Başkalaşan Mersin

Görünen o ki kaynağı belli olmayan bu para, şehre harcanmaya devam edecek. Ve bu harcama da üretime değil yine binaya, betona yapılacak. Özellikle yeni açılacak imar izinleri için dikkatli olunması gerekiyor.


Paylaşın:

Uzun yıllar Mersin’de yaşadım.

On bir yıldır da Ankara’dayım. Bu sürede ara sıra Mersin’e gitsem de bu seferki gidişim beni oldukça şaşırttı. Çünkü son üç yıl içinde şehirde bariz bir değişim vardı. Zaten devam eden değişim sürecinin, son üç yılda neden bu kadar belirginleştiğini yorumlamak ve anlatmak gereği hissettim. Bu vesile ile bayram tatilindeki Mersin izlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

İlk önce şu tespiti çok rahat yapabilirim: Şehir renk değiştirmiş. Şehre giriş noktalarında bulunan ve Mersin’in kuruluşundan itibaren uygulanan, dört katlı ve üç daireli bina sistemi çok eskimişti. Bu binalar çok kötü görüntüye sahipti. Şimdi renkli motifler ile boyanarak oldukça şık bir hâle getirilmiş.

Bilinmeyen kaynak! ve zenginleşen şehir

Bir diğer görünen ise şehrin çok bariz bir şekilde zenginleştiği. Ancak bu paranın kaynağı belli de değil. Her yerde ultra lüks binalar yükselmiş, her yerde birbirinden şık restoranlar ve barlar açılmış. Üstelik bu mekânların sayısı çok ve yan yana olmasına rağmen oturacak yer bulunamıyor. Burada akla şu soru geliyor: Bu kadar para nasıl kazanıldı da harcanıyor? Çünkü hiçbir şekilde yeni açılan fabrika ve üretim tesisi yok. Bu derece harcama yapabilecek, şehrin geliri en yüksek kesimi olan lojistikçilerini ve tüccarlarını çıkarınca geriye çok ciddi bir nüfus kalıyor. Bu insanların büyük çoğunluğu mağaza sektöründe çalışıyor. Kalanı ise memur ve esnaf. Yani tüketimi besleyen kesimler. Çiftçiler ise şehrin merkezine çok uzaktalar. Yani tüccar ve lojistikçileri çıkarınca geriye kalan kesimin aldıkları paralar bu mekânları finanse etmeye yetmez. Öyle sanıyorum izi takip edilemeyen! bir para akışı var ve bu sistemleşmiş. Ne yazık ki bu durum şehrin geneline de yayılmış.

Sığınmacılar ve yabancı kaçaklar

Şimdi gelelim sığınmacılar ve yabancı kaçaklar sorununa… Yukarıda belirttiğim üzere şehrin çehresinin değişmesi, insanların da çehresini değiştirmiş. Pozcu, Mezitli, Viranşehir, Soli, Göçmen taraflarında oturan sığınmacılar maddi durumları yüksek olanlar. Ağızlarını açana kadar Arap olduklarını artık anlayamıyorsunuz. Ya 8-10 çocuk ve üç kadın ile yanınızdan geçerken fark ediyorsunuz ya da konuşmalarını duyuyorsunuz. Fakat bu durum şehrin kültürüne uyum sağladıkları için değil. Benim tespitim şu ki Mersin’in sıcak ve nemli havası kendi geleneksel kara çarşaflarını giymeye pek müsaade etmiyor. Yani değişim sadece kıyafette. O da kara çarşaf yerine pantolon. Kedilerine has şallarını yine takıyorlar. Dikkatli bakarsanız Arap olduklarını buradan da anlayabiliyorsunuz.

Özelikle bu kesim nargile kafeleri kapatmaya ve locaları kiralamaya devam ediyor. Türk kızlarına bakışları oldukça rahatsız edici. Zaten Mersin halkı da bu durumdan memnun değil. Çünkü sahil gezintim sırasında pek çok Türk kızını fiziki olmasa da uzun bakışlar ile rahatsız ettiklerine şahit oldum. Türk kızları da bu durumdan memnun olmasa da şu an için yapılacak bir şey göremediği için sesini çıkarmıyor. Ancak memnuniyetsizliklerini net bir şekilde yüz ifadelerinden anlayabiliyorsunuz.

Gettolar

Şehrin zengin kesiminde durum böyleyken gelir seviyesi daha düşük bölgeleri ise kaynayan bir kazan durumunda. Özellikle, Yenimahalle, Demirtaş, Çilek, Halkkent, Güneykent ve Siteler bölgesi Kürt vatandaşlarımızın ağırlıklı ikamet bölgesi.

Fakat Nusratiye, İhsaniye, Kuruçeşme ve Çarşı Merkez’inde gettolaşmalar mevcut. Buralarda Arap nüfusu çok yoğun. Türk’ü mumla arasanız bulamayacak duruma gelmiş. Bu mahallelerde Türklerin oturduğu apartmanlar neredeyse yok. Olanlarda da Mersin’in köklüleri yaşıyor. Onlar da ya bir ya iki daire…

Sığınmacı ve yabancı kaçaklar, bu mahallerde de kaldırımları, sokakları fiilen rehin almış durumda. Caddeden geçerken yolu açmadıkları gibi huzurlarını kaçırdığınız(!) için de ters ters bakmayı ihmal etmiyorlar. Üstelik sokaklar da kokuyor.

Bu kadar gettolaşmayı çok tehlikeli buluyorum. Özellikle çözüm sürecini Mersin’de yaşamış biri olarak bu tarz gettolaşmaların nelere sebep olacağını bizzat tecrübe ettim. Eminim ki emniyet güçlerimiz de durumun farkındadır.

Bununla ilgili tek sevindirici nokta ise belediyenin Türkçe harici tabelaların kullanılmasını yasaklanması. Bu en azından içime bir nebze de olsa su serpti.

Yeni yollar nereye çıkacak?

Gelelim şehrin yollarına. Yeni yapılmış asfaltlar hemen dikkat çekiyor. Bunlar şehre bir hava katmış. Şehir, denize paralel uzandığı için Toroslara (Bolkarlar) doğru birbirine bağlı çevre yolları ile ulaşımını sağlıyor. Ancak bu durum, trafiği hafifletmek yerine çok ciddi ışık sorununa neden oluyor ve trafik kilitleniyor. Özellikle iş çıkışı ve öğlen saatlerinde durum çekilmez bir hâl alıyor. Alt ve üst çevreyollarına bağlantı yollarındaki battı çıktılar oldukça yetersiz. Bu da ister istemez ışıklara sebebiyet veriyor. Işıksız, neredeyse üç yüz metre gidemiyorsunuz. 10 yıl önce hiçbir battı çıktı yokken şimdi yine belli başlı bağlantı yollarında battı çıktılar yapılmış. Fakat ne yazık ki yeterli değil.

Mersin, Antalya otoyolunun yapımı da devam ediyor. Akrabalarımla yaptığım sohbetlerde, ileride Mersin’in ikinci bir Antalya olabileceğini değerlendirdiler. Bu kadar betona dökülen gelir bir alt hazırlık olabilir düşüncesi ağırlık kazandı. Çünkü, kaynağı belli olmayan bu kadar yüksek paraların başka türlü sisteme sokulması o kadar da kolay değil. Zaten Ayaş’tan itibaren Taşucu’na kadar dikilen lüks oteller de bunun işaretçisi. Bu durumu yakından takip etmek gerekiyor.

Medeniyetsiz para ve kültür çatışması

Genel hatları ile anlatmaya çalıştığım güzel Mersin’imde değişmeyen şeyler de var tabiî! O da Demirtaş, Yenimahalle yürüyüşü diye tabir ettiğimiz gençlerimizin ellerini kollarını savurarak tabiri caizse “dayı dayı” yürümeleri. Bu arkadaşlar aynı zamanda yerlere tüküren medeniyetten nasibini almamış kimseler. Ne yazık ki pek çok yerde karşıma yine çıktılar. Bu kadar kültür çatışmasının iç içe geçtiği bir şehirde her tipten insanı bulmak kolay olduğu için bu tipler de elbette ve ne yazık ki var.

Fakat;

benim hep söylediğim bir şey var. Bir yere medeniyetten önce para gelirse orada bozulma artar. Umarım Mersin, kendi içinde var olan sorunları çözmeden böyle ağır bir yük ile imtihan edilmez. Çünkü görünen o ki kaynağı belli olmayan bu para, şehre harcanmaya devam edecek. Ve bu harcama da üretime değil yine binaya, betona yapılacak. Özellikle yeni açılacak imar izinleri için dikkatli olunması gerekiyor.

Yazar

Mehmet Onur Karadayı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar