Yükleniyor...
Köy, Türkiye mahalli idare teşkilâtının en küçük yerleşim yeridir ve muhtar ile tüzel kişiliğe sahiptir. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na göre yapılan idari teşkilâtta köyler, bucak ve kasabalara bağlıdır. 442 sayılı Köy Kanunu ile merkezi idareyle olan münasebetleri düzenlenmiştir. Bu kanuna göre, nüfusu iki binden az olan yerler köydür. Köyü, Muhtar ve Köy İhtiyar Heyeti (azalar) idare eder. Bunlar, seçmenler tarafından beş senede bir seçilir. Köyün öğretmeni ile imamı köy ihtiyar heyetinin tabii üyesidir.
Köy Kanunu’na göre, yabancı uyruklu olanlar köyde mülk edinemez ve İçişleri Bakanlığının izni olmadan orada yerleşip oturamazlar.
Köy tüzel kişiliği dayanağını Anayasanın 127. maddesinden alır.
Bununla birlikte, 06/12/2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile, İstanbul ve Kocaeli il mülki sınırları içerisinde bulunan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katılmıştır. Bu kanun hükümleri uyarınca, Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür. Ayrıca, Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırları olarak belirlenmiştir. Bu illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır. Böylece otuz ile bağlı köyün köy tüzel kişiliği 6360 sayılı kanun ile kaldırılmıştır.
Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri olarak söylenebilir ve bu taşınmazlar özel mülkiyete konu olmazlar, özel siciline yazılır. Mera yasasının 4. maddesine göre, mera, yaylak ve kışlakların kullanma hakkı bir veya birden çok köy veya belediyeye aittir.
Köyün orta mallarının neler olduğu 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B. maddesinde, “Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır. Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.” denilmek suretiyle ortaya konmuştur.
Görüldüğü gibi, köy orta malları, mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri olarak söylenebilir ve bu taşınmazlar özel mülkiyete konu olmazlar, özel siciline yazılır.
Bu kavramlar 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 3. maddesinde şöyle tarif edilmektedir:
c) Çayır: Taban suyunun yüksek bulunduğu veya sulanabilen yerlerde biçilmeye elverişli, yem üretilen ve genellikle kuru ot üretimi için kullanılan yeri,
d) Mera: Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri (çok eskiye dayanan öncesiz) bu amaçla kullanılan yeri,
e) Yaylak: Çiftçilerin hayvanları ile birlikte yaz mevsimini geçirmeleri, hayvanlarını otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri,
f) Kışlak: Hayvanların kış mevsiminde barındırılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri,
m) Otlak: Mera ile aynı niteliklere sahip yeri ifade eder.
Otlaklar kendiliğinden bol miktarda ot biten, hayvanları otlatmaya elverişli sulak yerlerdir.
2012 yılında çıkan 6360 Sayılı Kanun birlikte ülkemizde büyükşehir sayısı otuz olmuştur. Sınırları il mülki sınırları ile eşitlenen yeni büyükşehir belediyeleri kurulurken, İl Özel İdareleri ve köylerin yanı sıra belde belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırılmıştır. Büyükşehirlerin tamamında, 2014 yılı Nisan ayı ile birlikt, köyler aynı adla mahalleye, beldeler de beldenin adıyla tek mahalle olarak köyler gibi ilçeye bağlı mahallelere dönüştürülmüştür.
Mahalleye dönüştürülen köy ve beldelerin ortak mallarına el konuldu. Meraları, işletmeleri, gayrimenkulleri, yani köy veya beldenin ortak varlıkları tümüyle bağlandıkları belediyelere devredildi.
Bunlar:
Bunlar sadece genel olumsuzluklardır ve her durumda köylerin mahalleye dönüşmesinin getirdiği etkiler yerel koşullara göre değişiklik göstermektedir. Bu tür süreçlerde yerel idarelerin etkin bir şekilde halkın ihtiyaçlarına cevap vermesi ve süreci yönetmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu olumlu yanlar, köylerin mahalle statüsüne dönüştürülmesinin toplumun genel refahı ve gelişimi açısından sağlayabileceği potansiyeli göstermektedir. Tabii ki, bu süreçlerde dikkatlice planlama yapılması ve yerel ihtiyaçların göz önünde bulundurulması büyük önem taşır.
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Türkiye’de yerel yönetimlerin yetkilerinin düzenlenmesi, hizmetlerin etkin şekilde sunulması ve kaynakların daha verimli kullanılması amacıyla çıkarılan bir mevzuattır. Ancak bu kanunun, zaman zaman “Türkiye’nin bölünme tehlikesine yol açabileceği” şeklinde tartışmalara konu olduğu görülmektedir. Bu iddiayı anlamak ve değerlendirmek için bazı kritik noktalar üzerinde durmak gerekir:
Sonuç; Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun Türkiye’nin bölünmesine yol açma tehlikesi taşıdığı iddiası, daha çok siyasi tartışmaların bir sonucudur. Kanunun amacı, yerel yönetimlerin hizmet kapasitesini artırmak ve vatandaşlara daha hızlı hizmet sunmaktır. Ancak bu tartışmalar, yerel yönetimlerin yetkilerinin sınırlandırılması, merkezi yönetimle ilişkilerinin netleştirilmesi ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekliliğini de gündeme getirmektedir. Elbette dikkatli olunması gerekir. Bu kanun iptal edilerek yeni bir düzenleme yapılmalıdır.
Türkiye, üniter devlet yapısına sahip bir ülkedir ve bu yapı, Anayasa’nın değiştirilemez ilk maddeleri ile güvence altına alınmıştır. Üniter devletlerde, merkezi yönetim esas olup, yerel yönetimler merkezi idarenin bir parçası olarak faaliyet gösterir. Dolayısıyla yerel yönetimlere tanınan yetkiler, merkezi otoritenin kontrolü altında sınırlandırılır.
Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun federasyona yol açacağı iddiası, genellikle yerelleşmenin artırılması ve yerel yönetimlerin daha güçlü hale gelmesi durumunda bölgesel farklılıkların derinleşeceği, bu da zamanla federal bir yapıya dönüşebileceği endişesinden kaynaklanır. Ancak bu iddiayı gerçekçi bir şekilde değerlendirmek için çeşitli yönleri ele almak gerekir:
Bu durum, federatif bir sistemle kıyaslandığında büyük bir fark yaratır. Federal sistemlerde, yerel yönetimler anayasal olarak bağımsızdır ve merkezi yönetimle ilişkileri daha çok bir “ortaklık” esasına dayanır. Oysa Türkiye’de yerel yönetimlerin tüm yetkileri, merkezi idare tarafından belirlenmekte ve denetlenmektedir. Buna rağmen bu durum federasyonun önünün açılması şeklinde değerlendirilebilir.
Fransa gibi güçlü bir üniter devlet yapısına sahip ülkelerde de yerel yönetimlere geniş yetkiler verilmiştir, ancak bu durum ülkeyi federasyona dönüştürmemiştir.
İspanya gibi ülkelerde ise, bazı bölgelere özerklik verilmesi tartışmalara yol açsa da, bu yapı hâlâ üniter devlet sistemi içinde kalmaktadır.
Türkiye’de de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, üniter devlet yapısını değiştirmekten çok, kamu hizmetlerinin daha verimli sunulması amacı taşımaktadır. Ancak böyle bir yapı getirilmesi federasyon fikirlerinin yeşermesine sebep olmuştur.
-Bölgesel ekonomik farklılıkların derinleşmesi,
-Etnik ya da kültürel kimlikler üzerinden güçlü ayrılıkçı hareketlerin oluşması,
-Yerel yönetimlerin merkezi yönetimden bağımsız hareket edebilmesi.
Türkiye’de bu koşulların hiçbiri anayasal çerçevede mümkün değildir. Yerel yönetimlerin yetkileri ve görevleri merkezi yönetimin kararına bağlı olduğu sürece, federatif bir yapıya geçiş hukuken ve fiilen imkânsızdır. Anayasa değişikliklerinin bu yolu açabileceği unutulmamalıdır.
Sonuç; Büyükşehir Belediyesi Kanunu, federatif bir yapıya geçişin altyapısını hazırlayan bir düzenleme değildir. Kanun, yerel hizmetlerin daha verimli sunulması için yerel yönetimlerin yetkilerini artırsa da bu yetkiler merkezi idarenin vesayeti altında kalmaya devam etmektedir. Türkiye’nin mevcut anayasa düzeni ve siyasi yapısı, federatif bir modele geçişe izin vermemektedir. Önündeki başta Anayasa değişikliği olmak üzere idari zihniyet zayıflığı da buna eklenirse federatif yapının önü açılabilir. Türkiye’nin idari yapısında değişiklikler yapılmasında çok dikkatli olmak gerekir. Tekliflerin hangi ihtiyaçtan doğduğu ve kimlerden geldiği dikkatle incelenmelidir. Masumane gözüken talep, bir planın önemli sayılan parçası olabilir.