Yükleniyor...
Şimdiye kadar gezdiğim eski Sovyet cumhuriyetlerinde bir tane bile Stalin heykeli görmedim, ama Lenin heykelleri gördüm. Meselâ, Bişkek’te, Gagauzya’da var. Halkın nabzını tuttuğumda anladım ki Lenin ile Stalin’i aynı kefeye koymuyorlar. Gagauzlar Stalin dönemini tarihlerinin kara yılları kabul edip “aaclık genotidi” yaşandığını söylerler. Halkın yüzde 60’ı açlıktan kırılmış.
Azerbaycan’da Lenin Heykeli de görmedim.
Eski adı Lenin Meydanı olan Azadlık Meydanı’nda, eski Dom Sovyet binasının önündeki Lenin ve şu anda Şehitler Tepesi olarak bilinen şehre hâkim tepede, Hazar Denizi’ne doğru dikilmiş Sergey Kirov dahil olmak üzere, Sovyet döneminin diğer devlet adamlarının heykelleri bağımsızlıktan sonra yerle bir edilmiş. Bakü’de Stalin’in heykeli ise hiç olmamış. Azerbaycan Yazıcılar Birliği Sumgayıt Şubesi başkanı “görmediğim” dostum şair Gülnâre Cemaleddin Hanım “Stalin’in korkusu vardı, heykeli yoktu.” diyor.
Sovyetler Birliği dağılınca bağımsızlıklarını kazanan devletlerin hafızasında, bir Lenin dönemi, bir Stalin dönemi var. Birincisinde Çarlık emperyalizminden kurtulma yolunda bir umut ışığı yanmış. Nitekim, Lenin ve Stalin imzasıyla ihtilâlden hemen sonra Kasım 1917’de yayımlanan Rusya Halklarının Hakları Beyannâmesi’nin dört maddesi şunlardır:
Azerbaycan ve Türkistan Türkleri buna inanmıştır! (Bu boşa çıkan inancı Hive ve Buhara hanlıklarında da gördüm). Bolşeviklere katılan kitleler, komünizmi bağımsızlık isteklerini karşılayacak bir araç olarak görmüşler. Lenin döneminde -ki kısa sürmüştür, öldüğü yıl 1924- Bolşevik ihtilâli yerleşme aşamasında olduğundan ve iç savaşlar devam ettiğinden, Türk halklarının istiklâl yolundaki bir takım kıpırtılarına, onları ürkütmemek adına, göz yumulduğunu görüyoruz.
Sonra ipleri Stalin eline almış. Urganları… Ürpertiyle, dehşetle hatırlanan Stalin dönemi.
Evet, Bakü’de Sovyetler dağılınca, Lenin de dahil olmak üzere komünist devlet adamlarının heykelleri yerle bir edilmiş, ama onlardan bir tanesi hâlâ ayakta!
Tepeye adını veren kabristan Şehitler Hıyâbânı’ndan sonra, görülmesi şart olan diğer kabristan Fahri Hıyâbân’dan çıktıktan az sonra karşınızdadır: Neriman Nerimanov.
Heykelin boyutları karşısında irkiliyoruz. Azerbaycanlı dostlar ‘Bu bir şey mi? Kirov’unki daha büyüktü’ diye hatırlattı. Sovyet heykel sanatında kâideyi çok yüksek yapıyorlar; kâide taşı zaten boyunuzun iki misli, üzerine heykelin kendisi de yerleşince…
Neriman Nerimanov Azerbaycan tarihinde çok mühim bir isim. Hem devlet adamıdır, hem öğretmendir, hem doktordur. Ayrıca tiyatro, hikâye, roman, tıp, Türkçe dil bilgisi konularında pek çok eserin sahibi bir edebiyatçıdır, yazardır, gazetecidir. 1870-1925 arasındaki kısa ömrüne çok şey sığdırmıştır.
Bu heykel 1970 yılında, Nerimanov’un doğumunun yüzüncü yılında dikilmiş. Azerbaycanlı kardeşlerimiz diğer komünist devlet adamlarının heykellerini yıktıkları halde onun heykelini yıkmamışlar.
Gülnâre Hanım’a sordum: “Diğer heykelleri yıkmışsınız, Nerimanov’un heykeli duruyor. Neden?” “O Bolşevik olsa da Azerbaycan için büyük işler görmüş.” dedi. Ve devam etti:
“Bazıları o şineli eynine giyinib milletini korumak zorundaydı o zaman.”
Şinel… Bir çeşit kolsuz palto.
Eyn… Sırt. (Hani Nesimî der ya: Ben melâmet hırkasını kendim giydim eynime).
Azerbaycan halkının bakışını gösteren esaslı bir cümle. Yani: Halkı için bir takım işleri yapabilmek, başarabilmek adına komünist kisvesini kuşanmak zorundaydı.
Azerbaycan halkı, Moskova’nın milliyetçiliği öldürme çabalarına rağmen, milliyetçi vatansever ruhları, Sovyet ideolojisine bağlılıklarından daha ağır basan mahallî liderler sayesinde Azerbaycan’ın kimliğini koruduğuna inanıyor. Onların Azerbaycan’ın çıkarlarını korumak için mümkün olan her şeyi yaptıklarına … Ve Neriman Nerimanov onların en ünlüsü.
İlk gençlik yıllarından itibaren milletinin gelişmesi, kalkınması yolunda birçok gayretin içinde görüyoruz Nerimanov’u. Önce dinî okul, sonra öğretmen okulu. Çarlık Rusyasına karşı siyasî hareketlere Tıp fakültesinde iken başlar ve Bolşeviklere katılır. Çarlığın sömürgeleştirdiği, sindirdiği, ezdiği milletler için kurtuluş yolu olarak komünizmi görmüştür. Fakülteyi bitirip hekim olarak çalışmaya başladıktan sonra siyasi faaliyetleri dolayısıyla hapis yatar, sürgüne gider. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra siyasî çalışmaları hız kazanır.
Mehmed Emin Resulzâde’nin 28 Mayıs 1918’de kurduğu Millî Azerbaycan Cumhuriyeti ömürlü olmadı. Mondros Mütarekesi sonucunda Osmanlı ordusu bulunduğu yerlerden çekilmek mecburiyetinde kalınca, Azerbaycan’daki Kafkas İslâm Ordusu da Azerbaycan topraklarını boşalttı ve yeni devlet desteksiz kaldı, işler rayına oturmadı, yürütmedeki istikrarsızlık sürdü gitti.
Osmanlı ordularının boşalttığı Bakü’ye bir askerî vali eşliğinde İngilizler yerleşti. İngiltere Resulzâde’nin iktidarını, anti-sovyet olduğu için destekliyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından düşmanı Anadolu’dan atmak için ölüm kalım savaşı vermekte olan TBMM hükûmeti kendi yağıyla kavrulmakta zorlanıyordu, Azerbaycan’a el uzatmaya mecâli yoktu. Şu çatışma durumunu da hatırlayalım: Millî Azerbaycan Cumhuriyeti’ni İngiltere destekliyordu; Anadolu harekâtı ise İngilizlerin karşısındaydı.
Sovyet Rusya ile, TBMM Hükûmeti ile, İstanbul Hükûmeti ile, Birinci Dünya Savaşı’nn galibi olarak bölgede at oynatmaya kalkışan İngiltere ile ilişkilerin birbirine karıştığı buhranlı bir dönem.
Azerbaycan Rus yönetimi için çok mühim bir bölgeydi. Zira yeraltı kaynakları zengindi, Bakü bir petrol şehriydi, kayıtsız şartsız ele geçirilmeliydi.
1920 nisanında Bolşevikler Bakü’ye girdi. O yıllarda oralarda bulunan Şevket Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam’da anlatır: “Hazer’den Nuha’ya dönerken yollarda her şey sarsılmış gibiydi. Herkes bir şeyler bekliyordu ve bu beklenilen şey gecikmedi. Daha Nuha’ya varmadan Derbent çöktü. Kapıların kapısı açıldı. Kızıllar, Dağıstan’dan Bakü üzerine doğru Azerbaycan’a aktılar.”
Millî Azerbaycan Cumhuriyeti’nin iki yıllık ömrü sona erdi.
Kızıl ordunun Bakü’ye girişinden sonra 28 Nisan 1920’de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Ankara’da TBMM’nin açılmasından 5 gün sonra.
Neriman Nerimanov Azerbaycan’ın ilk komünist “dövlet ve hökümet başçısı.” oldu.
Lise eğitimimiz sırasında dünya tarihinden bir çok ismi öğrendik ama Türkiye dışındaki Türk ülkeleri hakkında -Orta Asya’da tarih sahnesine çıkan ilk isimler hariç- bir şey okumadık. Kendi adıma konuşursam, ilk defa Türkoloji tahsili bize onlardan bahsetti. Üzerine kendi gayretimizi, meraklarımızı koyduk. Hâlâ birbirimizi yeterince bilmiyoruz.
Meselâ… Kurtuluş Savaşı konularını okurken Azerbaycan’la olan münasebetleri okuduk mu? Okumamız gerekirdi. Bilmiyorum şimdiki müfredatta var mı?
Atatürk ve Nerimanov. Dünya görüşlere farklı iki devlet adamı. Dünya görüşleri farklı ama ikisi de Türk milletinin selâmeti için çalışmış iki lider. Atatürk tam bağımsızlık yolunu seçti, Nerimanov da tuttuğu yolu belki öyle sandı ama onun yolu çıkmaz sokak oldu.
Hayat hikâyesine bakıyorum ve diyorum ki: Nerimanov milletini seven ve ilerlemesi için çırpınmış, didinmiş, idealist bir Türk aydınıdır. Kendini halkına sevdirmiştir, bu mühim bir noktadır. Bolşeviktir, komünizme inanmıştır, Çarlık rejiminin ezdiği halklar için, kendi milleti için kurtuluşu, Çarlığı ortadan kaldıran yeni rejim komünizmde aramıştır. Aradığını bulamamıştır. Bulamadığını farketmiş midir? Gelenin gidenden farkı olmadığını… Sanırım farkettiği için ömrünün son birkaç yılında Azerbaycan’dan uzaklaştırılması uygun görüldü, Moskova’da ikâmete mecbur oldu. Bu gidiş görev icabı terfi ederek mi, yoksa tasfiye olunarak mı, tartışmalıdır ve eceliyle öldüğünden de şüphe edilmektedir.
Mustafa Kemal Paşa-Nerimanov kanalıyla kurulan Türkiye- Azerbaycan SSC münasebetleri üzerine Gülnâre Hanım şu bilgiyi gönderdi. İmlâsına hiç dokunmuyorum:
Mustafa Kamal Paşa 1921-ci ildə Nərimanova bir məktub yazaraq ondan borc pul istəmişdi. Bu məktub səfir vasitəsilə 1921-ci il mart ayının 17-də Nərimanova çatdırılmış, o isə dərhal 500 kq qızıl göndərmişdi. Bunun 200 kq-ı dövlət büdcəsinə, qalanı isə silah və sursat üçün istifadə edilmişdi.
Daha sonra Nərimanov Rusiyadan aldığı 10 milyon qızıl pulu Ankaraya göndərmişdi. Bu yardımlar sayəsində döyüş içində olan ölkənin vəziyyəti xeyli düzəlmişdi. 1921-ci il mart ayının 23-də Azərbaycan hökuməti könüllü şəkildə Türkiyəyə Azərbaycan xalqının hədiyyəsi olaraq 30 sistern neft, 2 sistern benzin, 8 sistern yağ göndərdi. Bundan əlavə, 1922-ci ildə Batum yolu ilə Azərbaycan tərəfdən doqquz min tondan çox kerasin və 350 ton benzin yardımı edilib.
Nərimanov Mustafa Kamal Paşaya yazdığı məktubunda Türk xalqının qazanılan uğurlarla imperializmdən qurtulma günlərinin yaxınlaşdığını, buna görə Türk xalqını təbrik etdiyini bildirir və sonra əlavə edirdi: “Paşam, bizdə qardaş qardaşa borc verməz. Qardaş hər zaman qardaşının əlindən tutar. Biz qardaşıq, hər zaman əlinizdın tutacaq və tutmağa davam edəcəyik.”
Anlaşılmayan bir yer olduğunu sanmıyorum. (Sursat mühimmat demek. X harfleri gırtlaktan gelen hırıltılı h sesi).
Günahlarıyla sevaplarıyla böyle bir Neriman Nerimanov.
Bolşevik devrimini gerçekleştiren Rusya İstiklâl Savaşı vermekte olan Türkiye için yeni bir müttefik oldu. Sovyet Rusya ile TBMM hükûmeti arasında dostluk anlaşmaları imzalandı, heyetler gitti, temsilcilikler açıldı, yardımlar geldi. Çok açıktır ki onların niyeti ideolojilerini, siyasî rejimlerini ihraç etmek, Türkiye’yi kazandıktan sonra, Akdeniz ülkelerine de el atmaktı. Olmadı! Türkiye Cumhuriyeti yolunu çizmişti. Fakat Rusya’dan farklı olarak, Nerimanov’lu Sovyet Sosyalist Azerbaycan’ın dostluğunda dil, din, kültür birliğimizden gelen, “tek millet, iki devlet” inancından gelen samimiyet olduğuna inanmak istiyorum.
Ne dedi Gülnâre Hanım? “Bazıları o şineli eynine giyinib….”