Yükleniyor...
Milletimiz hiçbir zaman kahramansız kalmamıştır. Dolayısıyla Çanakkale Muharebeleri ve İstiklal Savaşı kahramanları yazımda anlatacağım kişilerle sınırlı değildir.
Çanakkale Muharebesine binlerce gönüllü katılmıştır. Tıbbiyeden, yurdun çeşitli yerlerinde açılan liselerden binlerce genç Çanakkale’de düşmanı karşılamaya koşmuştur. Bu gençlerin çoğu askerlik yaşına gelmemiş gençlerdir. Büyük bir kısmı şehit olmuş, geri dönememişlerdir. Tamamı da rol model kahramanlarımızdır. Devletimiz yaşasın, milletimiz yok olmasın diye şehit olmuşlardır.
Burada anlatacaklarım da Çanakkale’de de İstiklal Savaşında da bulunmuş, rol model kahramanladır. Bu kahramanları Yılmaz ÖZDİL’in kitabında gördüm. Biri hariç diğer üçünü İlber ORTAYLI’nın (ATATÜRK) ve Turgut ÖZAKMAN’ın (Şu Çılgın Türkler) kitabında da okudum.
Çanakkale Muharebelerine er olarak katıldı. Mustafa Kemal’in emrindeydi. Çanakkale’ye gelmeden önce tulumbacıydı.
İstanbul’un namlı kabadayılarından olan Topkapılı Mehmet, kahraman bir askerdi de. Mustafa Kemal gözünü budaktan sakınmayan bu eski tulumbacıyı kısa zamanda tanıdı. Onu manga komutanı yaptı. En tehlikeli görevleri veriyordu. Topkapılı Mehmet verilen bütün görevleri başarı ile tamamladı. Mustafa Kemal’in tam düşündüğü gibi kahraman akıllı bir askerdi.
Topkapılı Mehmet Çanakkale Muharebelerinden sonra terhis oldu, İstanbul’a yerleşti. Fakat Mustafa Kemal Topkapılı Mehmet ile ilişkisini hiç kesmedi. 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkmadan önce kurduğu istihbarat teşkilatı MİM MİM Gurubunun başına Topkapılı Mehmet’i getirdi.
MİM MİM gurubuyla Anadolu’ya silah ve cephane kaçırıyordu. Onlarca adamı vardı. İstanbul’da yaprak kıpırdasa haberi oluyordu. Topkapılı Cambaz Mehmet namıyla nam salmıştı.
İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrigton’un makam otomobilini çaldı. Ankara’ya götürdü Mustafa Kemal’e hediye etti.
Çanakkale’de savaşan İstiklâl Savaşı yıllarında canını ortaya koyarak en tehlikeli hizmetleri yapan İstanbul’un bu namlı kabadayısına Atatürk tarafından İstanbul Milletvekili olması teklifi yapıldı.
“Koşum tutmaz bir insanım, müsaade buyurun serbest kalayım” dedi. Teşekkür etti, milletvekili olmadı.
TBMM tarafından kendisine 1500 Lira maaş bağlandı, bunu da kabul etmedi, Kızılay’a bağışladı.
Atatürk insan seçmesini ve nerelerde görevlendireceğini çok iyi biliyordu. Samsun’a çıkmadan önce kararını vermişti. Vatanın ve milletin kurtuluşu için savaşacaktı. İstanbul’da güvendiği adamlarına istihbarat teşkilatları kurdurmuştu.
İlber ORTAYLI “Atatürk bir organizasyon dehasıydı” der. Bu söz boşuna söylenmemiştir.
Atatürk çok yönlüdür. Savaş adamı olduğu kadar kültür adamıdır da sanatla ilgilidir. Çanakkale Muharebelerinde dahi sanat adamlarının ne kadar değerli olduğunu göstermiştir. Bir gün Arıburnu’nda siperleri geziyordu. Kum çuvallarına çivilerle çakılmış kâğıtlar gördü. Üzerlerinde mürekkeple yazılmış Kuran-ı Kerim ayetleri vardı. “Kim yazdı?” diye sordu. “İstanbullu Macid” dediler. Macid’i çağırttı, elini omzuna koydu.
“Bunlar sanat eseri yazılar, memleket böyle sanatkârları kolay yetiştirmiyor. Derhal siperden çık, İstanbul’a dön yazmaya devam et” dedi. Macid’i terhis etti.
Mustafa Kemal’in Çanakkale’de siperden çıkardığı ve terhis edip İstanbul’a yolladığı Macid, ileriki yıllarda ünlü hat sanatçımız Macid ARYAL oldu. Böyle bir kararı ancak Mustafa Kemal verebilirdi. Atatürk olmak kolay değildir.
İstiklâl Savaşının kadın kahramanıdır. Erzurumludur. Binbaşı olan eşini Sarıkamış’ta kaybetmişti. İstiklâl Savaşında görev almak, savaşmak istiyordu.
Mustafa Kemal ile Erzurum Kongresinde görüşmek istemiş ama fırsat bulamamıştı.
Mustafa Kemal Sivas’tan Ankara’ya yola çıkmak üzereyken, Fatma Seher Hanım Mustafa Kemal’in karşısına dikildi, kendisini tanıttı. “At binerim, silah atarım, bana iş ver” dedi.
Esmer tenli, karakaşlı, kara gözlüydü. Elbisesi, pantolonu, çizmeleri, tüfeği simsiyahtı. Kemerinde taşıdığı kaması hatta atı bile siyahtı.
Mustafa Kemal kendisinden iş isteyen Fatma Seher Hanıma “Keşke bütün kadınlar senin gibi olsa Kara Fatma” dedi. Bundan sonra Fatma Seher Hanım, Kara Fatma adıyla da tanınır oldu. Mustafa Kemal el yazısıyla bir pusula yazdı.
“İstanbul’a git Üsküdarlı kuvvacı Albay Neşet Beyi bul bu pusulayı ona ver” dedi.
Fatma Seher Hanım Neşet beyi buldu, pusulayı verdi. Neşet Bey’in yönlendirmesi ile İzmit bölgesinde görevlendirildi.
O tarihte 34 yaşındaydı. 15 kadınla milis kuvveti kurdu, kendi kızı da milislerin arasındaydı. İki ay sonra emri altında olanların sayısı 700 kişiyi bulmuştu. Emrindekilerin 43 ü kadın diğerleri erkekti.
Fatma Seher Hanım emrindeki milislerle İnönü ve Sakarya’da savaştı. Yanındaki kadınlardan 28’i şehit düştü. Elinden vurulan kızının 2 parmağı koptu, kendisi de kolundan yaralandı.
Bir ara cephane sandıklarını naklederken yakalandı, esir düştü. 19 gün işkence gördü fakat kaçmayı başardı.
Büyük Taarruza katıldı. 9 Eylül de İzmir’e ilk giren süvarilerin arasındaydı.
İstiklâl savaşına milis çavuşu rütbesiyle katıldı. Üsteğmen rütbesiyle emekliye ayrıldı. İstiklâl madalyası aldı, emekli maaşını Kızılay’a bağışladı.
Burada Fatma Seher Hanımla ilgili Turgut ÖZAKMAN’ın Şu Çılgın Türkler Kitabında anlattığı bir olayı da yazmak isterim.
Fatma Seher Hanım, İzmit bölgesinde Yarbay Emin Beyin emrindeydi. Bir gün Emin Bey emrindeki milis müfreze reislerini çağırdı. Reisler geldiler. Emin Bey reislerden İzmit ve çevresinde faaliyet gösteren Rum çetelerinin yok edilmesini, teslim olanlara dokunulmamasını, teslim olanların cezasını devletin vereceğini söyledi.
Hrisantos çetesi Türklere karşı çok acımasızdı. Çok can yakmıştı. Yunan tümeni çekildikten sonra çetelerin işi zorlaşmıştı. Çeteler teker teker kıstırılıp yakalanıyorlardı. Hrisantos ve çetesi tehlikeyi sezmişti. Bölgeyi terk etmeye hazırlanıyorlardı. Şile’nin doğusunda sık ağaçlıklı bir yerde mola vermişlerdi. Beklemedikleri bir anda “davranmayın sarıldınız” sesini duydular.
Hrisantos ve iki çeteci hızla ayağa fırladılar, ellerinde tüfekleri vardı. Çeteciler tüfeklerini ateşlemeye fırsat bulamadılar. Ayağa kalkmaları ile tüfekler patladı. Hrisantos ve iki çeteci alınlarından vurularak cansız yere düştüler.
Çeteciler Seher Hanım ve emrindeki kızları tarafından sarılmıştı, parmakları tetikteydi. Fatma Seher Hanımın emriyle Hrisantos’un çetecileri silahlarını bıraktı, Türk köylerinden yağmaladıkları mücevher ve paraları teslim ettiler.
Fatma Seher Hanım “İşte böyle palikaryalar… 2 yıllık zulmün, yağmanın, kundakçılığın, hainliğin, hayvanlığın hesabını verme gününüz geldi. Sizi divan-ı harbe teslim edeceğiz…”
Bu sırada ela gözlü genç bir kadın Fatma Seher Hanımın yanına sokuldu. Alçak bir sesle “aradığım iti nihayet buldum abla” dedi. Kara Fatma hangisi diye sorunca, “Ateşin yanında duran” dedi.
Fatma Seher Hanım “Komutan diri isterim dediydi”, ela gözlü kadın “Öldürmeyeceğim” dedi. Fatma Seher Hanım “Peki öyleyse” diyerek izin verdi.
Ela gözlü kadın ateşin yanındaki çeteciye yaklaştı, tüfeğinin namlusuyla başını kaldırdı. “Tanıdın mı beni” diye sordu. Çeteci ela gözlü kadını tanımıştı. “Affet” dedi. Kadın bir adım geri çekildi, erkeğin apış arasına art arda iki el ateş etti. Çeteci kasıklarını tutarak ulur gibi bağırmaya başladı. Ela gözlü kadın Fatma Seher Hanıma minnetle baktı.
“Sağol abla belki artık rahat uyuyabilirim” dedi.
İstiklâl savaşında kahramanca savaşan Fatma Seher Hanım savaştan sonra köşesine çekildi, izini kaybettirdi. Ancak yıllar içinde dara düşmüş, sıkıntısını da kimseye haber vermemişti. Evsizlere yardım eden Galata’da ki Rus Manastırına sığındığı öğrenildi. Yalvar yakar ikna edildi. Darülacezeye alındı. 1955 yılında vefat etti, öldüğünde Mustafa Kemal’in hediye etti gümüş sigara tabakası ve İstiklâl madalyasından başka malı yoktu.
Tunceli Milletvekili idi. Bitlis’in Ruslardan kurtarılması sırasında Mustafa Kemal Paşa ile birlikte savaşmıştı. Yaşça Paşa’dan büyüktü. Mustafa Kemal Paşa Meclis’e geldiğinde daima Diyap Ağanın sol tarafında otururdu. Fakat, Diyap Ağanın asıl vatansever karakterine saygı gösterirdi.
1921 Ağustos’unda Türk Ordusu Sakarya’nın doğusuna çekilmişti. Yunan Ordusu da Sakarya’ya geçmiş Türk Ordusu’nun karşısında mevzi almıştı. Top sesleri Ankara’dan işitiliyordu.
Meclisin Kayseri’ye taşınması istendi. Bu konu müzakere ediliyordu. Diyap Ağa hiddetlendi, kürsüye çıktı.
“Buraya kaçmaya mı geldik, kavga edip ölmeye mi, meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin ben tek başıma da kalsan son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunumu da kafama sıkar giderim.”
Meclis Ankara’da kaldı.
İstiklâl savaşı kahramanlarındandır. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Mustafa Kemal Paşa hakkında fetva hazırladı. Fetvada Mustafa Kemal’in, padişahın sadık tebaasını yalanlarla aldattığını, dinin emirlerine aykırı olarak maddi çıkar sağladığını, öldürülmesinin meşru ve farz olduğunu, Halife Vahdettin etrafında toplanıp Mustafa Kemal ile savaşmanın vacip olduğu anlatılıyordu. Kuva-i Milliye’ye karşı cihat ilan edilmişti.
Bu fetva çoğaltılmış, Yunan ve İngiliz uçakları tarafından Anadolu şehirlerine atılmıştı.
Bu idam fetvasına, Ankara Müftüsü Börekçizade Rifat Efendi başkanlığındaki 21 kişilik din heyeti tarafından, Anadolu Fetvası adında karşı bir fetva hazırlandı.
Anadolu Fetvasında Halifelik Makamı işgal altındadır, ülkede İngiliz kanunları tatbik edilmektedir. İzmir, Adana, Antep, Maraş işgal altındadır. Düşman tarafını tutanlar en büyük günahı işlemiş olurlar. Düşmana karşı açılan savaşta ölenler şehit, kalanlar gazi olur deniyordu.
Dinen de doğru olan Börekçizade başkanlığındaki heyetin hazırladığı Anadolu Fetvasıydı. Türkiye’nin büyük bölümü işgal altındaydı. Türk halkının can ve mal güvenliği kalmamıştı, genç kadın ve kızlarımızın ırz güvenliği de yoktu. Fatma Seher hanımı anlatırken Rum çetecilerin kadınlarımızın ırzına da tecavüz ettiklerini okuyucularımız herhalde anlamışlardır.
Mustafa Kemal Paşa ve etrafındaki ona inananlar vatanı parçalanmaktan ve istiladan kurtarmak, Sevr Anlaşmasını hükümsüz kılmak için savaşıyorlardı.
Vatanın istila altında olduğunu İstanbul da biliyordu, fetvayı hazırlayan Şeyhülislam Dürrizade Abdullah da. Yunan işgaline uğrayan yerlerde halkın sıkıntısını kulak vermeleri gerekirdi. Ama onlara göre İttihatçılar Türkçü’ydü. Türk’ü öne çıkarıyorlardı. Dinsizdiler, Türklükten nefret ediyorlardı. Hatta şeyhülislamlardan biri o kadar ileri gitti ki tövbe ederek Türklükten istifa etti.
Bu günde “Keşke yunan galip gelseydi” diyen var. Bu söz de Atatürk düşmanlığı sebebiyle söylenmiştir.
Birinci Cihan Savaşı başlamadan önce İngilizler Ruslarla anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşma hükümlerine göre İstanbul ve Midye – Enez hattına kadar Trakya toprakları Ruslara bırakılacaktı. İtilaf devletlerinin Çanakkale’ye saldırmalarının sebepleri buydu. İtilaf devletleri donanmaları Çanakkale’yi geçemedi.
İstanbul’a karadan ulaşmak istediler, karada da karşılarına Mustafa Kemal çıktı. Tam zamanında yaptığı müdahaleler ile savaşın seyrini değiştirdi. İtilaf devletleri mağlup olarak Çanakkale’den çekildiler.
İstanbul’da bu zafer üzerine bir caddeye Halaskârgazi Caddesi adı verildi.
İstiklâl Savaşı kaybedilseydi İstanbul’u bize bırakmazlardı. Batı Anadolu toprakları da elimizden çıkardı.
Atatürk İstanbul’un iki defa kurtarıcısıdır. Bu sebeple “Keşke Yunan kazansaydı” sözünün hiçbir kıymeti yoktur, ayrıca bu söz milleti incitir. İlgililerin bu sözü düşünmeleri ve değerlendirmeleri gerekir.
Börekçizade Rifat Efendi Ankara’da sevilen itibarlı bir şahsiyetti. TBMM Hükümetinin ilk kurulduğu günlerde Şeyhülislam Dürrizade Abdullah yazdığı, Yunan ve İngiliz uçaklarıyla şehirlere dağıtılan fetvalardan etkilenenler olmuştu. Ayrıca Kuvva-i milliye karşıtları da çoktu. Bu sebeple yer yer ayaklanmalar başladı. Ankara’nın yakın ilçelerinden Beypazarı da karışmış, hükümet aleyhine ayaklanma olmuştu. Börekçizade Rifat Efendi Beypazarı’na gitti, halkla konuştu, isyancıları yatıştırdı.
Atatürk’ün ikamet etmesi için Çankaya Köşkü satın alınacaktı. Köşkü alacak para yoktu. Burada Börekçizade devreye girdi, halktan para topladı, Çankaya Köşkü ordu adına satın alındı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra Börekçizade Rifat Efendi Cumhuriyetimizin ilk Diyanet İşleri Başkanı oldu.
Çanakkale ve İstiklâl Savaşlarında kahramanca savaşan, savaş sonunda teklif edilen milletvekilliğini kabul etmeyen kendisine TBMM tarafından bağlanan 1.500 Türk Lirasını Kızılay’a bağışlayan Tophaneli Cambaz Mehmet,
İstiklâl savaşında Mustafa Kemal’den görev isteyen, kurduğu kadınlardan ve erkeklerden oluşan milisleriyle İzmit ve çevresinde Rum çetecilerine kök söktüren İnönü ve Sakarya savaşlarına ve Büyük taarruza katılan, savaştan sonra kendisine TBMM tarafından bağlanan maaşı Kızılay’a bağışlayan Fatma Seher Hanım,
Yunan orduları Sakarya nehrinin doğusuna geçtiği, top seslerinin Ankara’dan duyulduğu o netameli günlerde yaptığı konuşma ile meclisin Kayseri’ye taşınmasını engelleyen Diyap Ağa,
İlmiyle, kuvvetli şahsiyetiyle Mustafa Kemal Paşanın arkasında duran. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın İslam Dini hükümleriyle hiç uyuşmayan, Mustafa Kemal Paşanın katlini vacip gören, Yunan ve İngiliz uçaklarıyla Anadolu şehirlerine atılan fetvasına karşı; 21 kişilik din heyeti ile İslam’ın hükümlerine uygun Anadolu fetvasını hazırlayan, Vatanı kurtarmak için savaşanların şehit, kalanların gazi olacağını söyleyen Börekçizade Rifat Efendi,
Türk Milletinin rol model kahramanlarındandır.