Yükleniyor...
Özel Kuvvetler karargâhında bir haraketlilik vardı. Subaylar ve astsubaylar hızlı hızlı hareket ediyor bir odanın kapısı açılırken bir başka odanın kapısı kapanıyordu. Yeni yılın ilk günlerinde düşen kar, henüz Gölbaşı’nda erimemişti. Rüzgârın toplayarak getirdiği kar esintisi açık olan pencereden içeri giriyordu. Güneşin ilk ışıkları ile uyanan Cihat Astsubay, Karanet üzerinden gelen GİZLİ ve ACELE ibareli emirleri alıp BAM odasından çıktıktan sonra, hızla bölük komutanının odasına doğru gitti. Bölük komutanı Yüzbaşı da herkesten önce kalkar görevinin başına geçerdi. Kapıyı iki kere tıklatıp biraz bekledi, “Gel” sesinden sonra içeri girdi. Yüzbaşı Yamtar’ı, insanı başka bir âleme ait olduğunu hissettiren sabahın sessiz ve gizemli havasında, pencereden uzaklara bakarken buldu. Görünen o ki daldığı derin düşüncelerden kapının çalınması uzaklaştırmıştı. Tekmilini verdikten sonra günlük emirleri masasının üzerine bıraktı ve komutanın bir emri olup olmadığını sorduktan sonra müsaade alarak odadan çıktı.
Yüzbaşı Yamtar, gelen emirleri incelemek için daldığı düşüncelerden uzaklaşmaya çalışarak masasının başına geldi. En üstteki Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen GİZLİ ibareli emri görünce nabzının hızlandığını hissetti. Beklediği emir olabilir miydi? Belki de uzun zamandır üzerinde çalıştığı planı uygulamak için vakit gelmişti. Emirleri zarfından tamamen çıkardıktan sonra bir solukta okudu. Ekteki istihbarat notlarına dikkatlice baktı. Alnına bir gölge düştü. Durum sandığından da kötüydü. Biraz düşündükten sonra açık olan pencereye doğru yaklaştı ve Ankara’nın insanın içini ürperten ayazındaki havayı uzun uzun ciğerlerine çekti. Dönüp bilgisayarının başına geçtikten sonra üzerinde titizlikle çalıştığı harekât planlarını anlatan dosyayı açtı ve gelen istihbarat emrini de eke koyarak dağıtım yerlerine gerekli komutanlıkları ekledi. En sona görevi icra edecek asıl birliği yazdı. Hakkâri Dağ ve Komando Tugayı, Pars Taburu.
Ekranlardaki yanıp sönen ikaz ışıkları insanın sinirlerini gerecek seviyede olsa da derin gözlerinde, büyük emeklerinin karşılığı olarak yansıyan bu ışıklar Yeşim’e tarifsiz bir huzur veriyordu. Terörle mücadelede yanlış istihbaratlar yüzünden verilen şehitleri düşündükçe şu an başında olduğu görevin bilincinde, vermiş olduğu hizmetin huzuruyla, mutluydu. Rota ekranlarında izlediği düzenli yanıp sönen ışıkların takip ettiği hatta baktı. Her ışık rotadaki illeri temsil ediyordu. Son ışık Şanlıurfa üzerinde yandıktan sonra 12. ışık Hakkâri üzerinde tekrar yandı. Biran gözünü Suriye sahasını gözetleyen Ebru’nun ekranlarına çevirdikten sonra odadaki sessizliği yırtarcasına, telefon çalmaya başladı. Telefonun diğer ucundaki kısa ve tok ses “Başladı.” dedi. Hızlıca, uzun masasısın başına döndü ve birden fazla kontrol paneli olan bilgisayara neredeyse görünmeyecek hızda tuşlara basarak kodlar girdi. İki saniye sonra sağ tarafındaki ekranlar aydınlandı. Önce gri renkte olan ekranlar, gece görüşlerini açtıktan sonra yeşile döndü. Önündeki ekranlara 120 kilometrekarelik bir alanı izleyen TB2 SİHA’ların aldığı görüntüler yüksek çözünürlükte gelmeye başladı. Hakkâri Otluca üzerinden kalkan helikopterler ile bölgeye gelen 3 tim Komando birliği intikale başlamıştı. Telefondaki tok ses bunu haber vermişti. Yeşim birkaç kod daha yazdıktan sonra SİHA’lar timlerin bulunduğu bölgeyi kontrol altına alırken sürekli güzergâh haricinde uçmamaya dikkat ederek yerlerini belli etmeyecek şekilde uçmaya başladı. Burak Yüzbaşı, yukarıda kırmızı ışıkları ile yanıp sönen SİHA’lara baktı. Az sonra, ışıklarını söndürerek hayalet hâline gelen SİHA’lar göreve hazırım diyorlardı.
PARS taburu komutanı Burak Yüzbaşı saha bilgilerini Öncüpınar’a ilettikten sonra tespit edilen hedefler, yakında başlayacak büyük operasyon öncesi bölgeyi temizlemeye yarayacaktı. Araziyi hızlıca taradı, gerekli güvenlik tedbirlerini aldıktan sonra timini hayalete çevirecek emrini verdi. Üzerine bastıkları toprak bile onların varlığını unutacaktı. Tâ ki yukarıdaki koruyucu melekler ölüm kusana kadar.
Her timdeki yedişer kahraman ile üç koldan hilâl şeklinde çembere alarak Batufa’nın güney batısı, kuzeyi ve güney doğusu üzerinden keşif ve gözetleme faaliyetlerini icra ediyorlardı. Merkez komutanlığından gelen emirler öncelikle hedeflerin tespitine yönelikti. Ancak Irak içerisinde derinlere indikçe, sadece havadaki sisi koklamakla yetinmeyen bu kurtlar, bir sonraki hedefin neresi olduğunu da tahmin ediyorlardı. Mete Timi’nden gelen mandallama üzerine 42. Kanala geçildi. Yüzbaşı Ertuğ’un sesi telsizlerde dönmeye başladı.
Teker teker bütün tim komutanları şifreli mesajlar ile durumlarını bildirdikten sonra Ertuğ Yüzbaşı sadece tim komutanlarıyla konuşmak için kanalı 23’e çevirerek içinde bulundukları durumu ve Tugay’dan gelecek emirleri sordu.
Burak Yüzbaşı: “Yüzbaşım, bizden sonraki gelecek birliklerin güvenliği için bu bölgedeki YPG hedeflerini temizlememiz gerekiyor. Barış Pınarı Harekâtı sonrası iyice doğuya çekilen örgüt Batufa’nın çevresinde barınak ve sığınaklar kurarak olası harekâtımızı önde durdurmaya çalışacaklardır. Bulunduğunuz mevki itibariyle tespit edilen hedefleri telsizle şifreleyerek iletiniz. Burayı biraz aydınlatalım!”
Üç kol hâlinde Batufa’ya giren PARS taburu, şehrin çıkışında mevzilen hedefleri 35 Km gerideki Yemişli üs bölgesine bildirerek, Fırtına obüslerinin hâkim tepeleri top atışına tutarak harekât alanını genişletmesini istedi. Onlar da biliyordu ki ilk atıştan itibaren asıl hedef belli olacaktı. Asıl mücadele ise bundan sonra başlayacaktı. Göğü yırtarak gelen Obüs topları birer birer hedeflerini imha ederken hava karardıkça ikmal için kullanacak tünelleri de SİHA’lar tespit ederek imha edecekti. Bu sayede bir yılan yuvasına dönen asıl hedefin yolu açılmış olacaktı.
2003 yılında Irak savaşı ile yerle bir olan Erbil, petrol ihracatını azaltmış ve 2005 yılında bulunan yeni petrol kuyuları ile yeniden canlanmaya başlamıştı. Yaşadığı acıları sessiz bir çığlığa dönüşen Erbil’deki Türkmenler başlarını Türkiye’ye doğru kaldırdığında gelecek yardımı her zaman beklemişti. Şehrin pazarlarında hayat her zamanki gibi akarken, Divan Erbil Oteli’nde hareketli saatler yaşanıyordu. Türkiye’den yapılan resmî bir ziyaret sonrası gözler birden Erbil’e çevrilmiş, ziyareti yapanların da Türkiye’den gelen yüksek komuta heyeti olduğu anlaşılınca yakınlarda bir harekât olabileceği gündeme gelmişti. Sincar için bir harekâtı herkes bekliyordu ama şu an buna kimse ihtimal vermiyordu. Öyleyse bu ziyaret de şimdi nereden çıkmıştı.
Etrafıyla bağlantıları gelişmiş olan büyük bir dağ. Kandil, PKK’nın beyni ise Gara kalbi. Bu dağlar ise o kalbin göğüs kafesi. Uzun zamandır hava harekâtları düzenlenen bu bölgeye Türkiye harekât kararı almış ve bunu da Pençe- Kartal 2 operasyonu ile duyurmuştu. Gara bölgesi, terör koridorunun önemli bir ikmal merkezi olmasının yanında, ileride yapılacak Sincar Operasyonu açısından önemli bir bölgede yer alıyordu. Yıllarca sadece hava harekâtları ile yapılan saldırılar sonrası, bu kadar derinliğe karadan asker sevkiyatının mümkün olup olmayacağı haber kanallarında sürekli dönmeye başladı. Herkes böyle bir operasyonun yapılıp yapılamayacağını, yapılacaksa Türkiye’nin asker sevkiyatını nasıl yapacağını düşünürken Gara Dağlarında üst üste yığılmış kayaların arasında parlayan gri bir çift göz araziyi tarıyordu.
Özel Kuvvetlere bağlı Pars taburu, 3 tim ile yaptığı keşif ve saha istihbaratı sonrası arkadan gelecek birliklere güvenli bir koridor açarak komandoların güvenli bir şekilde bölgeye sevkini sağlamıştı. Herkes operasyonun nasıl yapılacağını tartışırken Gara Dağları Türk komandoları tarafından abluka altına alınmıştı bile. Burak Yüzbaşı, operasyonun nasıl yapılacağına dair planları Yamtar Yüzbaşı’dan alarak son hazırlıklarını tamamladı. Beraberindeki arkadaşları ile Türk milletinin haklarını sınırın ötesinde de olsa müdafaa etmeye gelmişti ve bunun için ettiği yemini bir an bile aklından çıkarmıyordu. Mete Timi komutanı Yüzbaşı Ertuğ ile koordineli bir şekilde planların üzerinden tekrar geçildi. Dağın güney batısından sızma yaparak, asla ele geçirilemeyeceğini düşündükleri bu dağda güvende olduklarını sanan teröristleri tek tek avlayacaklardı. En büyük avantajları ise baskını yapacak olmaları ve verecekleri panikti. İlk şok sonrasında yapılacak topçu atışları için hedef işaretlemesi yapacaklardı. İstihkâm birlikleri ise hızlıca ele geçirilen bölgelerde EYP taraması yaparak gelecek birliklerin işlerini kolaylaştıracaktı.
Sabah 05.00’da harekât merkezinden gelen emir ile operasyon başladı. İlk temas Burak Yüzbaşı’nın timi ile yaşandı. 10 kişilik bir terörist grup nöbet değişimindeyken ilk atış Yüzbaşı’nın HK41’inden çıktı. Neye uğradığını anlayamayan tererösitler karşılık verecek fırsatı bile bulamadan, Kıdemli Başçavuş Harun Turhan’ın biksi atışları ile iyice baskı altına alındı ve timin atışları ile de tamamen imha edildi.
Aynı anda ilk kurşun sesi daha yankılanmamıştı ki, Ertuğ Yüzbaşı emrindeki Mete Timi de operasyon bölgesinin doğusundaki hedefleri imha ederek içeri girdi. Komando birlikleri ilk atışın ardından harekâta geçerek dört bir yandan Gara Dağı’nı sarmaya ve kıskacı kapatmaya başladı. Dağın üs tarafından aşağı doğru ateş etmeye çalışan teröristler ise SİHA atışları ile yok edildi. İkmal yollarını tamamen kesmek için operasyona katılan tanklarla yapılan uzun menzilli atışlar ile güneyden destek alması engellenen teröristlerin moralleri iyice bozuldu. Âniden başlayan operasyon sonrası büyük kayıp veren örgüt sığınak olarak kullandıkları mağaralara doğru çekilmeye başladı. Sayıları gittikçe azalan teröristler birer birer avlanırken henüz hiç kayıp vermeyen Türk askeri büyük bir başarı ile operasyonu devam ettiriyordu.
Havanın yavaş yavaş aydınlanması ile ileri harekâtını devam ettiren birlikler dağı tamamen kontrol altına almak için bir yandan tuzaklanabilecek kayaların altına, çevresine dikkat ederken bir yandan da olası saldırılara karşı tetik disiplininde bekliyordu. Horoz Timi 3. koldan kıskacını tamamlayınca bölgeyi kontrol altına aldı ve emniyeti sağlamak için destek birliklerini bekledi. Destek gelince de bölgeyi onlara bırakarak ilerlemeye devam etti.
Kaçacak yeri kalmayan teröristlerin imha edilmesi an meselesiydi. Henüz güneş ışınlarının aydınlatacak kadar yükselmediği batı istikametinde hava şartları birden tersine döndü. Havanın soğuması ile çöken sis görüş mesafesini iki metreye kadar düşürdü. Burak Yüzbaşı ile Harun Başçavuş timdeki arkadaşlarını yönlendirirken ilk karşı saldırı başladı ve peş peşe açılan ateş sonrası ortalığı keskin bir barut kokusu kapladı. Neredeyse boğaz boğaza mesafeye düşen mücadelede, zor duruma düşebileceklerini düşünen Ertuğ Yüzbaşı timini kaydırarak mağaranın arka tarafından bir hançer şeklinde yol alarak mağaranın önüne kadar gelmek için harekete başladı. Namluların ucundan çıkan ateş izleri ile yerleri tespit edilebilen hedeflerin imhası devam ederken Mete timi de bölgeye yetişti. Son gücünü kullanarak saldırmaya devam eden teröristler desteğin de geldiğini görünce kaçmaya başladı. Mağaranın içine doğru kaçarlarken geriye dönük yapılan atış sonrası gelen kör kurşun Ertuğ yüzbaşıya isabet etti. Tim komutanın vurulduğunu gören Mete’ler bütün güçleri ile saldırarak mağaranın içini el bombaları ile tahrip ettikten sonra hâlâ nefes alan hedefleri teker teker yok etti.
Çöken sis dağılmaya başladıkça Ertuğ Yüzbaşı’nın kan kaybı sonrası durumu ağırlaşmıştı. Bu esnada sisin çökmesi sonrası ilk temasta açılan ateşle, Burak Yüzbaşı ve Harun Başçavuş’un da yaralandığı ancak timlerini yalnız bırakmayarak sonuna kadar savaştıkları anlaşıldı. Sis yavaş yavaş kalkıyordu ama bu üç kahramanın dünyaları gittikçe grileşiyordu…
Yurdun dört bir tarafı bir gün önce sabaha doğru başlayan operasyon sonrası gelen şehit haberleri ile uyandı güne. Kahramanca çarpışarak şehadete yürüyen bu kahramanları hiç kimse tanımasa da herkes yüreğinde aynı sızıyı duydu.
Karanlık, soğuk, açlık, yorgunluk, sert coğrafya insanın derisini daha da sertleştirir. Kaslar gerilir ve gelişir. Ciğerlere çekilen buz gibi hava zihni uyandırırken göğüs kafesini genişletir, içeriden bir yanma hissi uyandırır. Sert kayalara bastıkça tabanı aşınan, yer yer derisi kalkan ayaklar daha da hissizleşir. Eksi yirmi derecelerde eldivenin çare etmediği eller nasır tutar, çatlamaya başlar. Değil tetik çekmek, kalem tutmanın bile can yaktığı o nasırlı eller kahramanlık destanı yazar. Gözlere çöken keskinlik, ruhun taşıdığı ateşi yansıtır… Bedenin her bir noktası demir gibi olup hissizleşirken bu çetin şartlar, vatan sevdası ile dolup taşan yürekleri esrarengiz bir şekilde sıcacık yapar. Daha nahif bir hâle getirir. Zorluğu çeken ruh, derinlerindeki güzellikleri ortaya çıkarır.
İşte bu zor şartlarda mücadele eden çelik bilekler, yüreklerindeki sıcaklık ile gelecekte kendileri gibi bu zorlukları yaşama hayâli ile devletine ve milletine hizmet etmek isteyen küçücük bir kalbin mektubuna kayıtsız kalmaz. Elleri nasırlaşana kadar savaşan, dertleri boylarını aşan bu kahramanlar, şöyle dönüş yapacak kadar incelebilir: “Sevgili Eray; …ben teğmenken bir komutanım bana yıllarca aklımdan, kalbimden çıkmayan bir nasihat vermişti. ‘Nerede olursan ol, kimlerle karşılaşırsan karşılaş arkanda hoş bir seda bırak’ demişti bana. İşte Eray, sen ve arkadaşların yüreğimizde bir ömür unutamayacağımız hoş bir seda bıraktınız.”
Burak Yüzbaşı’nın, ilkokul öğrencisi Eray’a cevaben yazdığı mektubun tamamı.
Pençe-Kartal 2 operasyonunda milletimizin bekası için, cefası bizden uzak olsun diye mücadele eden kahramanlarımız, verdikleri mücadele ile gönüllerimizde hoş bir seda olarak kalacaklar. Onlara minnettarız. Ruhları şad olsun. Aziz hatıralarının önünde saygı ile eğilirken, orada çetin şartlar altında bayrağı devralarak mücadeleye devam eden kahraman mehmetçiğe Allah’tan kolaylıklar diliyorum. Ayaklarına taş değmesin, her türlü kör kurşundan onları korusun ve 83 milyonluk ailesine bağışlasın.
Not: Henüz devam eden operasyonu canlandırmaya gayret ederek yazdığım hikâye isimler, harekât güzergâhları ve birlik merkezleri adı açık kaynaklara yansıyan Pars Taburu hariç, hayalîdir.
1 Yorum