30.04.2025

İran’da Azerbaycan/Türk Hareketinin Üstün ve Eksik Tarafları

Millî güçlerin başarılarına sevinmişiz, hareketin varlığından gurur duymuşuzdur. Hareketin eksik taraflarının dile getirilmesinden ise adeta çekinmişiz. Fakat millî hareketin şimdiki hassas durumuna eleştirel bakış, onun güçlenmesi ve geleceği için zaruridir.


Güney Azerbaycan’da, genellikle de İran’da Türklüğün siyasi mentalitesinde Eylül 2022’den sonra yaşanan gelişmeler dikkat çekmektedir. Yurt dışında faaliyet gösteren millî güçler – aktivistlerin ümit, hatta abartılı açıklamalarına rağmen, İran “viran olmadı.” Oysaki onlar bu işin Azerbaycan’ın harekete vereceği güçle gerçekleşeceğini vaat ediyorlardı. Azerbaycan, genellikle Türklük potansiyelini ortaya koyarak, İran’daki hareketi yönlendirmek bir yana, ülke çapında özel farklılık göstermedi veya gösteremedi. Neden?

Dışarıdaki İran muhalefetinin geçen yıl yaklaşık 100 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen Berlin ve Washington mitinglerinde soydaşlarımızın kendi kimliğini ifade etmesine imkan tanınmadı. Hâlbuki mitinge katılanların en az üçte birini (30 bin) Türkler oluşturdular. Ve bu Türkler de millî sloganları ile yürümeğe özel istek göstermediler. Brüksel’deki mart 2023 mitingi İran muhalefetinin Türk millî hareketini inkar etmesine karşı bir cevap oldu. Bu mitingin gerçekleşmesi kendi başına bir başarı sayılabilir. Fakat Brüksel mitingine katılanların sayısının Berlin ve Washington mitingindeki soydaşlarımızın sayısıyla mukayese edilemeyecek kadar az oldu. Neden?

Bu nedenlere gerçekçi cevaplar bulmak için tarihin derinliklerine inmekte fayda vardır. İran’daki Türklerin millî hareketinin tarihi tecrübesini araştırıp, gereken neticeler çıkarmak mümkün ve elzemdir. Kahramanlıklar ve felaketlerle dolu 100 yıldan fazla geçmişi olan millî hareket tarihinden ders almak doğru-düzgün strateji ve taktiğin belirlenmesinde yardımcı olabilir.

Millî güçlerin başarılarına sevinmişiz, hareketin varlığından gurur duymuşuzdur. Hareketin eksik taraflarının dile getirilmesinden ise adeta çekinmişiz.[1] Fakat millî hareketin şimdiki hassas durumuna eleştirel bakış, onun güçlenmesi ve geleceği için zaruridir.

Hareketin potansiyeli

Millî hareketler için bağrından çıktığı milletin sayısı, önemli güç unsurudur. İran’da soydaşlarımızın sayısı az değildir. Dost da düşman da bunu itiraf eder. Aşağı-yukarı Farslarla eşittir, hatta bazen sayıca onlardan daha fazla olduğu söylenir. İşte bu çokluk nedeniyle 1956’dan itibaren her on yılda bir düzenlenen genel nüfus sayımında millî-etnik yapı hakkında madde yer almaz. Bunun için de birbirini tekzip eden farklı rakamlar söz konusudur. Onların tümünü sıralayıp, ortak bir rakam çıkarmak da doğru olmaz. Resmî şahsın, dönemin İran İslam Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Ali Akber Salehi’nin verdiği rakam gerçeği yansıtabilir. Salehi 2011’de bu “gizli rakama” açıklık getirdi. İran’da nüfusun yüzde 40’nın Türkçe konuştuğunu belirtti. Bu da şimdiki 85 milyonluk İran’da 34 milyon Türk’ün yaşaması demektir. Nisbi ve mutlak manada büyük rakamdır. Bu niceliğin millî hareket için birinci potansiyel  güç kaynağı olduğunu bir yere kaydedelim.

İran nüfusunun yüzde 40’nın Türklerden oluşması demek, İran’ın geleceğinin Türklerin millî hareketinin stratejisi ve millî gücüne bağlı olması demektir. Başka bir deyimle “ülkenin geleceği Şii tandeminden (Fars-Türk birlikteliğinden) – nüfusun yüzde 80’ine denk gelen çoğunluğa bağlıdır.” varsayımı yanlış olmaz diye düşünmekteyiz. Diğer Fars olmayan milletler ülke nüfusunun yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Bu grupta olanların çoğunluğu Sünni mezhebine dahildir. Hakim Şii çoğunluğun hegemonyasının baskısı altındadırlar ve Tahran’ın siyasetine karşı daha aktif mücadele sergilemektedirler.

Demografik ağırlığın yanı sıra Türklerin iktisadi gücünün de az olmadığı belirtilmektedir. Tahran, Tebriz ve diğer büyük şehirlerde “pazarların Türklerin elinde olduğu” sıklıkla karşımıza çıkan iddialardandır. Geleneksel pazarın sosyal, hatta siyasi hayatta rolü olduğu gibi, ülkenin ticari ve iktisadi yapısında da rolünün yüksek olduğu bilinen gerçeklerdendir.

Millî hareketin fiziksel enerjisi geçmişte de günümüzde de kendini kanıtlamıştır. Son 30 yılda Bezzkalesi hareketi, Kurtderesi olgusu bu enerjinin varlık belirtisi sayılabilir.

Güney Azerbaycan’ın, genellikle İran’daki Türklüğün güç kaynaklarından birisi de onun Türk Dünyası’nın önemli bölümlerinden birini oluşturmasıdır. İran İslam Cumhuriyeti’nin kuzey-batısında, sınır bölgesinde yerleşmesi  olumlu faktörlerden diğeridir. Sınırın ötesinde, veya yakın komşusu olan Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan ve diğer Türk devletlerinin ve topluluklarının varlığı millî hareketin gücüne güç katabilecek bir faktördür.

Böylece, millî hareketin güçlenmesinin demografik, iktisadi, coğrafi, hatta siyasi potansiyelinin yüksek olduğu ortadadır. Güney Azerbaycan’ın Türk Dünyası’nın bir bölümü olması ve dış müttefikler meselesinde özel imkanlar oluşturması ayrıca bir üstünlük teşkil eder.

Bunun yanı sıra millî hareketin güç kaynağı olabilecek demografik ve iktisadi faktörleri mutlak pozitif faktör olarak sunmak doğru değildir. Son 50-60 yılda Türklerin demografik durumunda köklü dönüşümlerin olması İran’da Türk meselesinin değişik boyutlarda ortaya çıkmasında etkili oldu. Tarihî Azerbaycan Eyaletinin (şimdiki Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Erdebil, Zencan ostanları) nüfusu 2016’daki son nüfus sayımına göre 9,5 milyondur. Ülke nüfusunun (79,92 milyon) yüzde 40’nın Türklerden oluştuğunu varsayarsak, Türklerin (aşağı-yukarı 32 milyon) büyük çoğunluğunun eski Azerbaycan Eyaletinin dışında meskunlaştığı ortaya çıkar. Azerbaycan Eyaletine bitişik şimdiki Hamedan, Merkezi, Kazvin, Alborz ve Kum ostanlarındaki 8,4 milyonun yarısının da Türkler olduğunu varsayarsak, yine İran’ın kuzey-batısındaki etnik bölgedekilerin toplam sayısının (9,5 milyon + 4,2 milyon = 13,7 milyon) bu ülkedeki soydaşlarımızın genel sayısının hiç yarısını bile oluşturmadığını görmekteyiz. Tahran nüfusunun yüzde 60’ı (13,6 milyonun yaklaşık 8 milyonu) bu rakama ilave edersek, o zaman Türklerin çoğunluğunun (21,7 milyon) Astara-Tahran-Kum-Hoy dört bucağında meskun olduğu ortaya çıkar. Diğer Türklerin kalan bölümü Kaşkayeli’nde ve Horasan’da, hakeza diğer bölgelerde azlık hâlinde meskundurlar. Gösterilenler Türklerin çoğunlukla ülkenin kuzey-batısında ve Tahran’da toplandığını, kalan yaklaşık 10 milyonun ülkenin diğer bölgelerine dağıldığını iddia edebiliriz. Bu arada Kaşkay Türklerinin ve Horasan’daki Türklerin yüzyıllardır Azerbaycan’dan ayrı kalmasını ve onunla ilişkilerin zayıflığını da belirtmek zorundayız.

Millî Hükümet’in yıkılmasından (1946) sonra, hatta ondan da önce başlayan Türklerin Azerbaycan’dan ülkenin diğer bölgelerine yayılma (kendi topraklarını bırakma anlamındaki ‘göç’ değil) süreci sonraki dönemde de devam etti, hatta hızlandı. Bu, Türk meselesinin içeriğini değiştiremediyse de, yeni taktik gerekliliğini ortaya koydu. Bu değişimi elde bayrak ederek kimileri “bütün İran’ın Türk devletine dönüştürülmesi” zarureti yönünde fikirler ileri sürmektedirler. “Bütün İrancılık” olarak tanımlayacağımız bu fikir millî hareket içinde haklı olarak kafa karışıklığı ve rahatsızlığa neden olmuştur. Bizce, demografik durumda değişiklik Güney Azerbaycan olgusunu ortadan kaldıramaz. Burası İran’daki Türklerin siyasi merkezi, güvenç yeridir. Azerbaycan merkezli düşünce ve faaliyet yaklaşımı da zaten bundan kaynaklanıyor. Güney Azerbaycan sınırları dışında, etnik bakımdan karışık bölgelerdeki, veya etnik azlık statüsünde oldukları bölgelerdeki soydaşlarımızın ihtiyaçları Güney Azerbaycan’dakinden farklı olabilir. Bunun yanı sıra, tarihî vatan kavramı (Azerbaycan, veya Güney Azerbaycan) İran’daki Türklüğün bu kısmı için önemini kaybedemez.

Bu arada hareketin adı konusunda da düşünmeğe değer. Azerbaycan veya Güney Azerbaycan merkezli hareketin İran’da Azerbaycan hareketi olarak tanımlanması, ülke çapında tüm Türklerin problemlerinin halline yönelik hareketin ise İran’da Türk hareketi olarak adlanmasında yarar vardır diye düşünmekteyiz. Elbette, bu hareketler birbirinden ayrı değil, iç içedir. Bu yüzden bir hareketin iki ayrı bileşenini içine alan hareketi İran’da Azerbaycan/Türk hareketi olarak tanımlamak daha mantıklı olmaz mı?

Güney Azerbaycan’ın iktisadi durumunda da önemli dönüşümün yaşandığı bir gerçektir. Meşrute hareketi döneminde Azerbaycan İran’ın iktisadi-ticari ve siyasi bakımdan en gelişmiş bölgesiydi. Bunu 1946’lardan sonraki Azerbaycan hakkında demek zordur. Şimdiki Azerbaycan iktisadi bakımdan artık İran’ın gelişmiş bölgesi sayılmaz.

Kısacası, Tahran yönetiminin son 100 yılda Güney Azerbaycan’ı zayıflatmak, Türklüğü İran geneline yaymak, onu İran tamamında eritmek siyaseti belli derecede sonuç vermiştir. Bu yeni gerçekliği göz önünde bulundurmak millî hareketin vazgeçemeyeceği meselelerinden biridir.

Hareketin eksik tarafları

Yüz yıldan fazla geçmişi olan İran’da Azerbaycan/Türk hareketinin kısaca tahlili bir sıra önemli hususu ortaya koymağa imkan sağlamaktadır. Birinci husus millî hareketin genellikle “İran merkezli” olmasıydı. İran’ın problemlerini çözmek için Azerbaycan’ın ve Türklüğün canını feda etmesiydi; sonunu düşünmeden çürümüş Kacar hakimiyetini devirmesi için Tebriz’in bir yıl aç kalmasıydı; İngiltere ile 1919 mukavelesinin kaldırılması için Kacar İmperatorluğunun son hükümdarı Sultan Ahmed Şah’ın taht tacı bırakmayı bile göze alması idi; Şerietmedari’nin Vilayeti-fegih kurumunun kaldırılmasını  millî çıkarların üstünde tutması idi; kısacası, millî hareketin İran için kendini feda edip, millî çıkar açısından gaflet etmesi idi. Bu ülkede siyasi parti üyelerinin büyük bir kısmının geçmişte de şimdi de Türklerden ibaret olması ilginç bir gerçektir. İran’da Türk milletinin varlığını bile inkar eden genel-İran “hizbleri ve ittihadiyelerinde bizlerin a’za [üye],  onların rüasa [başkan] kesilmeleri” (Tebrizli Ali) düşündürücüdür. Bu fedakarlığın karşılığında İran/Fars fikir sisteminde millî hareketin ayrılıkçı, dağıtıcı hareket gibi algılanarak boykot edilmesi de bir başka gerçektir. Ve haksızlıktır.

Son yıllarda başka bir taşkınlığa tanık olmaktayız. Azerbaycan İran değil! diyerek içinde yer aldığı ülkedeki siyasi akım ve hareketlerden kendini tamamiyle tecrit etmek meyli aşikar görünmektedir. Halbuki millî hedefe ulaşmak için İran çapında demokratik, sekülarist, feminist, Fars olmayanların millî hareketleri ile işbirliğinin olması gerekliliği olmazsa-olmazlardandır. Demek ki; Azerbaycan’ın çıkarlarının birinci sırada yer alması şartı ile, İran çaplı hareketlerden kendini tecrit etme yanlıştır.

21 Azer Hareketi ve Millî Hükümet döneminde bu kopukluğu ortadan kaldırmak için uğraşıldı. Demokratik değerleri ülke düzeyine yaymanın yanı sıra, ilk defa millî dil, millî kültür meselesi ortaya getirildi. Fakat hareketin kaderini Sovyet diktatörü Stalin’in iradesine bağlamak yanlışlığını yaşadık. Bu yanlış da uzun zaman millî hareketin ilerlemesine mani oldu, hareketin çağdaş aşaması için model olmaktan çıktı.

Millî hareketin dramatik tarihi seyrinde uzun zaman mevcut olan, az-çok derecede kurumsallaşamayan siyasi teşkilatın olmaması, bugün profesyonel siyasi kadronun yokluğu veya azlığı problemini ortaya koymaktadır.

Millî hareket yeterince kitleselleşemedi. Sözümüzün başında Washington, Berlin ve Brüksel mitinglerine katılan soydaşlarımızın sayısındaki kritik farkı örnek olarak dile getirmiştik. Ülke dahilindeki durum da aynı derecede felaketlidir. Hareketin, tüm sosyal katmanları tam şekilde kapsamadığını itiraf etmek zorundayız. Millî hareket; sosyal kapsamını genişletmek, onun kitleselliğini yükseltmek için çalışmak zorundadır. Kolay kabul edilemeyecek adımlardan biri hareketin sloganlarının yumuşaması, söylemlerin genel-İran hareketlerine yakınlaştırılması olabilir. Son hedefin sık-sık dile getirilmesi de millî hareket katılımcılarının sayısının artmasına hizmet etmiyor. Orta ve yüksek sosyal zümreleri kendine çekmek için yeni taktiğin uygulanması gerekir.

İki Azerbaycan arasında ilişkilerin kısıtlanmasını istemek bu bölünmüş ülkeye kötülük etmek demektir. Ama ve lakin Güney, Kuzey Azerbaycan’ın eksik taraflarını tekrar etmek zorunda da değildir. En önemli meselelerden birisi Kuzey’de Stalin rejiminin dayattığı “Azerbaycanlı” kavramının, Kuzey’deki problemli tarih konseptinin Güney’de aynı şekilde tekrarlanmasıdır; Kuzey’deki dilde tutuculuk hâlinin Güney’de de devam ettirilmesidir; kimi millî aktivistin kendini Kuzey’deki iktidara yamamasıdır… Bunları artırmak da mümkündür. Hassas konu  olduğundan siyasi teşkilatların oturup bu meselede ortak fikre varmaları arzu edilir. Bizim önerimiz: Bağımsız görünmek, ondan daha önemlisi bağımsız olmak mecburiyetimiz vardır.

Millî hareketin taktiklerindeki düzensizliğinin nedenlerinin başında, Kuzey’de ve Güney’de millî ideoloji alanında yarım kalan durum sayılabilir. Biz kimiz, nereden gelip, nereye gidiyoruz gibi hassas suallerin cevabında paylaşılan ortak değerlerin olmaması ciddi problemdir. Milletin adı meselesinden başlayarak, doğru-düzgün tarihçilik, tarihte ve yakın geçmişteki kahramanlar, millî günler ve semboller, şahıs ve soyadları meselesine dek millî kimliği belirleyen problemlerin ortaya çıkarılması ve çözülmesi gerektir. Özellikle adıgeçen Şii tandemi meselesinde aydın milli duruş sergilemek olmazsa olmazlardan diğeridir. Başka bir deyişle, hareket dahilindeki kaydettiğimiz ve diyemediyimiz eksiklerin kökünde duran başlıca problem milli kimlik konusunda berbat durumda olmamızdır.

Son olarak

İran’da Azerbaycan/Türk hareketinin  kahramanlıklarla dolu, fakat facialarla sonuçlanan tarihinden gereken ibret derslerinin alınması onun (yani hareketin) uğurlu geleceği için vazgeçilmez şarttır. Dersalma ise objektif analizler sayesinde elde edilir. Üzülerek belirtmemiz gerekir ki, milli hareket tarihinden halen gereken dersler alınmamıştır.

Teşkilatlanmayan, ideolojisini yetkin hale getiremeyen bir hareketin sadece milletin sayısına güvenmesi, başarısızlıkla sonuçlanmalıdır. Bu sayı önceleri de vardı. Ama milletimiz yine de, halen mazlum durumdadır. Hatta siyasi statüsüne göre etnik azınlık olarak bile kabül görmüyor, milli varlığı bile inkar ediliyor. Kurtderesi’nde futbol maçında kulağımızı ve gururumuzu okşayan sloganlarla böbürlenmekteyiz. Fakat Türk Dünyası’nın en mazlum bölgelerinden birinin özellikle Güney Azerbaycan olduğu gerçeğini de idrak etmeliyiz.

Tarihimizden alacağımız ibret derslerinden biri de bir asır önceki Azerbaycan ve Türklükle günümüzü ayni düzeyde görmemekdir. Meşrute dönemindeki iktisadi, siyasi, demografik gücümüzle günümüzü eşleştirmek çabası ortadadır. Oysaki negatifi pozitifiyle karşılaştıra bilemeyeceyimiz kadar farklı durumdayız. Neden bu durumdayız büyük sualini cavaplandırmak en öncelikli görevlerimizden biridir. Kurtderesi’nden çıkmanın tam zamanıdır! Yani milli hareket yeni aşamaya – kemiyetten keyfiyete geçmek arifesindedir.

Güney Azerbaycan konusunda ilk yazımın yayımından 40 yıl geçti. Bu yıllar zarfında çok sular aktı, çok değişimlere tanıklık ettik. En önemli değişim ise milli hareketin dev adımlarla zafere doğru yürümesi oldu. İnancım tamdır: Güney Azerbaycan azad olacak; azadlık, adalet, milli hükümet yerini bulacaktır!

[1] Uluslararası Güney Azerbaycan Türkleri 3. Forumu’ndaki (29 Nisan 2023, İstanbul) konuşmamızın temel tezlerini içeren bu makale müzakereye açıktır. Bu önemli konularda fikir sahiplerinin ciddi yorumları mevcut durumun aydınlanmasına hizmet edecektir.

 

Yazar

Nesib Nesibli

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar