Yükleniyor...
Dünya, bir virüsün pençesinde adeta kıvranıyor. İnsanların hayatını doğrudan hedef alan ve o doğrultuda değişikliklere neden olan bu virüsün, sona ermesiyle birlikte de dünyadaki sosyal yaşantıdan siyasî gelişmelere karşı birçok konuda değişimin yaşanacağına dair iddialar hayli kuvvetli. Şu an için bizim elimizden gelen tek şey ise mümkün olabildiğince (mümkün olabildiğince diyorum çünkü Türkiye’nin ekonomik şartları ve zorunluluklar ortada) evde kalmak. Böylece hem toplumumuzu hem kendimizi koruma altına almak.
Dünyanın ve Türkiye’nin şu anda tek gündemi bu. Televizyonlara çıkan başta sağlık uzmanları, gazeteciler, sosyologlar, psikologlar ve hattâ spor yorumcuları bile bu konuda konuşuyor. Biz de bu gündeme bağlı kalarak #EvdeKal çağrısına kendi tarzımızla destek vermek istedik. Türklerin ilk yazılı belgelerindeki Türkçe, başta Türkologlar olmak üzere konuyla içli dışlı olanların ilgisini çekmektedir. Tam da kelime kökenlerinin ilgi topladığı ve evde “kalmak” gereken şu günlerde Eski Türkçede “kal-” fiilini 4 kaynaktan tarama sonucu elde ettiğimiz dikkat çekici bulguları paylaşmak istedik.
Talât Tekin, “Orhon Türkçesi Grameri”nde “kal-” fiilinin birden fazla şekilde anlamlandırırken bizim dikkat ettiğimiz ise “umutsuz durumda olmak” oluyor. (Tekin, TDK Yayınları, 2016, s.301) Tıpkı, birçoğumuzun umut taşımasına karşılık bazılarımızın evde kalarak umutsuz duygularını beslediği gibi! Hâlbuki olması gereken bu değil. Biz zor günleri umutlarla aşan bir geleneğin mirasçıları değil miyiz?
Fuzuli Bayat’ın “Eski Türkçe Sözlük”ünde “çaresiz kalmak” anlamının yanına “kalakalmak” manası da var. (Bayat, Yalın Yayıncılık, 2008, s.130) Tıpkı bizim kuşağın böylesi tecrübeyi yaşamaması nedeniyle olan bitenin karşısında kalakaldığımız gibi!
Hatice Şirin, “Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi”nde fiilin birinci anlamı olan kalmak dışında “çaresiz kalmayı” ve “herhangi bir durumu sürdürmek, herhangi bir durumda veya mekânda bulunmak”ı da metinlerden örneklerle göstermekte. (Şirin, TDK Yayınları, 2016, s. 730) Bir de yardımcı fiil olarak “hayatta kalmak” dikkat çekici. Tonyukuk “Törük Sir bodun yerinte bod kalmatı” derken bundan bahsediyordu. Bugünün Türkçesiyle “Türk milletinin yerinde boy kalmadı.” karşılığıyla…
Muharrem Ergin, “Orhun Abideleri”nde Orkun bengütaşlarındaki “kal-” fiilini anlamlandırırken “kalmak, çaresiz kalmak, naçar kalmak, kalakalmak” olarak tarif ediyor. Zaten Bilge Kağan da kalmak fiilinin “çaresiz, naçar” anlamını Köl Tigin bengütaşında kardeşini Türk milletine şöyle anlatmıyor mu: “Ölügi yurtda yolta yatu ‘kaldaçı’ ertigiz, Köl Tigin yok erser kop ölteçi ertigiz.” yani “Ölenler yurtta, yolda yatıp ‘kalacaktınız’. Köl Tigin olmasa hep ölecektiniz.”
Bugünkü “ev” kelimemizin o dönemki karşılığı olan “eb” ise “ev, karargâh, yurt” anlamlarında kullanılmış. Her biri bizi bir şeylerden korur. Ev; dışarıdaki soğuktan, zararlı canlılardan korur. Karargâh, düşmandan korur. Yurt ise başka milletlerin kötülüğünden korur.
O hâlde “çaresiz, naçar kal”mak istemiyor ve “hayatta kal”mak istiyorsan bir yerde kal. O yer evin olsun. Törük bodunun yurdunda boy kalması için seni koruyan, kollayan evinde kal.
*Evde kal! Yoksa öleceksin!