Hiç kimse devlet değildir

Devlet, geçmişten geleceğe doğru yürüyen milletin düzenleyici ruhudur. Böyle olduğu için de insanlar ona bir tür kutsallık yüklerler.


Paylaşın:

Hiçbir kurum da tek başına devlet değildir. Devlet, bütün organlarının toplamı da değildir. Geçmişten geleceğe doğru yürüyen milletin düzenleyici ruhudur. Böyle olduğu için de insanlar ona bir tür kutsallık yüklerler.

İşte bu kutsallık algısı yüzünden insanlarımızın birçoğu yanlışa düşer. Kimileri bir şahsı, kimileri bir veya birkaç kurumu, kimileri o kurumlarda çalışan yetkilileri devlet zanneder. Bu zannedişin bir sonucu olarak da o şahıs veya kurumlardan gelen bilgi ve tavsiyelere çok önem verir; onlara uymayı devlete sadakat olarak görür; devlete olan görevini yerine getirdiğini düşünerek rahatlar.

Buradaki yanılgının esası, devletin bir bütün olduğunu unutup bazı şahıs ve kurumları devlet kabul etmektir. Özellikle istihbarat, emniyet, silahlı kuvvetler gibi kurumlar birçok insanımız tarafından devlet zannedilir. Bu zan sonunda da bazı insanlar kendi bilgi, tecrübe ve iradelerini bir yana bırakarak onlara uyarlar.

Evet, o kurumlar devletin çok önemli kurumlarıdır ama hiçbiri tek başına devlet değildir. Yasama, yürütme, yargı ve bunlara bağlı bütün kurumlar, bütün bürokrasi, buralarda çalışan her insan devletin bir parçasıdır. Buna bilim kuruluşları da basın da hatta her vatandaş da dâhildir.

Bir örnek vereyim. 2010 veya 2011’de Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı (Başbakanın temsilcisi sıfatıyla) ve MİT Müsteşar Yardımcısı Oslo’da PKK’nın Avrupa yetkilileriyle görüştüler. Sonradan basına sızan bu görüşmeleri, Öcalan’a nasıl övgüler düzüldüğünü, merak edenler Google’dan bulup okuyabilirler. Evet, bunlar devletin en üst seviyedeki görevlileriydi ama yapılan iş doğru muydu? Nitekim çözüm politikasına karar veren ve uygulayanların kendileri de sonra bu politikadan döndüler. Onlar döndüler ama devlet (?) adına uygulanan bu politikanın ülkeye ve millete nelere mal olduğunu da hep birlikte gördük.

Bu sadece bir örnektir. Daha pek çok örnek verilebilir. Demek ki insanlarımızın, özellikle siyasetle ilgilenen, basında çalışan aydınlarımızın her şeyden önce kendi bilgi ve tecrübelerine güvenmeleri gerekir. Hiçbir kurum ve şahsa körü körüne bağlılık olmaz. Filan yerin üst kademelerinde çalışıyor diye hiçbir memur benden daha akıllı, benden daha bilgili değildir. Evet onların elinde bazı belgeler olabilir ama bakalım o belgeler gerçek midir? Yoksa birileri tarafından mı üretilmiştir? Gerçek olsalar bile doğru mu yorumlanmıştır? Yoksa birileri tarafından onlara gereğinden fazla önem mi atfedilmiştir?

Basında, siyasette yer alanlar meseleleri bütün olarak görmek ve düşünmek zorundadırlar. Bir veya birkaç belge, bir veya birkaç olay üzerinden değil konuları bir bütün olarak değerlendirmek zorundadırlar. Ülkenin genel gidişi içinde bu belge ve olayların yeri nedir, ne kadar önemi vardır, bunların hepsini bir arada ele almak zorundadırlar.

Özellikle millet, ülke ve devlet varlığını önemseyen, kendilerine “milliyetçi” diyen aydınlar bu konularda çok daha hassas olmalıdırlar. İyi yetişmiş bir milliyetçi aydın kendi bilgi ve değerlendirmelerine güvenmelidir. Elbette başka bilgi ve değerlendirmeleri göz ardı etmelidir demek istemiyorum fakat hepsini kendi süzgecinden geçirip ona göre karar vermelidir.

Şu veya bu şahsa, şu veya bu kuruma, kurumların bugünkü kadro ve işleyişlerine devlet muamelesi yapmak milliyetçilik değildir. Milliyetçiler, o şahıs ve kurumları da onların yetkililerini de kendileri gibi, millet çıkarlarını şahsi çıkarlarının üstünde tutan milliyetçiler hâline getirme gücüne sahip olmalıdırlar.  

Yazar

Ahmet Bican Ercilasun

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar