Döviz rezervlerinin sıcak paracılar için önemi

Seçim gündeminden uzaklaştıkça daha çok dolar konuşulur hale geldi. Merkez Bankasının döviz rezervindeki azalma öne çıkmaya başladı. Yirmi yılda üçüncü defa sıcak para / milli gelir oranı en üst düzeye çıkmış durumda. Merkez Bankası bu konuda daha geniş açıklama yapmalı.


Paylaşın:

Son günlerin en çok konuşulan konusu yine dolar, Euro olmaya başladı. Bir yandan birkaç hafta önce Londra’daki swap (takas) piyasalarında yaşananların etkileri konuşuluyor. Daha onun etkisi bitmeden, şimdide T.C. Merkez Bankası’nın rezervleri gündemde.

Dünya Gazetesi’nden Alaattin Aktaş’ın rezerv hesapları konusunda verdiği teknik bilgi uzmanların dikkatini çekmişti. Seçimin heyecanıyla, mazbata tartışmasıyla konu unutuldu. Sonra Financial Times konuyu ele aldı. Piyasalar ve karar alıcılar tepki vermeye başladılar.

Bana kalırsa tüm bu tartışmalara son verecek olan TCMB. Acilen açıklayıcı bir bilgi notu hazırlamalı. Rezervlerin nasıl izlendiği, hangi bilanço ve bilanço dışı kalemlerin hesaplara dâhil edildiği en geniş şekliyle açıklanmalı. Bu not piyasa uzmanlarına değil, iktisat bölümü öğrencilerine hitap edecek şekilde hazırlanmalı. Böylelikle her kesin farklı bir hesaplama yöntemi kullanmasının önüne geçilmeli.

Aslında bu, şeffaflığı ve hesap verilebildiği ilke edinen her merkez bankasının yapması gereken bir şey.

Daha önemlisi, hatırlamakta yarar var. Ekonomi, yanlış ve yönlendirilebilir bilgiye çok açık bir dönemden geçiyor. Demem o ki; mevduatlardaki yabancı para ağırlığı almış başını gidiyor, sıcak para tekrar zirveye tırmanıyor ve dolaysıyla dolarizasyon artıyor.

Aşağıdaki tabloya bakalım. Tabloda, 1996 – Şubat 2019 arasındaki dönemde, sıcak paranın milli gelire oranı yer alıyor.

Oran, belirtilen zaman aralığında birkaç defa zirve yapmış. İlki 1999 yılında. Rusya ve Uzak Doğu Asya Krizinden sonra Türkiye’nin en kara günlerinin yaşandığı Büyük Marmara Depreminin olduğu günlerde. Yani 2001 Krizinden önce.

İkincisi 2009 Küresel Krizi öncesinde.

Sonrasında sıcak para / milli gelir oranı en son 2013 yılında zirveye çıkmış orada kalmış. Bundan sonrası, dünya merkez bankalarının bilanço küçültme, piyasadaki dövizli azaltmak operasyonlarına ara verdikleri dönem. Kendi ülkesinde düşük getiri elde edebilen sıcak paranın gidecek yer aradığı yıllar.

Bizde faizler yüksek olduğu için sıcak para girişi azalmıyor. Ekonominin yüzde 21 – 25 arasında gidip geliyor. Yani ekonomik faaliyetlerin dörtte biri kadar sıcak para (hisse senedi + tahvil + mevduat) ekonomiyi etkiliyor. Bunun parasal karşılığı 183,5 milyar dolar.

Bu paranın önemi şurada. Çok kısa vadeli işlemleri tercih ediyor. İstediği kadar yüksek getiriyi gördüğü zaman geliyor. En ufak bir risk algılayıp, tereddüt oluşunca hemen çıkmaya çalışıyor. En önemlisi, gelirken yerel para değerleniyor, giderken değer kaybediyor.

Başka bir açıdan bakınca, gelirken gitmeyi düşünüyor. Dahası giderken getirdiği parayı ve elde ettiği yüksek geliri, hemen dövize çevirip çeviremeyeceğinden emin olmak istiyor. Bunu yapamazsa ne kadar yüksek gelir elde ederse etsin, TL’nin işine yaramayacağını çok iyi biliyor.

Bu amaçla ilk baktığı şey merkez bankasının döviz rezervleri. Brüt ve net olarak rakamları öğrenmek istiyor. Azalırsa neden azaldığını, kendisine olumsuz bir etkisi olup olmayacağını anlamaya çalışıyor.

Haklı mı? Eğer ekonomiyi bu kadar dolarize eder, sıcak parayı bu kadar izin verirseniz, cevap ne yazık ki “evet”.

Yazar

Hakan Özyıldız

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar