Doğu’nun Limanları ve Amin Maalouf

Doğu Akdeniz...Günümüzde nasıl dünyanın en hareketli bölgesi ise, yüz yıl önce de insanların ötekinin duasını susturması için kendi tanrısına yakardığı bir hercümerç içindeydi...”Doğu'nun Limanları” o dönemi yansıtan bir roman. Aziz Bozatlı'nın kaleminden bir değerlendirme....


Paylaşın:

Doğu’nun Limanları_Amin Maalouf

Doğu Akdeniz…Günümüzde nasıl dünyanın en hareketli bölgesi ise, yüz yıl önce de insanların ötekinin duasını susturması için kendi tanrısına yakardığı bir hercümerç içindeydi…”Doğu’nun Limanları” o dönemi yansıtan bir roman.

Bu kitabı okumanız için üç neden

En az ilgi duyduğum ve o nedenle de en az okuduğum kitap türü romanlardır. Hele hele bir roman hakkında yazı yazmayı hiç düşünmezdim. Lübnân’lı Hıristiyan bir Arap olan Amin Maaloufun yazdığı “Doğu’nun Limanları” romanı beni üç nedenle cezbetti. Yazarı “Arapların Gözünden Haçlı Seferleri” isimli bir başka kitabından tanıyordum. Bende iyi bir izlenim bırakmıştı. Zîra bugüne kadar siyasî, dinî ve ekonomik açılardan bakmaya alıştığımız “Haçlı Seferleri”ne yazar, Doğu-Batı kültürel çatışması ekseninde bakıyor ve Haçlıların geriletilmesinde en büyük payın Türklere ait olduğunu teslim ediyordu, adı geçen eserinde. Bir diğer neden, romanın İstanbul’da başlayıp, Adana’da devam eden, Ermeni Sevk ve İskânı ile Doğu Akdeniz coğrafyasına taşınan bir serüveni anlatmasıydı. Üçüncü neden ise, Yapı Kredi Yayınlarında çıkan kitaba 57. baskıyı yapacak kadar ilgi duyulmasıydı. Doğu Akdeniz’in şu günlerde uluslararası ilişkiler açısından dünyanın en hareketli bölgesi olması, bu coğrafyada geçen olayları konu alan bu romanın, bunca popüler olmasında etkin miydi? Bilmiyorum.

… ve herkes ötekinin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarmaktadır

Romana gelince oldukça akıcı bir üslubu var. Zevkle okunuyor. Birçok kişinin makamı veya pozisyonu söyleniyor ama isimlendirilmiyor. Mesela Sultan deniyor ama Abdülaziz, Abdülhamid gibi kimi kastettiğine dair isimlendirmeleri ve açıkça belirtilmeyen olayların tarihlerini, dönemin ve olayların daha iyi anlaşılması için ben ekledim.

Sultan Abdülaziz’in bileklerini keserek intihar etmesine tanık olan kızı İffet, aklını oynatır. Sarayın Acem asıllı doktoru Kitapdar, tedavisini üstlendiği İffet’i tımarhaneye kapatmaktansa onunla bir hatır evliliği yaparak Adana’ya göçer. Bir şokla deli olan eşinin bir başka şokla düzeleceğine inanarak çocuk yaparlar ve bir oğulları olur. Bu çocuğun, mahalleden Nubar isimli fen öğretmeni, Ermeni bir arkadaşı vardır. İkisi de fotoğraf kulübünün üyesidirler. 1909’da Ermeni ayaklanması sonrasında Nubar önce arkadaşının evine, doktor Kitapdar’ın konağına, sığınır. Bir müddet burada kalır ve Lübnan’a gitmeye karar verir. Dört yaşında bir oğlu ve on yaşında Sesil adında bir kızı vardır. Doktor Kitapdar’ın oğlu (romanda isimlendirilmiyor) çok sevdiği arkadaşı Nubar ile Lübnan’a giderek beş yıl sonra 1914’te Nubar’ın kızı Sesil ile evlenirler. Romanda can çekişen Osmanlı’nın o günkü durumu şöyle tanımlanır: “Doğu Akdeniz toprağı alçakça günler yaşamakta… bir sürü eciş bücüş devlet yeşermekte.. ve herkes ötekinin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarmaktadır.”

 Bakü, İsyan, Nubar ve Clara

1915’te bir kızları, 1919’da bir oğulları olur adı İsyan’dır. Roman, kahramanı bu İsyan’ın ağzından anlatılmaktadır. Anne Sesil, 1922 de üçüncü çocuğu Salim’i doğururken ölür.

Babası Sultan Abdülaziz’in torunu, annesi Ermeni Sesil olan İsyan Kitapdar, özel hocalardan tam da şehzadelere uygun özel eğitim alır. 1936-37’de ülkenin en iyi öğrencisi olarak olgunluk sınavlarını geçer, tıp öğrenimi için Fransa’ya gider. Fransa 1940’da işgal edilir Vichy’de bir alman yanlısı hükümet kurulur. İsyan hem Vichy Hükümeti ve hem de Alman gestaposuna karşı Montpellier’deki direniş örgütünde görev alır, örgüt içinde üne kavuşur. İsyan, örgütte kod adı olarak Nubar dedesinin kendisine taktığı adı alır: “Bakü

Örgütte Yahudi asıllı Clara ile tanışır. O da ailesinin Naziler tarafından tutuklanmasıyla savaşmak için Avusturya’dan Fransa’ya gelmiş bir devrimcidir. İsyan, bir direniş kahramanıdır ve tevazu gösterdikçe de ünü daha da artar.

İsyan, tıp tahsili yapmadan Beyrut’a döner. Ablası İffet evlenerek Mısır’a gitmiştir. Kardeşi Salim, babasının doğduğu güne lanet ettiği hayırsız bir evlat olmuştur. Hırsızlık ve kaçakçılıktan mahkûmiyet almıştır. Birkaç yıl içinde Orta Doğu toplumlarında yadırganmayacak şekilde servet sahibi ve bakan olacaktır.

Bu arada İsyan’ın babaannesi İffet, 87 yaşında ölür. Mezarı başında bir hükümdarın kızı ve bir direniş kahramanının babaannesi olduğuna vurgu yapan konuşmalar yapılır.

1948 yılında İngiltere Ortadoğu’dan elini çekiyor

Örgütteyken sevdiği kadın Clara Beyrut’a gelir ve evlenirler. 1948 yılında İngiltere Orta Doğu’dan elini çeker. İsrail devleti kurulur. Yazarın “on yıllar sürecek kasırga” dediği, Arap-İsrail savaşı çıkar. Bu sırada İsyan, Beyrut’ta ve hamile eşi Hayfa’da kalır. O günden sonra İsyan’ın, 1970’lere kadar sürecek olan ve romanın omurgasını oluşturan dramı başlar.

Savaşın ayırdığı çift bir daha birbirini göremez. Bu arada kızları Nadya doğar. İsyan, bunalıma girer tımarhaneye kapatılır. Yirmi yıldan fazla kalır. Clara ve kızı Nadya Paris’e giderler. Nadya yirmi seneden sonra Beyrut’a gelir babasına yardım etmek ister. Tam olarak başaramaz ama babasını yüreklendirir.  İsyan’ın Fransa’daki direnişçi arkadaşları artık çok etkili görevlerdedir. Devrimci lider Bertrand onu bir kez tımarhanede ziyaret eder ama kurtarmak için girişimde bulunmaz. Keza eşi Clara da tımarhanede kaldığı süre zarfında bir kez bile ziyaret etmez. Çok yönlü ihanete uğrayan İsyan, yirmi altı yıllık çilesinin sonunda tımarhaneden kurtulup Fransa’nın Beyrut büyükelçiliği kanalıyla Paris’e gider. Kızı Nadya evlenmiş Brezilya’ya gitmiştir. Doğacak çocuğuna kız da olsa erkek de olsa “Bakü” adını verecektir. İsyan, Clara ile buluşur, roman son bulur.

Değerlendirme

Edebî bir değerlendirme yapacağımı sanmayın, zaten kendimi bunun için yeterli de görmem. Olayları değerlendirecek olursak:

Roman Sultan Abdülaziz’in intiharından 1970’lere kadar uzanan yaklaşık yüz yıllık bir zaman diliminde Ermeni Sevk ve İskânı, İkinci Dünya Savaşındaki Fransa’nın işgali, İsrail’in kurulması, Arap İsrail savaşları, Filistin sorunu gibi 20. yüzyıla damgasını vuran önemli olaylar etrafında geçen bir serüven.

Yaşanan olaylar üzerinden renkleri, çelişkileri, etnik kompozisyonu, birlikte yaşama kültürü ile Doğu Akdeniz’in toplum hayatı ve insanları hakkında önemli bilgiler ediniyoruz. Özellikle etnik ve dinî farklılıkların evliliklere bile engel teşkil etmediğinin uç örneklerine tanık oluyoruz. Clara ve İsyan’ın nikâh töreninde bu evliliğin “nefretin inkârı” olarak nitelenmesi de “birlikte yaşama kültürü”ne yapılan kuvvetli vurguyu ifade eder.

Bu coğrafyada gerçekler akıl ile değil acılar yaşanarak öğrenilir

Romanda geçen olaylar Orta Doğu için kabul gören şu tespiti doğruluyor:

Bu coğrafyada gerçekler akıl ile değil acılar yaşanarak öğrenilir”

Bir ailenin çok iyi eğitim alarak ülke birincisi olan çocuğunun tımarhaneye tıkılması ve hırsızlıktan mahkûm olan hayırsız oğlunun ise servet sahibi bir politikacı ve bakan olabilmesi örneğinde görüldüğü gibi, yüz yıllardır tüm emperyal güçlerin cirit attığı bu coğrafya, “iki kere ikinin dört etmediği” çelişkiler diyarıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazar

Aziz Bozatlı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar