Yükleniyor...
Her defasında yeni bir yazı ile karşılaştığımızda, başlangıca mı yoksa sona doğru mu bir yolculuk içine gidiyoruz diye düşünebiliriz. Sessizliğin kulaklarını sağır edecek kadar yol var. Ben inanıyorum. Gün aydınlanıyor ve güneş doğarken tüm şehri renklere boyuyor. İşte o anda hepimiz yollara çıkıyoruz. Zorluklara göğüs geren ve içinden çıkmayı bilen yolculuklara devam ediyoruz. Tarihsel akışın içinde yaşanılan toplum düzeninin değiştirilebileceğine, geleceğin yeniden kurulabileceğini anlatan yazıları okumaya başlıyoruz. Yazmak, okuyana bir gelecek tasarımıdır. Muhalif olduğumuz siyasal-toplumsal düzenin, yaşam biçiminin yeniden oluşturulacağına, olumsuzlukların giderilebileceğine inanıyoruz. Bugünün içindeki yarını görebiliyoruz.
Yazımızda, Marlo Morgan’ın Bir Çift Yürek adlı kitabında karşımıza çıkan Aborijilerin kim olduğunu, yaşamlarını nasıl sürdürdükleri ile ilgili araştırdığım bir yolculuğa çıkacağız.
Avustralya ana karası ve çölde yaşayan birçok kabileye mensup kişilerdir. Güneydoğu Asya’nın kıyı bölgeleri ya da adalarından gelmişlerdir. Erkekler, saçlarındaki bağlar, kollarına ve ayak bileklerine bağladıkları tüylerle rengârenk bir görüntü sergiler. Yüzlerine, kollarına ve bacaklarına beyaz bir boyayla karmaşık desenler çizilidir. Kumaş parçasıyla gövdelerini sararak, ayakları çıplak dolaşırlar. Kadınlar daha sadedir. Çoğu oldukça yaşlı ama kakao renginde olan tenleri yumuşak ve sağlıklı bir görüntüye sahiptir. Saçları kısa, ense boyunda ve kıvırcıktır. Saçları uzun olanlar ise siyah bir bant ile toplamıştır. Doğa ile uyumlu yaşamayı bilirler. Avlanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Güçlü bir halk olan Aborijinler, ırkçılık kavramından habersiz bir kabile olup, sadece öteki insanlar ve doğa ile ilgilenmişlerdir. Kabilenin kurallarına göre yaşam ve yaşamak: Hareket etmek, ilerlemek ve değişmek anlamına gelir.
Aborijinler, iletişim kurmak için çoğunlukla zihinsel terapiyi kullanırlar. Terapiden yararlanma nedenleri, birbirlerine asla yalan söylememeleridir. Gerçekleri gizlemek, zararsız yalanlar söylemek nedir bilmezler. Birbirlerini anlamak için zihinlerini açık tutmaktan ve bilgi vermekten yüksünmeyen bir öbek insandır.
Avustralya’nın asıl yerlileri olan Aborijinler, esmer tenli olmalarından ötürü ayrıma tâbi tutulmuştur. Avustralya’da açlıktan birçoğu canlarını kaybetmiştir. Avustralya’ya bir yolculuk yapmadan, Aborijinlerin sergiledikleri özel durumlara her Amerikan kentinde rahatlıkla rastlanabilir. Görmek için gözlerinizi bakışlarınızı, yüzünüzü, işsizlik oranının yüzde ellinin üstünde olduğu siyah insanlara çevirmeniz yeterli olacaktır. Avrupalı yerleşimcilerin kıtayı sömürgeleştirmesi sonrasında yaşadıkları topraklardan uzaklaştıran Aborijinler, geleneksel yaşam biçimlerini sürdürmekte zorlanmaya başladı. Avustralyalılar, onlara Amerikalıların kendi yerlileri olan Kızılderililere davrandıkları gibi bir tutum sergilemişlerdi. O dönemin içinde sosyal görevlerinin birinde çalışan bir Aborijin göremezdiniz. Yollarda okul önlüğü giymiş bir Aborijin çocuğuna denk gelemezdiniz. Devlet dairesinde görev yapan bir Aborijin karşınıza çıkmazdı. Avustralyalıların koyun ve büyükbaş hayvan çiftliklerinde mevsimlik işçi olarak çalışırlardı. Aborijinlerin sahip olduğuna inanılan doğaüstü güçler nedeniyle onlardan korkulurdu.
Amerika, Afrika ve Avustralya ırklar arasındaki ilişkileri bir arada tutuyor gibi göstermeye çalışsa da, Avustralya’nın en iç noktalarında, düzenli ve kadim bir yüreğin atışına ses oluyor. Sese kulak vermek, insanın var oluşunu daha iyi anlamak için oluşan bir kabile varlığını uzun süre devam ettirmiştir. Avustralya anakarasının iç bölgeleri çöl olduğundan Aborijinler zamanın başlangıcından bu yana çöl toprakları üzerinde yaşamanın yolunu bulmuştur. Bilim insanları elli bin yıldır Avustralya’da insanların yaşadığını belirtmişlerdir. Elli bin yıl sonra ormanları yok etmemiş, suları kirletmemiş, canlı türlerinin soyunu kurutmamış olmaları her zaman bolca yiyecek ve korunak bulmaları şaşırtıcıdır. Bedenleri dünyayı terk ederken ruhsal olarak kendilerini güvende hissetmişlerdir.
Günümüzde tüm toplumlarda kökenden ya da inançtan kaynaklı sınıflandırmalar yapıldığını görüyoruz. En bilinen ve yansıyan örneği, siyah-beyaz ayrımı. Kısa zaman içerisinde yaşanılan George Floyd “Nefes alamıyorum!” diyerek kameraların önünde son nefesini vermişti. Bugün bu yaşanılanların gerçek nedenini daha iyi anlamak istiyorsak, onların tarihi kodlarına, onların gözünden bakmamız gerekir. Bu konuda M. Onur Karadayı’nın George Floyd’ta 12 Yıllık Esaret’in İzleri yazısı daha da iyi izah edebilir.
İlerleme yolunda tek bir yaşam vardır. Birinin canını acıtmak, kendi canını acıtmaktır. Birine yardım etmek, kendine yardım etmektir. Farklı kılan yürek ve niyettir. Renge takılı kalan insanlar bunun sadece bir insan ömrü boyunca geçerli olduğunu, bireysellik ve ayrımcılık anlamında düşünerek yaşamlarına devam ederler. Aborijinler, bunun sonsuzluğa denk süreceğini bilirler. Bir olmak, aynı olmak anlamına gelmez. Puzzlenin bir bütüne varabilmesi için tüm parçalarına gereksinim duyması gibi, her ruhun varacağı özel bir yeri vardır. Bazılarımız düz bir yol ararken, bazılarımız da dolambaçlı yollar kat etmekten hoşlanırız.
Yazıyı okuduğunuzda mesajı alan kişilerden biriyseniz, sesi duyacaksınız. Mesajı yüreğinden hissedeceksiniz. Bu yolculuğa siz de eşlik etmiş olacaksınız.
Aborijinlerin nasıl yaşadıklarını araştırdığım bu yolculukta, İnsan yüreğinden akan tek şeyin kan olmadığını öğrenmiştim. Yaşamın kendi kendimize sunduğumuz bir yolculuk olduğunu anladım. Kendimize izin verdiğimiz sürece daha yaratıcı ve daha mutlu olabiliriz. Kadim anılarımızı ve evrensel gerçeklikleri yitirmemek için eski düşüncelerden, alışkanlıklardan, inançlardan sıyrılmak gereklidir. Yenilikler, ancak onlar için yer açtığımız zaman yaşantımıza girebilirler.