya Gökalp’i de bu vesileyle minnetle rahmetle anıyoruz.