Yükleniyor...
Bayram Tekin; Kırşehir’in Çiçekdağı’nda, 18 Nisan 1964’te baharın coşkun günlerinde gözlerini dünyaya açtığında, ailesine bayram sevinci yaşatmıştı… Bozkırın kavruk ama yüreği vatan sevgisi ile dolu Türk çocuklarından biriydi. Üstelik hem bilime hem de öğretmenliğe âşıktı da. Türkiye’nin hiçbir köyünde çocuklar bilimden, bilgiden uzak kalmasın, karanlıklara hapsolmasın diye, eşiyle birlikte terörün en azgın zamanlarında, terörün en yoğun olduğu yerlerden birine öğretmen olarak gitti. Yakmaya çalıştığı aydınlığın ateşini, 25 Ekim 1993’te Bitlis’in Yolalan beldesine bağlı Düzköy’de PKK’lı teröristlerin kurşunları söndürdü. Bu dünyadan hayalleri yarım kalarak, gözleri önünde 8 aylık hamile karısı ve 3 yaşındaki kızının katledildiğini görerek mahzun gitti. Bir ailenin soyunu kurutmak denir ya, yapılan tam da buydu. Bayram Tekin sadece katledilmemişti.
Yasemin; 29 Temmuz 1962 yılında, Osmaniye’nin sarı sıcak günlerinde, güneşe bile kıskançlık hissettirecek kadar iç ısıtan bir neşe ile aileye katıldı… Adı gibi Yasemin mi kokuyordu, annesi yasemin gibi güzel, berrak, insanın içini ferahlatan aydın bir Türk kadını mı olsun diye bu adı koydu bilinmez. Avuçlarıyla içirdiği aydınlığı 25 Ekim 1993’te, Bitlis’in Düzköy’ünde PKK’lı teröristler kurşunlarıyla söndürdü. Üstelik dünyaya getireceği bir Türk çocuğuna da 8 aylık hamile idi öldürüldüğünde.
Betül; 1990 yılında onurlu, faziletli eğitim neferi bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi… Onurlu, namuslu, faziletli, iffetli kadın demekti Betül… Anne ve babası, insan adıyla yaşar düsturuyla mı bu adı verdi bilinmez ama, 25 Ekim 1993’te, daha 3 yaşında iken doğmamış kardeşi, annesi ve babasıyla birlikte PKK’lı teröristlerin kurşunlarıyla öldürüldü. Bitlis Düzköy’de… Adına yaraşır onurlu, faziletli bir hayat kurmasına, alçaklar müsaade etmeden 3 yaşında, ekmek kırıntılarını boğazına dizerek katlettiler dünyalar güzeli Betül’ü…
Bir aileyi âdeta soykırıma tâbi tutarak yok eden PKK ve onun tetikçilerinden biri olan Sami Demirkıran, itirafçı olup “Ürperten itiraflar” adını verip bir kitap yazdı. Bir aileyi doğmamış çocuğuyla birlikte katledenler kitap yazacak kadar, “bedel ödeyerek cezalarını çekerken(!)” Yasemin, Bayram ve Betül’ü toprağa verişimizin 27’inci yılındayız bugün…
İtirafçı terörist 27 yıl önce o günü böyle anlatıyor kitabında; “Diğer okuldan silah sesleri geldi. Okul yakındı. Oraya gittim. Onların eylemi daha feci idi. Bir öğretmen, sekiz aylık hamile eşi, bir de kız çocuğunu, Fidel Kod’un grubu öldürmüştü. Öldürülen hamile kadının karnı da kurşun delikleriyle yarılmış, çocuğun başı dışarı fırlamış. Kız çocuğu iki yaşında mı, üç yaşında mı ne… Baktım elinde ekmek kırıntıları vardı. Öldürülürken herhâlde ekmek yiyordu. İki ayrı eylem gerçekleştirerek üç erkek öğretmen, bir genç kadın ve üç yaşlarında bir çocuğu öldürmüştük. Bizim grubun öldürdüğü öğretmenlerin adları Abdurrahman Nafiz Özbağrıaçık ile Ergin Komut. Fidel’in öldürdüğü karı-koca öğretmenlerin adları Bayram Tekin, Yasemin Tekin, çocukları Betül’dür.”
Tarih 26 Ekim 1993, Diyarbakır, Bismil, Çavuşlu Köyü…
1972 yılında Tekirdağ Şarköy’de dünyaya geldi Neşe… Mahzun ve masum gülüşlü, beyaz tenli, al yanaklı, Trakya’nın neşesini gözlerinin içinde taşıyan soyadına yaraşır pırıl pırıl bir Türk kadını… Türkiye’nin aydınlık yüzü olarak babasını da alıp Edirne’den Diyarbakır’a koşa koşa gelen Neşe… Terör çocukların kaderi olmasın derken, hayatı Türkiye’nin kederi olan Neşe… Gülüşü bir fotoğraf karesinde soluklaşan, bir musalla taşında duası edilen, hayatı 21 yaşında, öğretmenliğinin 26’ncı gününde soldurulan, öldürülen Neşe…
Alten ailesinin en küçük kızı olan Neşe, öğretmen olmak istiyordu. İlk ve ortaokul eğitiminden sonra Sinop Öğretmen Lisesi’ni, ardından Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesini kazandı. 1993 senesinde, henüz yirmi bir yaşında gencecik bir öğretmen adayı olarak mezun oldu. Sinop Öğretmen Lisesi’nde iken 1986 yılında, 24 Kasım Öğretmenler Günü için yazdığı bir yazıda hayallerini kâğıda şöyle yazıyordu: “Ben tükenmez olayım tüm insanlara, yolculara yeteyim istiyorum. Korkuyorum bazı geceler, karanlık geliyor her yer bana, karanlık çok karanlık. Üşüyorum yatağımda. O zaman unutayım diye, avunayım diye annemi, babamı, kardeşlerimi düşünüyorum. Yurdumu, binlerce şehidin kanıyla sulanmış yurdumu düşünüyorum.” Nerden bilebilirdi ki birkaç yıl sonra kendi kanının da aziz vatan toprağını sulayacağını…
O lise, şehre hâkim bir tepede yıldız ve poyrazın hiç eksik olmadığı, etrafı devasa çam ağaçlarıyla çevrili, Karadeniz’e üç cepheden bakar(dı). Geceleri çam ağaçlarının korkutuculuğunu, zifiri karanlığını yırtan, korkuyu kederi alıp götüren bir ses vardı. Poyraz ve yıldızın tüm hiddetine karşın aynı hiddetle gönderde dalgalanarak ses veren Türk bayrağı… O korkusunu, kederini, gururunu, o okula yolunuz düştüğünde hâlâ iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
2 Temmuz 1993 tarihinde, Diyarbakır’ın Bismil ilçesi, Çavuşlu Köyü İlkokulu’na asaleten atandı. Ataması, Bismil’e çıkınca ailesi gitmemesi için ısrar ettiyse de Neşe öğretmen “Bayrağımın dalgalandığı her yere giderim.” deyince babası da “Seni yalnız göndermem.” diyerek kızı ile birlikte Diyarbakır’ın Bismil ilçesi Çavuşlu köyüne gitti.
Çavuşlu Köyü’ne ulaşıp görev yapacağı okula gittiğinde okulun hâli içler acısıydı. Köy muhtarı ve köyün ileri gelenleriyle konuşup eksikleri gidermek, sınıfı onarmak, okulu okul yapmak için yardım isteğinde bulundu. Köyün ileri gelenlerinden isteği usta bulmalarıydı. Üstelik masraflarını kendisinin karşılayacağını da söylemişti. İlk maaşının önemli kısmını ustalara verip kalanını da borçlandı. Hani aşiretlerin eskiden beri hüküm sürdüğü, düğünde, sünnette, doğumda kilolarca altının takıldığı kültürde, kendi cebinden, kıt kanaat maaşından okulun eksiklerini gideren onlarca öğretmenden biriydi sadece, Neşe. Tıpkı 9 Haziran 2017 günü Batman’da şehit edilen öğretmen Şenay Aybüke Yalçın, 16 Haziran 2017’de Tunceli’de kaçırılarak 21 gün sonra şehit edildiği anlaşılan öğretmen Necmettin Yılmaz gibi.
Harabe hâldeki binayı kendi imkânlarıyla öğrencilerinin okuyabileceği bir okul hâline getirdi. 26 Ekim 1993 akşamı PKK’lı teröristler Neşe öğretmenin babasıyla birlikte yaşadığı evin kapısını “Açın, köydeniz. Hoca hanıma bir şey soracağız.” diyerek çaldılar. Genç öğretmen ve babası kapıyı açtıklarında karşılarında silahlı teröristleri buldular. PKK’lılardan biri, Neşe’nin babası Hasan Alten’i “Biz kamuoyuna açıklama yapmadık mı? T.C.’nin hiçbir öğretmenini, K******n’a sokmayacağız, demedik mi?” diye silahla tartaklayarak yere düşürdü. Ve kızının gözleri önünde silahı kafasına dayayarak Neşe’nin babasını şehit ettiler. Neşe Öğretmeni köyün çıkışına kadar yerde sürüklediler. Önce sol göğsüne 5 mermi, sonra sağ göğsüne 5 mermi sıkarak, onu vahşice katlettiler. Türk’ün neşesini, Neşe’nin neşesini öldürdüler.
Terör örgütünün başı abdullah öcalan (imlâda bile saygıyı hak etmiyor), öğretmenlerin Kürtleri asimile etme projesinin bir parçası olarak devlet adına hareket eden ajanlar olduğunu söylemiş ve örgütüne katliam emri vermişti. Teröristler okulları yakıyor, öğretmenleri kurşuna diziyor, vahşi katliamlarını kendi yayın organları olan mâlûm dergilerinde “ajan ve işbirlikçileri öldürdük” diye duyuruyorlardı.
Bugün de ne PKK ne de onun siyasi uzantıları bu bölücülüklerinden vazgeçmiyor. Bugün de hâlâ Aybüke Necmettin gibi öğretmenlerimiz, Fırat gibi öğretmen adaylarımız teröristler tarafından öldürülüyor. 1991, 1993 ve 1994 yılları eğitim camiasının en çok şehit verdiği yıllardı. 1 günlük evli öğretmeni de katlettiler, hamile öğretmeni de. Bazen 4 öğretmeni bir ahıra sokup, her birine otuz beşer mermi de sıktılar, kaçırıp dere tepe sürükleyip bir nehir dibinde, aziz naaşını kurda kuşa yem olsun diye de bıraktılar.
Yılın iki günü anıp sonra bu kahramanları unutmayalım. Eğitimde reform üzerine reform yapıp, devleti eğitimden kademeli olarak çekip yerini ne idüğü belirsiz yapılara peşkeş çekenler, bugünlerde yüzlerce şehit öğretmenimizin ruhlarını incitiyorlar. Öğretmenliği ücretli köleliğe çeviren idareciler, öğretmenliğin onur ve haysiyetini ayaklar altına almak isteyenler, nasıl bir tehlike yarattıklarını idrak etsinler.
Bu kahramanlar; eğitimden devlet önemli bir oranda el çeksin, yerini ne idüğü belirsiz yapılar alsın, parası olan iyi eğitime ulaşsın, parası olmayan derdine yansın diye can vermediler.
Bu kahramanlar; devleti en ücra köye bile götürdükleri, devleti en yoksul evle bile tanıştırdıkları için şehit edildiler. Peki; bugün siz bu kahramanların ruhlarını yeniden, yeniden ne için incitiyor, en ücra köyden bile devletin elini çekerek ne için öldürüyorsunuz?
Yasemin, Betül ve Bülent Tekin, Neşe, Hasan Alten ve şehit olan onlarca öğretmenimiz, aziz ruhunuz şad olsun!
“Oysa ki biz
karanlığın bağrında
Mum ışıklarıydık
Avuçlarımızla içirirdik aydınlığı
Güzel yüreklere
Ellerimizin yanacağını bile bile…”
Okan Kilit böyle başlıyordu Tekin ailesine yazdığı ağıtına…
Tüm öğretmenlerimize ithafen.