Yükleniyor...
Yunan Dünyası’nda hava, boşluk ve denge prensipleri üzerine Ctesibios (M.Ö. 3. yüzyıl), Philon (M.Ö. 2. yüzyıl) ve Heron (M.Ö. 1. yüzyıl) tarafından çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar sonucunda da çeşitli araçlar geliştirilmiştir. Yine bunların arasında Archimedes’i (M.Ö.287-212) de saymak gerekir. Bu çalışmalar çevirilerle İslâm Dünyası’na aktarılmış ve bu çalışmaları, Benû Mûsâ (9. yüzyıl), Fârâbî (874-950), Hâzînî (yaklaşık 1100’ler) ve Cezerî’nin (13. yüzyıl) çalışmaları izlemiştir. Mûsâ Kardeşler’den Ahmed’in yazmış olduğu Kitâbü’l-Hiyel (Makine Yapımı) adlı eser bu konudaki özgün eserlerden birisidir. Ahmed bu kitabında hava, boşluk ve denge prensiplerini temele alan yüz aracın tasvirini vermiştir. Bu araçlar, sihirli ibrikler, fıskiyeler, lambalar, su seviyesini sabit tutan araçlar, kaldıraç ve körüktür. Bu araçların yapımında düz, çift ve kıvrık sifonlar, şamandıra yoluyla valf kontrolü ve hava kontrol mekanizmaları kullanılmıştır. Yine Fârâbî de hava ve boşluk üzerine çalışmış ve konu hakkındaki görüşlerini Risâle lî-Ebî Nasr el-Fârâbî fî’l-Halâ (Boşluk Üzerine) adlı bir risâlede vermiştir. Hâzînî’nin ise denge konusunda yazdığı Kitâb Mizânü’l-Hikme (Bilgelik Ölçüsü) adlı kitabı oldukça önemlidir. Hâzînî bu kitabında su terazisini olağanüstü bir denge aracı haline getirmiş ve “Mizânü’l- Câmî” (Toplayan Terazi) adında bir terazi yapmıştır.
Bu konudaki en önemli isim Cezerî’dir. 13. yüzyılda Anadolu’da yaşamış ve İskenderiye Mühendisleri ile Benu Mûsâ’nın açtığı yoldan giderek çeşitli otomatlar yapmış olan Bedî‘ûz-Zamân Ebû’l-‘izz İsma‘il b. Er-Razzâz el-Cezerî Mezopotamyalı, eski deyimi ile Cezîreli veya Cizrelidir. Kitabın girişinde söylediklerinin dışında hayatına ilişkin hiçbir bilgiye sahip değiliz. Kitabından öğrendiğimize göre, Diyarbekir Sultanı es-Salîh Nâsîrüddîn Ebû’l-Feth Mahmûd bin Muhammed bin Kara Arslan bin Davûd bin Sukmân bin Artuk’un (1200-1222), daha önce de babasının ve kardeşinin hizmetinde bulunmuştur. Bu sultanlığa hizmet süresi H. 577 (1181)’den başlamak üzere yirmi beş yıldır.
Cezerî, Sultan Sukmân bin Artuk’un isteği üzerine el-Câmi‘Beyne’l-‘İlim ve’l-‘Ameli’n-Nâfi‘ fî Sın‘ati’l-Hiyel (Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar) adlı bir yapıt kaleme almış ve İslâm Dünyası’nda, bu konuya ilişkin kuram ve uygulama bilgilerini doruk noktasına ulaştırmıştır.
Cezerî, eserinin giriş bölümünde bu kitabı kaleme alış nedenini şöyle anlatır:
“Bir gün onun huzurundaydım ve yapmamı emrettiği şeyi getirmiştim… Ne düşündüğümü sezdi ve … bana şöyle dedi, ‘Eşsiz araçlar yapmış, onları gücünle işler duruma getirmişsin. Seni yoran ve kusursuz biçimde inşa ettiğin bu şeyler kaybolup gitmesin. Benim için icat ettiğin bu araçları bir araya toplayan ve her birinden ve resimlerinden seçmeleri kapsayan bir kitap yazmanı istiyorum.’
Onun bana sunduğu modeli uyguladım ve önerilerini kabul ettim, zaten boyun eğmekten başka yapacağım bir şey yoktu. Gerekli çalışmayı yapmak üzere gücümü topladım ve bu kitabı kaleme aldım.”
Sın‘ati’l-Hiyel altı kitaptan oluşmuştur;
Kitap I – Eşit saatlerin ve Güneş saatlerinin geçişlerinin belirtildiği saatlerin yapımı üzerinedir. On bölümden oluşur. Burada, çeşitli su saatlerinin (kayık su saati, fil su saati, bardak su saati, tavuslu su saati) ve mumlu saatlerin tasvirleri verilmiştir.
Kitap II – İçki partileri için uygun kap ve figürlerin yapımı üzerinedir. On bölümden oluşur. İçki partilerinde kullanılmak üzere çeşitli kadehler, kaplar, ibrikler ve insan biçimli otomatların tasvirleri yer alır.
Kitap III – İbriklerin, kan alma teknelerinin ve abdest alma leğenlerinin yapımı üzerinedir. On bölümden oluşur. Burada sıcak, soğuk ve ılık su akıtabilen ibriklerin, çeşitli otomatların, hastadan alınan kan miktarını gösteren aletlerin ve abdest için kullanılan leğenlerin örnekleri yer alır.
Kitap IV – Şekillerini değiştiren fıskiyeler ve sürekli çalan flüt için araç yapımı üzerinedir. On bölümden oluşur.
Kitap V – Derin olmayan göllerden ve ırmaklardan suyu yukarı çıkaran araçların yapımı üzerinedir. Beş bölümden oluşur.
Kitap VI – Değişik ve farklı şeylerin yapımı üzerindir. Beş bölümden oluşur. Bu kitapta, Amid kentinin kapısı, çeşitli kilitler ve bir kayıklı saat örneği yer alır.
Cezerî’nin bu eseri incelendiğinde Yunan Dünyası’ndan beri bilinen prensipleri kullanmak ve geliştirmek suretiyle onun çeşitli araçlar yaptığını görüyoruz.
Gerek Yunan çağında gerekse İslam Dünyası’nda kuram ve uygulama alanındaki hava ve boşluk üzerine olan çalışmalar Cezerî ile birlikte doruk noktasına ulaşmıştır. Cezerî, hava ve boşluğa ilişkin kuramsal bilgi vermez, ancak araç yapımındaki ustalığı konuyu ne kadar ayrıntılı bildiğini göstermektedir.
Cezerî, denge prensibini kullanmak suretiyle de olağanüstü araçlar yapmıştır; denge prensibini su ve mum kullanmak suretiyle uygulamış ve çok hassas kefeler yapmıştır. Onun yaptığı kefe, ortası geniş, kenarlarına doğru darlaşan, bir yarım kayık kap şeklindedir. Alt kenarı yakınına açılmış iki delikten bir mil geçer. Kefe bu milin üzerinde hareket eder. Su ile doldurulduğunda dengede kalacak biçimde arka tarafından ağırlaştırılır. Eğer kaba kapasitesinden bir damla daha fazla su ilave edilirse, ucu öne doğru eğilir ve boşaldıktan sonra denge konumuna gelir. Bu kefe denge prensibine dayanarak hazırlanmış çok hassas bir kefedir. Cezerî, bu kefeyi ilk defa kendisinin yaptığını söylemektedir. Cezerî, bu hassas kefeleri değişik biçimlerde hem hareket hem de kontrol mekanizması olarak kullanmıştır.
Yine otomat çalışmaları Cezerî, ile doruk noktasına ulaşmıştır. Cezerî, kitabının II. ve III. kısımlarında çeşitli otomat örnekleri verir. Bunlar arasında, Kime İçki Verileceğine Karar Veren Kadeh (Kitap II, Bölüm 1), Kayık Kap (Kitap II, Bölüm 4); Diz Çökmüş, Sağ Elinde Bir Kadeh, Sol Elinde Nilüfer Tutan Soytarı (Kitap II, Bölüm 6); On Yaşlarında Görünen, Sağ Elinde Kadeh, Sol Elinde
Gümüş Balık Tutan Çocuk (Kitap II, Bölüm 7); Sağ Elinde Gümüş Kadeh, Sol Elinde Şişe Tutarak Ayakta İçki İçen Figür (Kitap II, Bölüm 8); Aralıklarla Dolaptan Çıkan ve Şarap Kadehi Sunan Cariye (Kitap II, Bölüm 10); Abdest Almak İçin Düzenlenmiş Otomat (Kitap III, Bölüm 10) gibi örnekler yer alır. Ayrıca Cezerî’nin yapmış olduğu çeşitli su saatleri örnekleri, mumlu saatler ve suyu yukarı kaldırmak için kullanılan araçlar da teknoloji tarihi açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
Acaba Cezerî bu araçları yapmış ve kullanmış mıdır? Kitabından anlaşıldığına göre, Cezerî, bu araçları deneme yanılma yöntemini kullanarak inşa etmiş ve kendinden önceki örnekleri de yapmıştır. Cezerî, su ve mum yardımıyla günden geçen eşit saa ve Güneş saatinin öğrenildiği finkânlar (su saatleri) üzerine olan Birinci Kitap’ın Birinci Bölüm’ünün Birinci Kısmı’nda, ekliptik kuşağının on iki burcunun bir yarım daire üzerine yerleştirilmesinde, bilgin Archimedes’in yöntemini izlediğini ve Archimedes’in tasvir ettiği biçimde bir araç inşa ettiğini söyler ve şöyle devam eder:
“Ancak bir yılda bir günün, yani Yengeç’in ilk günü dışında doğru sonuç vermedi. Bu nedenle onu bir köşeye koydum ve başka şeyler aramaya başladım…Daha önceleri yapılmış ve ne inşa edeninin ne de planlayanının bilindiği bir araç buldum…Bu plana göre bir araç yaptım, fakat işlemedi…Böylece bunları bir tarafa bıraktım ve konuyu inceledim. Başka bir daireyi Güneş‘in ekvatora eğimine göre bölmek aklıma geldi. Bunun uygulaması mükemmel olacaktı.“
Yine belli aralıklarla durumları değişen ve sürekli flüt sesi çıkaran fıskiyeler hakkında olan Dördüncü Kitap’ın girişinde şöyle söyler:
“Bu konuları daha önce mükemmel bir biçimde ele alan Benî Musâ’nın (Tanrı’nın iyiliği onun üzerine olsun) sistemini izlemedim. Bu sistemde fıskiyelerin her dönüşte değişimini sağlayacak biçimde, suyla ya da rüzgarla dönen kanatlar kullanılıyordu. Ancak değişim çok kısa aralıklarla meydana geliyordu. Sonra onlar iki modelde yatay terazi koluna benzeyen bir boru kullandılar. Su boru içinden bir depoya ve sonra fıskiyeye akmaktaydı. Borunun olduğu kısma, içine az miktarda su damlayan ve belli bir sürede dolan küçük bir depo tutturulmuştu. (Biz bu modeli uyguladığımızda) borunun ucu ağırlaştı ve eğildi ve küçük deponun içerdiği su birden başka bir depoya boşaldı. Bunda ilk deponun dolması için gerekli olan sürede bir depodan suyun boşaldığı bir boru vardı. Belli bir ağırlığın tamamlanmasıyla, ilk depoya düşen son damla ile borunun eğildiği görüldü. Ağırlık bir miktar azaldığında boru eski pozisyona dönmekteydi. Eğilme pozisyonu depodaki suyun tamamen boşalması için yeterli değildi. Bu karışıklığın orijinal (metinden) mi ya da kopyasından mı kaynaklandığını bilmiyorum.“
Cezeri’nin çalışmalarından bir örnek
Dördüncü Kitap, Bölüm 7’de ise Cezerî, şunları söyler:
“Bu, iki küreli, sürekli çalan bir flüt, biri durduğunda diğeri borusunu üfleyen iki borazancı için araçtır. Aynı zamanda çeşitli müzisyen figürlerinin bulunduğu havuz üzerinde flütçü sürekli olarak flüt çalar. Bunu tasvir etmedim, yalnızca flütün aracını tasvir ettim, çünkü eski sanatkârlar onun yapılışında hataya düşmüşlerdi.”
“Hintli marangoz Apollonius’un çok bilinen yazmasıyla karşılaştım. O yavaşça dönen bir tekerlek yapmıştı. Bu tekerlek yarım dönüşünü tamamladığında su çıkışını açmaktaydı. Tekerlek bir kimsenin düşünebileceğinden daha yavaş dönünceye kadar, bu süre kısaltılır. Aynı zamanda, çiziminden başka, yazılı bilgi verilmeyen bir diğer eski aracı inceledim. Bu, flüt üzerinde parmakların hareket ettiği sekiz delikli bir neye benziyordu. Çizimde sekiz tank, yedi taban valfi ve dört dişli bulunuyordu ve su çıkışını yavaş yavaş açan bir tekerlekten söz ediliyordu. Tekerlek bir dizi çubuğun artarda düşmesine neden olsa da şeklin değişmesini gösterecek kadar yavaş değildi. Bağdat’ta 517 H. yılında tanınmış mucit Hibâtullah İbn el Hüseyin el Usturlâbî (1120’ler) tarafından yazılmış bir yazıyı inceledim; o gerçek bir yenilik getirmişti. Çizimi şöyledir: İçinde kurşun küresiyle bir silindiri, manivela gibi bir kolu, zincire bağlı iki kovası, üç tankı, altı taban valfi, yan yana tanktan dışarı çıkan, yayın uçları gibi iki borusu vardır. Bu çok bilinen bir araçtır.”
Aynı şekilde Cezerî’nin bu aletleri deneme-yanılma yöntemiyle yaptığını söyleyebiliriz. Cezerî, Güneş saatlerinin geçişini bildiren davulcu su saatinin yapımının ele alındığı Birinci Kitap’ın İkinci Bölüm’ünün İkinci Kısım’ında su araçları ve her saat dolan ve boşalan kefenin işlemesini anlatır ve devam eder:
“Eğer bir damla fazla su eklenirse, uzun ucuna doğru eğilir ve bütün içindekileri boşaltır. Sonra, eski durumuna döner. Kefenin prensibi budur. Bu kefeyi yaptığım zaman, bunu ilk yapan olduğumu bilmiyordum, o nedenle bu sanatta gereksiz uygulamaları terk ettim.”
Bir balık ve krala şarap sunacağı bir kadehi tutan, ayakta duran bir sâkinin yapımının anlatıldığı Kitap II, Bölüm 7’de Cezerî, şöyle söyler:
“Sâkiyi yaptım ve ayaklarının tabanlarını yere koydum ve onun eğileceğinden korkuyordum, ama ayakta durduğunda hiç eğilmedi.”
Eşit saatlerin geçişinin mumdan öğrenildiği kılıçlı adamın mumlu saati üzerine olan Kitap I, Bölüm 7’de ise şu satırlar yer alır:
“Herhangi bir kimsenin şamdan saatleriyle ilgili bir çalışmasıyla karşılaşmadım ve (yapımı) tamamlanmış böyle bir saat örneği görmedim. Ancak üzerinde fitilinin kirişteki delikten geçerek pirinç şamdanın tepesine ulaştığı bir mumu olan şamdan ayağının yanında bir aslanın başının bulunduğu ve mumun yanma süresinden bir sabit saat geçtiğinde aslanın ağzından şamdanın dibine bir topun düştüğü pirinç bir şamdandan söz edildiğini duydum. Prensibi değiştirmeksizin ya da bir şey eklemeksizin bunun gibi bir araç yapmayı düşündüm. Fakat bu aracın hangi prensiplere dayandığını bilmiyordum. Böylece tasvir edeceğim şeyi yaptım.”
Cezerî’nin diğer bir önemi de Artuklu Sarayı’nın kapısını yapmış olmasıdır. Kitap VI, Bölüm I, Diyarbakır’daki Artuklu Sarayı’nın kapısının yapımı üzerinedir. Bu kapı 18 karış, yani dört metre yüksekliğinde ve 6 karış, yani 1.5 metre eninde dökme pirinçten yapılmış iki kanatlı bir kapıdır. Kapının orta kısmı altıgen ve sekizgen yıldız motiflerinden oluşan kafes biçimindedir. Bu kafes, birbirlerine sarılmış yapraklarla süslenmiş küfî yazısıyla çevrelenmiştir:
“Mülk, Tek ve Kadir-i Mutlak Olan Tanrınındır.”
Bu yazı parlatılmış biri sarı diğeri kırmızı iki yaprakla süslenmiş pirinç bir bordürle çevrilmiştir. Kanadın üst kısmında pirinç bir levha ve onun üzerinde de dökme pirinçten, olağanüstü bir işçilik ürünü olan sağlam bir yağmurluk vardır. Kapının bütün çevresi süslenmiş bir pirinç şeritle çevrilmiştir. Kapama kısmı zarif bir sütun biçimindedir.
Cezeri’nin çalışmalarından bir örnek
Cezerî, ilk önce kafesi nasıl doldurduğunu anlatır. Altıgen yıldız, sekizgen yıldız, badem ve eyer biçiminde tahtadan dört tane kalıp kesilir; dört parmak uzunluğunda, başları yassı olmayan, üst kısımlarında bir hurma çekirdeği biçiminde fazlalıklar bulunan demir çiviler yapılır.
Cezerî, kapının her parçasının ayrıntılı olarak tasvirini vermediğini, geri kalanları sanatkârın el becerisine bıraktığını söyler; bu pirinç kapının masif bir kapı üzerine monte edildiğinden söz etmiş olmasa da döküm sırasında kapının arkasında hazırladığı çivilerden, onun masif bir kapı üzerine çakılmış olduğu sonucunu çıkarmak kolaydır.
Cezerî, kapama sisteminin dökümünde son derece modern bir yöntem kullanmıştır. Mumdan, alt tarafı yassı, içi boş, boru şeklinde bir kalıp ve onun üst kısmında sonradan çivilerin sokulabileceği birtakım kabarıklıklar yapmıştır. Sonra bu kalıbın içini ve dışını kil ile kaplamış ve arada kalan mumu yakmıştır. Cezerî, bu işin ustalarının bu uygulamanın nasıl yapılacağını bildiklerini de ekler. Eriyen mumun yerini pirinç eriyiği ile doldurur.
Modern dökme yönteminde, kalıbın oynamaması ve maden eriyiğinin homojen olması, yani içinde gaz kabarcıklarının kalmaması için, kalıbın üstü kum ile kapanır ve maden eriyiği bir taraftaki kanaldan kalıbın içine dökülür, diğer uç açık bırakılmak suretiyle gazların çıkması sağlanır. Yukarıda söz konusu edilen kapama sisteminin dökümünde, Cezerî’nin bu tekniği kullandığı ve dökme sanayinin bu dönemde çok gelişmiş olduğu görülmektedir. Lynn White, bu konuya ilişkin olarak şunları söylemektedir:
“Özellikle önemli olan nokta, 15. yüzyıla kadar Batı’da kullanılmamış olan yeşil kum ile kapalı dökme araçlarında madenlerin döküm tasvirlerinin ilk olarak verilmesidir.”
Bu konuda ikinci örneğimiz 16. yüzyılda Osmanlılar’ın en önemli astronomi bilgini olan Takîyüddîn’in Kitâb et-Turukü’s-Seniyye fî el-Âlâti’r-Rûhâniyye adlı kitabıdır.
1521’de Şam’da doğan Takîyüddîn, 1567-1568 yılında kaleme aldığı Reyhanetü’r-Ruh adlı eserinin sonuna eklediği şeceresinde 8. yüzyılda Suriye’ye yerleşmiş bir Türk ailesine mensup olduğunu belirtir. Takîyüddîn, Şam’da ve Mısır’da eğitim görmüş, müderrislik ve kadılık yapmıştır. 1570’de İstanbul’a ikinci kez gelmiş ve 1571’de Osmanlı sarayına müneccimbaşı olmuştur. 1575’te Galata sırtlarında İstanbul Gözlemevi’ni kurmuş olan Takîyüddîn 1585 yılında ölmüştür.
Takîyüddîn, Kitâb et-Turukü’s-Seniyye fî el-Âlâti’r-Rûhâniyye (Otomatlar Üzerine Yüce Yöntemler, H. 993/M. 1585) adlı eserinde, çeşitli mekanik saatler, kaldıraçlar, göllerden, ırmaklardan ve kuyulardan suları yukarı çıkarmak için çeşitli araçlar ve fıskiyeler tasarlamış ve bunları ayrıntılarıyla tasvir etmiştir. Burada tasvirleri verilen aletler, Benû Mûsâ ve Cezerî’nin aletlerine benzerdir.
Takîyüddîn’in kitabında tasvirlerini verdiği mekanik aletler, hava, boşluk ve denge prensipleri üzerine yapılan çalışmalara dayanmaktadır. Kitap bir giriş ve altı kısımdan oluşmaktadır. İçeriği şöyledir:
Giriş
Ay’ı Doğru Olarak Bilmek İçin Alet
Birinci Bâb – Saatler hakkındadır.
Birinci Fasıl – Fil saati hakkındadır.
İkinci Fasıl – Ay saatinin yapımı hakkındadır.
Üçüncü Fasıl – Işıklı saatin yapımı hakkındadır.
Dördüncü Fasıl – Kum saatinin yapımı hakkındadır.
İkinci Bâb – Ağır yükleri kaldıran aletler hakkındadır.
Birinci Yöntem – Birbirinin içine geçmiş dişli çarklarla
İkinci Yöntem – Makaralar ve halatın makaradan geçirilmesi
Üçüncü Yöntem – (Ağırlığın) burgu ile yukarı çıkarılması
Üçüncü Bâb – Suyu yukarıya çıkaran mekanik aletler hakkındadır.
Birinci Fasıl – Su seviyesinde bulunan bir sandık hakkındadır.
İkinci Fasıl – Boş kısmı suda olan diğer bir alet hakkındadır.
Üçüncü Fasıl – Boş olan dik, uzun kısmı suda olan diğer bir alet hakkındadır.
Dördüncü Fasıl – Diğer bir alet hakkındadır.
Dördüncü Bâb – Şekilleri, çeşitli fıskiyelerden farklı olmayan, nakaratlı ve sürekli sesin yapımı hakkındadır.
İlkin Giriş bâbı
Yöntem Hakkında
Kefe
Şamandıra
Boşalma
Su yolu
Kendinden hareketle ağırlığın gittikçe azalması
Birinci Yöntem – Şamandıra ile
İkinci Yöntem – Kefeler ile
Üçüncü Yöntem – Yarım tarcahar ile
Sonsöz (Giriş İçin)
İçinde kurşun parçası bulunan bir kılıfın terkibi
Önceki yöntemler üzere yapılmış aletler
Kısım Bir – Nakaratlı ve sürekli ses hakkındadır. Üç aletten oluşur.
Birinci Alet – Sürekli ses çıkaran alet
İkinci Alet – Sürekli ses çıkaran ve nakaratlı alet
Üçüncü Alet – Sürekli ses çıkaran ve nakaratlı alet
Kısım İki – Fıskiyeler hakkındadır. Dört fıskiyeden oluşur.
Birinci Fıskiye – Üç (ayrı) çubuk şeklinde fışkırtan fıskiye
İkinci Fıskiye – Değişik biçimlerde fışkırtan fıskiye
Üçüncü Fıskiye – Karşılıklı (fışkırtan) fıskiye
Dördüncü Fıskiye – Çubuk, ağaç ve çadır biçiminde fışkırtan fıskiye
Beşinci Bâb – Çeşitli aletler hakkındadır.
Birinci Fasıl – Sakî hakkındadır.
İkinci Fasıl – Leğen hakkındadır.
Üçüncü Fasıl – Yemekte el yıkamak için diğer bir leğen hakkındadır.
Dördüncü Fasıl – İbrikli çeşme hakkındadır.
Beşinci Fasıl – Buhurluk hakkındadır.
Altıncı Fasıl – Üzerinde bir denizci bulunan bir kayık hakkındadır.
Yedinci Fasıl – Su ibriği hakkındadır.
Sekizinci Fasıl – Aşk sandığı hakkındadır.
Dokuzuncu Fasıl – Adil ve adil olmayan kadeh hakkındadır.
Onuncu Fasıl – Rezil eden sandığın yapımı hakkındadır.
On Birinci Fasıl – Takdim edilen mekanik alete benzer diğer bir alet hakkındadır.
Altıncı Bâb – Bir hayvanın hareketi olmadan, kendi kendine dönen bir et kızartma aleti olan bir şişin kullanılışı hakkındadır.
Takîyüddîn, kitabın Giriş kısmında mekanik bir göksel saatin yapımını anlatır. Bu mekanik saatte, Ay ve Güneş’in boylamları, hangi ayda ve hangi günde bulunulduğu, Güneş’in hangi burçta olduğu belirlenebilmektedir.
Kitabın Birinci Bâb’ı, saatler üzerinedir ve bu kısımda kum saatleri ve mekanik saatler hakkında bilgi verilir. Bu kısmın birinci faslında bir fil saatinin yapımının tasviri de yer almaktadır. Burada şu sözler yer alır:
“Birinci Bâb saatler üzerindedir. Bu bâbın birinci faslı fil saatidir. O pirinçten bir fil biçimindedir. Üzerinde, dört sütunu olan bir kubbe vardır. Onun tabanında bir adam figürü, kâtip yer alır. Kâtibin etrafında levha vardır. Onunla saatlerin adetleri (bilinir) ve kâtibin parmağı adetleri işaret eder. Kubbe üzerinde iki şahin ve oturan bir adam bulunur. Adamın iki eli de iki şahinin üzerine yerleştirilmiştir. Şahinlerin altında ağızları açık iki yılan bulunur. Köle fili taşıyarak getirir ve elini gizlice çevirir. Günün dereceleri geçer; kâtibin eli saatin belirlendiği levha üzerindedir. Bir süre sonra 15 derecelik saat tamamlanıncaya kadar kâtibin eli derece üzerinde ilerler. Adam, eli şahinlerden birinin başına ulaşıncaya kadar kalkar ve buradan kurşun bir top düşer ve bir tasa vurur; çan sesi duyulur. Balta kalkar ve filin başına vurur. Yine bir çınlama sesi gelir. İkinci saatte öteki elini uzatır. Bu çok güzel bir saattir.”
Bu bâbın ikinci faslı Ay saatinin, üçüncü faslı ışıklı saatin, dördüncü faslı kum saatinin yapımı hakkındadır.
Eserin İkinci Bâb’ı, ağır yükleri yukarı kaldıran aletlerin yapımına ilişkindir. Takîyüddîn, bu bâbda ağırlığın dişli çarklar, makara ve iplerle ve burgularla olmak üzere üç yöntemle kaldırılabileceğinden söz eder. Üçüncü Bâb, göllerden, ırmaklardan ve kuyulardan suları yukarı çıkarmak için kullanılan araçlar üzerinedir. Bu bâbda, suyu yukarı kaldırmak için kullanılan dört aletin tasviri verilmiştir.
Eserin Dördüncü Bâb’ı, sürekli ses çıkartan aletlerin ve suyu çeşitli şekillerde fışkırtan fıskiyelerin yapımına ilişkindir. Bu kısımda ilkin temel öğeleri ele alan ve hava ve boşluk prensiplerine dayanarak çeşitli araçların yapımına ilişkin bilgiler veren Takîyüddîn, kefe, şamandıra ve su kanallarının yapımını da verir. Takîyüddîn bu bâbın birinci kısmında sürekli ses çıkaran üç aletin tasvirini verir. Bu bâbın ikinci kısmı fıskiyeler hakkındadır ve burada da
Beşinci Bâb, Benû Mûsâ ve Cezerî’dekine benzeyen çeşitli araçların yapımına ilişkindir. Bu bâbın birinci faslı bir sâki hakkındadır. Bu, bir masanın ortasında hareketsiz duran bir adamdır. Bir elinde bir balık, diğer elinde bir kadeh vardır. Belirli bir zaman süresi içersinde, balığın ağzından bir miktar içecek kadehe akar ve sâki bu kadehi sultana ikram eder. Bu alet, Cezerî’nin kitabının, “Bir balık ve krala şarap sunacağı bir kadehi tutan, ayakta duran bir sâki üzerine” olan İkinci Kitap’ın, 7. Bölüm’üyle aynıdır.
İkinci fasıl, dört sütunlu, tekerlekli bir kubbeden oluşan ve ortasında dizleri üzerine oturan bir adamın yer aldığı bir leğen hakkındadır. Adamın elinde bir ibrik vardır ve bu ibrikle sultana içecek sunar. Bu alet, Cezerî’nin “Çocuklu leğen” adını verdiği Kitap III, Bölüm 10’daki aracın benzeridir.
Üçüncü fasılda, yemekte el yıkamak için kullanılan bir leğenin yapılışı anlatılmaktadır. Bu, içerisinde masayla gizlenmiş bir leğenin bulunduğu ve el yıkamak için kullanılan bir araçtır. Gizlenmiş leğen üzerinde pirinçten yapılmış bir ördek vardır. Bu ördeğin gagasının altında dibi delik küçük bir leğen bulunur. İstendiğinde sultanın yakınına getirilen bu araçla sultan ördeğin ağzından akan su ile ellerini yıkar. Bu alet, Cezerî’de bulunmayan ancak teknik olarak Cezerî’nin bu konuda yapmış olduğu aletlere benzeyen bir örnektir.
Dördüncü fasılda ibrikli bir çeşmenin yapımı ele alınır. Bu, altı delik ve üzerinde bir çeşme bulunan bir tabak biçimindedir. Tabağa su döküldüğünde delikten aşağı iner ve çeşmeden akar.
Beşinci fasıl bir buhurluk üzerinedir. Bu, birbirine bitişik iki yarım küreden oluşmuştur. Bu iki kürenin birleşme yeri bir sürgü ile kapatılmıştır. Bu sürgü çeşitli yerlerinden delinmiştir. Bu bitişik iki yarı küre ateşe koyulduğunda bu deliklerden buhar yükselir. Takîyüddîn bunun yararlı bir alet olduğunu söyleyerek şöyle devam eder:
“Eğer döşemeye sokulursa hiçbir şey yanmaz ve yüzeyde ve mekanda ateş oluşmaz.
Altıncı fasıl, üzerinde bir denizcinin ayakta durduğu pirinçten yapılmış bir kayıktır. Denizcinin elinde bir düdük bulunur ve denizci geçen saatleri düdük sesiyle ve yükselen su ile bildirir. Cezerî’nin “Eşit bir saatlik süreyi uyaran güzel bir kayık” olarak adlandırdığı aletin bir benzeridir (Kitap IV, Bölüm 5).
Yedinci fasıl, istendiği zaman su akıtan bir ibriğin yapımı üzerinedir.
Sekizinci fasılda, aşık sandığının yapımı anlatılır. Takîyüddîn, bu aleti şöyle tasvir eder: “O güzel bir sandıktır. İçinde karşılıklı iki kişi vardır. Bunlardan birisi, biri güzel diğer çirkin olmak üzere iki yüze sahiptir. Güzel olan yüz karşısındaki kişiye yüzünü çevirdiğinde ve ona ıslık çaldığında veya çiçek uzattığında veya başka bir şey yaptığında karşıdaki yüz ona doğru döner. Eğer çirkin olan yüz karşısındaki kişiye yüzünü çevirirse karşıdaki kişi yüzünü ondan çevirir.”
Dokuzuncu fasıl adil ve adil olmayan iki kâse hakkındadır.
Onuncu fasıl, Takîyüddîn tarafından rezil eden sandık adı verilen bir aletin yapımı üzerinedir. “Bu kötülüğü açığa çıkaran bir sandıktır. Buna dirhem dolu bir kese yerleştirilir. Kim keseye elini bu kefenin üzerine uzatırsa onun eli yapışır ve eline hızla vurulur. Bunun hareketi çok hızlıdır. Öyle ki sandığın sahibi bile elini kaptırabilir.”
Kitabın altıncı bâbı ise, Takîyüddîn’in kardeşiyle birlikte 1542 (953) yılında İstanbul’da yapmış olduğu, kendi kendine dönen bir et kızartma aletinin (şiş, döner aleti) yapımına ilişkindir.
Takîyüddîn’in Kitâb et-Turukü’s-Seniyye fî el-Âlâti’r-Rûhâniyye’si ile Cezerî’nin el-Câmi‘ Beyne’l- ‘İlim ve’l-‘Ameli’n-Nâfi‘ fî Sın‘ati’l-Hiyel’ini karşılaştırırsak;
Âlâti’r-Rûhâniyye’nin Birincî Bâb’ı ile Sınaâti’l-Hiyel’inin I. Kitap’ında söz konusu edilen aletler mekanik saatlerdir. Ancak el-Âlâti’r-Rûhâniyye’de, bardak su saati ve tavuslu su saati yer almamaktadır.
Âlâti’r-Rûhâniyye’nin İkinci Bâb’ında, ağır yükleri kaldıran aletlerin tasviri ve bu araçlara ilişkin yöntemler ele alınmaktadır. Bu bölüm Sınaâti’l-Hiyel’de yoktur.
Âlâti’r-Rûhâniyye’nin Üçüncü Bâb’ı ve Sınaâti’l-Hiyel’in 5. Kitap’ı aynı konular üzerinedir. Her ikisinde de göllerden ve ırmaklardan suyu yukarıya çıkaran mekanik aletlerin yapımı verilmiştir. Âlâti’r- Rûhâniyye’nin Üçüncü Bâb’ının İkinci Fasıl’ında anlatılan alet (Boş kısmı suda olan diğer bir alet), Cezerî’nin Kitap V, Bölüm 5’te tasvirini verdiği araçla (Suyu 20 kübit yükseğe çıkaran araç) hemen hemen benzerdir.
Âlâti’r-Rûhâniyye’nin Dördüncü Bâb’ı ve Sınaâti’l-Hiyel’in 4. Kitap’ı fıskiyeler ve sürekli çalan flütler üzerinedir. Takîyüddîn bu bâbın girişinde bu aletlerde kullandığı yöntemleri tanımlamış ve kefe, şamandıra ve tarcaharı anlatmıştır. Bunlar Cezerî’nin de kullandığı araçlardır. Her iki kitapta da verilen aletler hemen hemen benzerdir. Takîyüddîn’de yer alan ve suyu çubuk, ağaç ve çadır biçiminde fışkırtan fıskiye, Cezerî’nin Kitap IV, Bölüm 5 (Tarcaharlı fıskiye) ve Kitap IV, Bölüm 6’da (İki kefeli fıskiye) verilen fıskiye ile benzerdir. Ayrıca her iki eserde de fıskiyelerin boşalma ve fıskiyeye su sağlama yöntemleri aynıdır.
Âlâti’r-Rûhâniyye’de Beşinci Bâb’da değişik amaçlarla kullanılmak üzere çeşitli araçların tasvirleri yer alır. Bu bâbda yer alan aletlerin bir kısmı, Sınaâti’l-Hiyel’in 3. Kitap’ıyla benzerlik taşır. Bunlar hükümdara içki sunan sakî, el yıkama amaçlı kullanılan iki leğen, eşit saatleri bildiren kayıktır. Beşinci Bâb’ın Dördüncü ve Yedinci fasıllarında betimlenen iki ibrik ve Dokuzuncu Fasıl’da betimlenen adil ve adil olmayan kadeh, prensip olarak Cezerî’nin yapmış olduğu ibriklere benzerdir. Cezerî’nin kitabında Kitap III’de yer alan kan alma tekneleri Takîyüddîn’de yoktur. Ayrıca Takîyüddîn’de yer alan buhurluk (Beşinci Fasıl), aşık sandığı (Sekizinci Fasıl) ve rezil eden sandık (Onuncu Fasıl) Cezerî’de bulunmaz. Yine Cezerî’nin kitabının 6. Kitap’ında (Değişik ve farklı şeylerin yapımı) yer alan Amid kentinin kapısı, küre üzerinde açı ölçmek için kullanılan bir cetvel ve çeşitli kilitler Takîyüddîn’de ve Takîyüddîn’in kitabının Altıncı Bâb’ında yer alan et kızartma aleti Cezerî’de bulunmaz.
Herkesin bildiği üzere Cezerî’nin teknoloji tarihindeki yeri oldukça önemlidir. Cezerî, el-Câmi‘Beyne’l-‘İlim ve’l-‘Ameli’n-Nâfi‘ fî Sın‘ati’l-Hiyel adlı kitabında bir çok mekanik aletin tasvirini vermiş ve bu aletlerin çalışma prensiplerini ayrıntılarıyla ele almıştır. Bu aletler arasında yaptığı otomatlar büyük önem taşır. Yunan Dünyası’nda Heron ve Philon’un çalışmalarından sonra İslâm Dünyası’nda bu türde örnekler veren kişilerden en tanınmış olanı Cezerî’dir.
16. yüzyılda Osmanlı bilimine katkılarda bulunmuş olan Takîyüddîn’in et Turukü’s-Seniyye fî el- Âlâti’r-Rûhâniyye adlı kitabı da Cezerî’nin kitabıyla aynı çizgide yer alır. Bu kitapta tasvirleri yer alan aletler Cezerî’nin aletleriyle hemen hemen aynıdır. Diğer taraftan Takîyüddîn’in yapmış olduğu mekanik saatler de ayrı bir önem taşır.
Hem Cezerî hem de Takîyüddîn, kendi öncellerinin yaptıkları çalışmaları daha da ileriye götürmüşler ve hava, boşluk ve denge prensiplerini kullanarak oldukça ilginç araçlar tasarlamışlardır. Böylece hem teknik araçların geliştirilmesini sağlamışlar hem de bu geliştirdikleri aletlerle öncellerinin yaptıkları araçları daha gelişkin bir hale getirmişlerdir. Örneğin, Cezerî yukarıdaki prensiplere dayanarak çeşitli otomatlar yaptığı gibi, suyu yukarı kaldırmakta kullanılan araçlarda hareket ettirici olarak kanatlı dolap kullanmış ve dairesel hareketi doğrusal harekete dönüştürmüştür. Ayrıca yine bu araçlarda karşılıklı iki tulumba kullanılarak verimlilik artırılmış ve emme basma tulumba yerine emme tulumba kullanılmıştır. Takîyüddîn de yine Cezerî’ninkine benzer araçlar tasarlamıştır.
Bedi üz-Zaman Ebû’l-İz İsmail b. ar-Razzaz el Cezerî, Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap, Tıpkıbasım, Kültür Bakanlığı Yayınları 1207, Bilim ve Teknoloji Dizisi 2, Ankara 1990.
Bir, Atilla, The Book of “Kitâb al-Hiyal” of the Banû Mûsâ bin Shâkir, Interpreted in Sense of Modern System And Control Engineering, İstanbul 1990.
Brockelmann, Carl, Geschihte der Arabischen Litteratur, Leiden 1937-1949.
Ecnebî, Kasım, el-Câmi‘ beyn el-‘İlm ve’l-‘Amel en Nâfi’ fî Sınâ’at el-Hiyel, Arabic text edited by Ahmad Y. al-Hasan, Institute for the History of Arabic Science, Aleppo 1979.
Al-Hassan, Ahmad Y., Taqi-al-din and Arabic Mechanical Engineering with The Sublime Methods of Sprititual Machines, University of Aleppo 1976.
Al-Hassan, Ahmad Y. Ve Donald Hil, Islamic Technology – an Illustrated Guide, Cambridge 1986.
Hill, Donald R., The Book of Knowledge of Ingenious Mechanical Devices (Kitâb fî Ma‘rifat al- Hiyal al-Handasiyya) by Ibn al-Razzâz al-Jazarî, Dordrecht – Boston 1974.
Hill, Donald R., The Book of Ingenious Devices (Kitâb al-Hıyâl) by the Banû (Sons of) Mûsâ bin Shâkir, London 1979.
Lugal, Necati, Aydın Sayılı, Ebu Nasr el-Farabi’nin Halâ Üzerine Makalesi, Ankara 1951. Ökten, Sadettin, “Cezerî,” İslâm Ansiklopedisi, Cilt 7, İstanbul 1993.
Özdemir, Kemal, Osmanlı’dan Günümüze Saatler, İstanbul 1993. Sarton, George, Introduction to the History of Science, Baltimore 1927.
Takîyüddîn, El-Turuk el-Seniyyet fî el-Âlât el-Rûhâniyyet, University of Aleppo, 1976.
Tekeli, Sevim, Esin Kâhya, Melek Dosay, Remzi Demir, Hüseyin G. Topdemir, Yavuz Unat, Ayten Koç Aydın, Bilim Tarihine Giriş, 3. Baskı, Ankara 2001sss.
Wiedemann, E., “Hazini”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 5, İstanbul 1950.