KÜR ŞAD İHTİLALİ GÖKTÜRK KAĞANI OLMAK İÇİN YAPMADI

   7 Mart 2016 İlkokuldan itibaren tarihle ilgilenmeye başladım. Benden 12 yaş büyük olan rahmetli ağabeyimin küçük bir kitaplığı vardı. Ağabeyim kitaplarını okumakla kalmaz, bana da anlatırdı. Çok da güzel anlatırdı. Herhalde evde bulunan kitaplarından daha fazlasını okumuştu. Anlattığı tarihimizle ilgili bazı olayları evdeki kitaplarında bulamazdım. Ağabeyimin kitaplığında M. Turhan Tan’ın, Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun kitaplarından […]


Paylaşın:

 

 7 Mart 2016

İlkokuldan itibaren tarihle ilgilenmeye başladım. Benden 12 yaş büyük olan rahmetli ağabeyimin küçük bir kitaplığı vardı. Ağabeyim kitaplarını okumakla kalmaz, bana da anlatırdı. Çok da güzel anlatırdı. Herhalde evde bulunan kitaplarından daha fazlasını okumuştu. Anlattığı tarihimizle ilgili bazı olayları evdeki kitaplarında bulamazdım.

Ağabeyimin kitaplığında M. Turhan Tan’ın, Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun kitaplarından başka birçok Fransız yazarının da kitapları vardı. Sonradan kitaplığa Feridun Fazıl Tülbentçi’nin bütün kitapları da girdi.

İlkokul 3. Sınıftan itibaren bu kitapları okumaya başladım. Kitaplıkta bulunan ve konusunu tarihten alan bütün romanları okudum. Feridun Fazıl Tülbentçi ve M. Turhan Tan’ı daha çok beğeniyordum. Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun kitaplarını da severek okuyordum ancak tarihe sadık kalmadığını, hayal ürünü olduğunu düşünüyordum. M. Turhan Tan’ın “Krallar Avlayan Türk, Akından Akına, Viyana Dönüşü” isimli kitaplarını okudum. Bu kitaplar tarihi romanlardı. Ama roman kahramanları yaşamış, yaşadıkları devirde kahramanlıklarıyla nam salmış kişilerdi. Krallar Avlayan Türk’de roman kahramanları; Uzunca Sevindik, İnce Balaban Bey tarihi kişiliklerdi. İnce Balaban Bey Osmanlı Devletinin kuruluş döneminde Sofya’yı fetheden kahramandı. Bu kitapların dipnotlarını da okuyordum.

Bu arada Bulgar Sadık’la İngiliz Kemal’i, İstiklal Savaşı Hatıraları ile 2. Cihan Savaşı Hatıraları’nı da okudum.

Bulgar Sadık aslında bir Bulgar komitecisidir. Yaptığı baskınlarla başlangıçta Türklere çok zarar veriyor. En çok Hamit Ağadan çekiniyor. Hamit Ağa komiteci takibinde ustalaşmış bir Osmanlı Yüzbaşısıdır. Yüzbaşı Hamit bir baskında Bulgar Sadık’ın çetesini yok eder, Bulgar Sadık’ı da canlı ele geçirir. Yüzbaşı Hamit de Bulgar Sadık’ı takdir etmektedir. Buna Devlet hizmetine geçmesini teklif eder. Bulgar Sadık Devlet hizmetine geçmeyi kabul eder sonradan Müslüman da olur. Sadık adını alır. Asıl adını şu anda hatırlamıyorum. Bulgar Sadık ve İngiliz Kemal’in hatıralarını okuduğum yıllarda ilkokulda idim. İlkokulu 1950 yılında bitirdim.

Bulgar Sadık Devletin hizmetinde ölünceye kadar sadakatle çalışmıştır. Mondros mütarekelerinden sonraki kara günlerde Batı Karadeniz Bölgesinde Rum çetelerine karşı da savaşmıştır.

İngiliz Kemal’in asıl adı Esat’tır. Bir Türk çocuğudur. Londra’da bir İngiliz ailesine evlatlık verilmiştir. Ne sebeple hangi şartlarda İngiliz ailesine evlatlık verildiğini hatırlamıyorum. Ama İngiliz ailesi onu okutmuş, iyi yetiştirmiştir. Londra’da boks döğüşünü de öğrenmiştir.

Bir gün İngiliz babalığı Kemal’i karşısına alır; “bak oğlum Kemal sen şimdi İngiltere’de Londra’da sın, ama sen Türk’sün dünyanın neresinde olursan ol Türk olduğunu ve vatanının Türkiye olduğunu asla unutma” der. Bu sözlerle, İngiliz babalığı Kemal’e; “vatanının ve milletinin sana ihtiyacı olabilir, böyle bir durumla karşılaşırsan hiç tereddüt etme milletinin yardımına koş” demek istemiştir. İngiliz babalığının, evlatlığı Kemal’e yaptığı bu nasihat beni çok etkilemiştir.

Evliya Çelebi seyahatnamesini de bu dönemde okudum. Kitabı ağabeyim bir arkadaşından almıştı. Hacimli bir kitaptı. Seyahatnamenin tamamı mıydı, bilmiyorum. Belki biraz sadeleştirilmişti. Ama benim için çok ağırdı. Benim bilmediğim Osmanlı Türkçesi çok kelime vardı. Tarihe olan sevgim sebebiyle bu kitabı baştan sona okudum. Anlamaya çalıştım sanırım anlayarak okudum. Kitapta şimdi kullandığımız Türkçe kelimelerden de çok vardı. Cümlede Türkçe kelimelerin yanındaki Osmanlı Türkçesi kelimelerin ne anlama gelebileceğini düşündüm ve sanırım çoğu zaman doğru anlamlar verdim. Evliya Çelebiyle bütün Osmanlı coğrafyasını dolaştım.

Ortaokulun 2. Sınıfındaydım. Türkiye Yayınevinin kataloğunda Bozkurtlar Diriliyor kitabını gördüm. Yazarı Nihal Atsız’dı. O güne kadar Nihal Atsız’ın adını duymamıştım. Tarihi bir roman olduğu belliydi. Ama yazarının adını hiç duymadığım için istemekte tereddüt ettim. 1952 yılında Keşan’da kitapevi yoktu. İstanbul’daki yayınevlerinden okumak istediğimiz kitapları ödemeli olarak istiyor getirtiyorduk. Nihayet Bozkurtlar Diriliyor’u da Türkiye Yayınevinden istedim. Kitap bir haftada geldi.

Getirtmekte tereddüt etmiştim ama daha ilk sayfalarında kitap beni sardı ve içine çekti.

Çin seddinin dışında 10 çadırlık bir Türk obası bulunmaktadır. Çadırlardan birinin önünde 45 yaşlarında bir adam oturmakta, ufku gözetlemektedir. Bu sırada güneş batmak üzeredir. Biraz sonra adam ayağa kalkar ve çadıra girer. Çadırın içinde yaşlı bir kadın yatmaktadır. Yaşlı kadın son anlarını yaşamaktadır. İçeri giren adamı, “Urungu yanıma gel sana söyleyeceklerim var” diyerek çağırır.

Urungu anasının yanına gider, başucunda diz çöker. Yaşlı kadın; “Urungu bana babanın kim olduğunu soruyordun. Şimdiye kadar senden de herkesten de babanın kim olduğunu sakladım. Ama babanın kim olduğunu söylemeliyim, ben ölüyorum urungu senin baban Kür Şad’dır.” der. Urungu Kür Şad’ın adını duyunca sarsılır. “Ana bugüne kadar bunu benden niye sakladın” diye sorar.

Ölmek üzere olan ihtiyar kadın Kür Şad’ın hanımı Altın Tarım’dır. Kür Şad’ın oğlunu arayan Çinlilerden korumak için, kendi kimliğini de oğlunun kimliğini de herkesten gizlemiştir.

Kür Şad bir Göktürk Tegini’dir. Çinliler, Göktürk Kağanlığına son vermiş, Göktürk Kağanını Teginlerini ve bütün Göktürkleri Çine götürmüşlerdir. Çin İmparatoru Kür Şad’a Çin ordusunda görev vermiştir. Kür Şad görevi, Göktürk çerilerini savaşa hazır tutmak için kabul etmiştir. Onun amacı Çin İmparatorluğuna hizmet etmek değil Göktürk Kağanlığını yürütmektir. İmparatorun geceleri adamları ile birlikte sokağa çıktığını belirlemiştir. Buna göre bir plan yapar. Gece sokağa çıkan imparatoru kaçıracaktır. Niyeti öldürmek değildir. İmparatoru yine Çinlilerin elinde esir olan bir Türk Tegini ile değiştirecektir. Göktürk Kağanlığı kendisinin hakkı olduğu halde, kendisinin kağan olması için böyle bir teşebbüse girmeyi uygun bulmamaktadır. Hiçbir karşılık beklemeden millete hizmet etmek en büyük erdemdir. Kür Şad Çin imparatorunu kaçıracakları gece için korku nedir bilmez 40 arkadaşını hazırlar. Planını onlara da anlatır. Çin imparatorunu kaçırmayı gerçekleştirecekleri gece yağmur yağar imparatoru gece dışarı çıkmaz.

Kür Şad imparatoru kaçırmak için yaptıkları hazırlık duyulabilir endişesi ile imparatoru saraydan kaçırmaya karar verir. Saray binlerce Çin askeri tarafından korunmaktadır. Saray baskını ile imparatoru kaçırmak zordur ama Kür Şad zoru denemeye karar verir.

Baskında çok başarılı olmalarına rağmen imparatora ulaşamazlar, arkadaşlarından yarısından fazlası ölür. Kür Şad kalan 10-15 Göktürk çerisiyle geriye çekilir. Şehirden çıkar Vey Irmağını geçebilseler Çin askerlerinin takibinden kurtulabilecekler, lakin yağmur çok şiddetlenmiş, nehir taşmış, köprüler yıkılmıştır… Nehri geçemezler bu sırada binlerce Çin askeri yetişmişlerdir. Kür Şad ve arkadaşları hiç tereddüt etmeden binlerce Çin askeri ile savaşa tutuşur. Göktürk çerileri teker teker ölür en sona Kür Şad kalmıştır. Uzaktan atılan oklar, savrulan mızraklarla vücudu delik deşik olmuştur…

Sonunda Kür Şad da ölür, fakat elinden kılıcını bırakmaz, atından düşmez. Kılıcı elinde olduğu halde atının boynuna doğru uzanır, öylece kalır. Nihal Atsız, Kür Şad’ın bu durumunu “Kür Şad ölmüş fakat yenilmemiştir.” diyerek değerlendirir. Urungu’nun babası Kür Şad işte böyle bir kahramandır. Kür Şad ve 40 arkadaşı ölmüşler fakat aslında yenilmemişler, koca Çin imparatorluğunu dize getirmişlerdir.

Saray baskını Çinlileri çok korkutmuştu, çok iyi ok atan, iyi kılıç kullanan Kür Şad ve arkadaşları 500 civarında Çin çerisini öldürmüşler, bir o kadarını yaralamışlardı. Çinliler dehşet içinde kalmış gece sokağa çıkamaz olmuşlardı. Çareyi esir Göktürkleri Çin Seddi dışına çıkarmakta bulmuşlardır. Bu, Göktürkleri kalabalık Çin halk yığınları içinde erimekten kurtarmıştır. Hâlbuki Çinlilerin niyeti zaman içinde Göktürkleri Çinlileştirmekti. Bu nedenle dengesiz savaşta Kür Şad ve askerlerinin tamamı öldülerse de yenilen gerçekte Çin imparatorluğu olmuştur.

Kür Şad ve arkadaşları göremedi ama Çin Seddi dışına çıkan ve tarihlerin hiçbir döneminde devletsiz yaşayamayan Türkler, ihtilalden 40 yıl sonra İlteriş Kağan önderliğinde yeniden canlanmışlar, mukaddes Ötügen’de kurt başlı Göktürk bayrağını dalgalandırmışlardır.

Kür Şad’ın hanımı Urungu’ya anlatmaya devam eder “babanın kağan olmak hakkı iken kendi kağan olsun diye çalışmadı, ihtilali bunun için yapmadı, başka bir Göktürk tegini kağan olacaktı. Urungu, senin de baban gibi olmanı istiyorum. Kür Şad’ın oğlu olduğunu kimseye söylemeyeceksin. Göktürk Kağanlığı mutlaka kurulacaktır. Kağanlığın kurulması için sen de çalışacaksın ama Göktürk tegini olarak değil, karabudundan bir er olarak savaşacaksın şimdi bana bu sözlerimi tutacağına dair ant ver.” der. Urungu bıçağını çıkarır “gök girsin, kızıl çıksın” der, Göktürk usulünce ant içer.

Kür Şad’ın hanımının, oğlu Urungu’ya verdiği nasihat beni etkilemiştir. Nasihati kendime yapılmış kabul ettim. Bütün hayatım boyunca karşılık beklemeden millete hizmet etmeyi en büyük erdem gördüm. Meslekler değişiktir. Her kişi kendi mesleğinde aslında milletine hizmet eder. Şimdi emekliyim ama yine görevlerim olduğunu düşünüyorum, milletimiz bugün hain bir saldırı ile karşı karşıyadır, bu saldırıyı defetmek için hepimiz görevliyiz.

Yazar

Talat Şalk

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar