Yükleniyor...
İnsan ona derler ki yaşar hatıralarla…
Bu dize merhum mütefekkir H. Nihal Atsız’ın “Hatıralar” isimli şiirinde geçmektedir. Hatta bu isme sahip olan bir armağan kitap da mevcuttur. Bu kitap hocalarımızın hocası, Atsız’ın Yamtar’ı Mustafa Kafalı adınadır.
Hatıra, sadece kişinin kendi yaşadıklarından ibaret değildir. Kendi ile beraber olan herkesin ortak hikâyesidir. Hatıralar, her şeyden önce insanın zihninde canlananlardır. Yaşadıklarıdır. Fakat sadece yaşadıkları değil aynı zamanda kendi tasarımına ait olan olayları yine kendine has şekilde anlatmasıdır da. Aslında bir çeşit kurgudur. Hatıra yazımındaki önemli hususlardan biri de kişinin kullandığı dil ve olayları aktarım şeklidir. Türk Edebiyatı’nın en güçlü hatıra/anı türündeki çalışmaları arasında Namık Kemal’in “Magosa Hatıraları”, Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Edebi Hatıralar” isimli eserlerini zikredilebileceğimiz gibi yabancı dillerde de hatıra eserleri fazlasıyla mevcuttur. Hatıraların kendilerinden sonra gelecek kuşaklara da yol göstermesi bakımından önemli olduğunu ifade etmek gerekir. ABD Başkanlığını iki dönem ifa eden Barack Obama, pek çok defa tecrübelerini, yaşadığı önemli olayları anlatmak adına uzun yıllardan beri geziyor. Hatta bu konuda kitaplar bile yazdı. Avrupa’daki pek çok siyasetçi kısa veya uzun olsun kendi yaşadığı olayları tek tek yazıp çeşitli söyleşilerle anlatma yolunu tutuyor. Ben anlatısı meselesi başlı başına uzun bir mesele. En basitinden günlük tutma alışkanlığını bir ilkokul ödevi olarak gören Türk milleti, maalesef yaşadıklarını anlatmak konusunda biraz çekimser. Biraz mı dedim? Yok, epeyce çekimser. Maalesef yakın dönem Türk siyasi tarihinde izi olan kişilerde hatıralarını yazma kaygısı pek de yoğun bir şekilde görünmemektedir. 1960 Darbesi, 1971 Muhtırası, 1975-1980 yılları arasındaki çatışmalar, 1980 Darbesi ile ilgili olaylara bizzat şahitlik etmiş ve yaşamış kişiler bugün tek tek aramızdan ayrılmaktadır. Aramızdan ayrılan kişiler öte dünyaya göç ederken yine kendi hatıralarıyla beraber gitmektedirler. Bunun içindir ki, etraflarındaki kişiler onları yaşadıklarını anlattırmaya ve önemli olayları yazdırma gayretinde olması sosyal bilim araştırmacılarının oldukça hoşuna gidecektir. Yazdıkları ya da sesli bir şekilde aktardıkları kayıtlar, aslında sözlü tarih çalışmasına da birebir şahitlik etmekte ve modern Tarihyazımına da katkıda bulunmaktadır. Bu bakımdan hem yerel hem de büyük çaplı siyasi olaylarda payı bulunan ve birebir şahitlik etmiş kişilerin hatıralarını öyle ya da böyle bir şekilde aktarması son derece önemlidir. Artık dijital çağ ile birlikte hatıralar yalnızca tozlu matbuat işlerinde değil aynı zamanda YouTube üzerinden de epey geniş kitlelere ulaşmaktadır.
Dijital dünyanın getirdiği güzellikler yalnızca YouTube ile sınırlı değil. Facebook bana kalırsa bu noktada amiral gemi olma vazifesini üstleniyor. Zamanında kim ne paylaşmış? Nereye gitmiş? Facebook sayesinde bunların hepsi bulunabiliyor ve sizin şahsi hatırlarınızı da bu sosyal medya uygulaması rahatlıkla sizlere hatırlatıyor. Aslında bir çeşit doğal alarm, hatırlatıcı…
Bu bakımdan yeni bir kavram olarak “stalker” türünde olan kişiler, yeni tanıştıkları ya da merak ettikleri kişilerin geçmişlerini sağlam bir şekilde deşmek için hatıraları epeyce inceliyor. Artık olaylara ve kişilere bakışın da değişmesiyle birlikte yeni yazım üslubu ve dil özellikleri ilgi ile karşılanmıyor değil.
***
Hapishanenin Doğuşu, Bilginin Arkeolojisi gibi çalışmalarıyla pek çok konuda öncü kabul edilen Michel Foucault geçen asırda epey ilginç çalışmalara imza attı. Bu çalışmalar hiç şüphesiz değişen bakış açılarını yansıtmakla beraber literatüre farklı perspektifler de katmadı değil. Türkiye gibi mazisi büyük bir ülkenin mensupları da krizler, darbeler, seçimler dolu hayatlarını olabildiği kadarıyla bizlerle paylaşırsa ziyadesiyle mesut oluruz. Bunu Sadece bir Tarihçi olarak değil aynı zamanda içinde bulunduğum ülkenin bir mensubu olarak da ifade etmek istiyorum.
Somut bir örnek vermek gerekirse bütün bir ülke olarak 2023 Genel Seçimlerini atlattık. Yaşayan siyasilerimiz bugün çeşitli demeçler veriyor, propaganda süreçlerini, aday belirleme aşamalarını, seçim kampanyalarını anlatıyor. Dijital dünya sağ olsun telefonlarımızdan arattığımız ufak birkaç arama ile hepsini görebiliyoruz. Peki ya geniş kitlelerin düşüncelerini nasıl bilebiliriz? Bu noktada ise yardımımıza bence Google Arama Trendleri düşüyor ki kalabalıkların arama tercihlerinin seçim sonucunu evvelden gördüğünü söyleyen teoriler de yok değil. Yani, yıllar sonra bir kişi 18-24 yaş aralığındaki kişilerin hangi adayı daha çok arattığını, aratılan adaya göre TV izleme alışkanlıklarını rahatlıkla görebilecek. Bu bir gerçek. Ama bunun aynısını 1977 Seçimlerini yaşayanlar için göremiyor olmamız son derece kötü bir olay değil mi? Kalabalık kitlelerin siyasi eğilimindeki faktörleri Google Trends üzerinden bulamayız belki ama o günleri gören kişilerin hatıralarından bazı ipuçları çıkarabiliriz. Modern Tarihyazımı ile birlikte her insanın bir hayat hikâyesine sahip olduğu ve herkesin hikâyesi biricik olduğu için, hatıraların yazılması önemlidir. Karşınızdaki kişinin ufkuna ve fiziki imkânlarına bağlı olarak yazılacak hatıralar yalnızca Tarih Bilimi için değil Sosyoloji, Siyaset Bilimi, Etnoloji, Folklor gibi bilimlere de ziyadesiyle hizmet edecektir.
Şehirlerin esnafları, yerel oda ve dernek mensupları, belediye meclis üyeleri ve belediye başkanları başta olmak üzere en alt düzey idari birimden en üst düzey idari birime kadar herkes, gördüklerini, o an hissettiklerini fakat çekindiklerini, kendilerini şaşırtan hususları aktarabilirse son derece güzel olacak. Ve gelecekte de işe yarayacak malzemeleri bizlere teslim edecektir. Bu malzemeler şayet herhangi bir şekilde kanıtlanması zor ve şahidi yoksa bile tarih onun şahidi olacaktır.
Tarihin şahitliğinde var olmak için hatıralarda buluşalım…