Yükleniyor...
7 Şubat tarihli The New York Times’da Carlotta Gall imzalı uzun bir yazı var. Gall, gazetenin İstanbul Büro Şefi. Yazısının başlığı şöyle: “Türkiye’nin doktorları gidiyor. Enflasyon sarmalının son zayiatı.”
Beyin göçü, açık ve yakın tehlikedir. Yerimizden fırlayıp “Ne yapmalıyız?” diye sormalı ve çare bulup uygulamalıyız. Bu “Bay falan!”, “Bay filan!” laflarından birkaç mertebe daha önemli bir derttir. İktidar da buna çare aramalı, muhalefet de bu konuda ne yapmayı planladığını açıklamalıdır. Bu komplo teorisi değil; soyuluyoruz. Hem de en değerli kaynağımız, insan kaynağımız; en değerli sermayemiz, insan sermayemiz gidiyor. Geri gelmemek üzere!
Carlotta Gall’ın yazısında verilen rakamları aslında biliyoruz ama kör dövüşünün gürültüsünden, bunlar ön plana çıkamıyor. Bir yılda göçen hekim sayısı binin üstünde. Daha önceki on yılın toplamı 4.000. Bu, hızlanan bir kanamayı gösteriyor. Göç etmek isteyen hekimlere yönelik yabancı dil kursları, bir endüstri hâline gelmiş. Binlerce hekim, yalnız genç değil, tecrübeli hekim de bu niyetle Almanca ve İngilizce öğreniyor. Yakında bazı illerde, belirli ameliyatları yapacak cerrah bulunmayacak deniyor. TÜİK Başkanını değiştirerek tedavi edilecek bir yara değil bu.
Hekimler, yabancılar için alçak dallardaki olgun meyveler. Hemen koparıp heybelerine atıveriyorlar. Anketlerde, gençlere sorulduğunda, %80’e yakını, yurt dışına gitmeyi arzu ettiğini söylüyor. Ana-babalara, çocuğunuzun yurt dışına gitmesini, yurt dışında okumasını arzu eder misiniz diye sorulduğunda da benzer yüzdelerle “Evet.” cevabı alıyoruz. Bu “Kahrolsun emperyalistler!” işi değil. Bu, geriye doğru on yıllara uzanan plansızlığın, programsızlığın, öngörüsüzlüğün sonucu. Ülkenin maddî kaynaklarını da, insan kaynağını da haciz fiyatına satışa çıkaran enflasyonun, paranın değerinin sert düşüşünün sonucu. Liyakati, marifeti boşlayıp yandaş kayırmanın sonucu.
Bir video programında Selçuk Şirin şu önemli tespiti yapıyor: “Biz, geri dönmek için giderdik. Şimdikiler kalmak için gidiyor.”
Âdetimizdir, “Bir Türk bilmem ne yaptı!” diye haber yapmaya bayılırız. Benim hiç hoşuma gitmeyen bir haber türüdür. Hani “At konuştu!” gibi beklenmedik, olağanüstü bir iş gibi anlatırız. Maalesef haklıyızdır da. Amerikalı veya Alman böyle haber yapmaz. Çünkü başarıyı kazananın o ülkeden olduğu varsayılan kabuldür. Ancak başarı o ülkelerin dışında gerçekleşmişse milliyet belirtilir.
Şimdi rastgele son birkaç ayın gazete haberlerini size sayayım:
Şimdi her birinin bulunduğu yeri açıklayayım:
Sizin de içiniz yanıyor mu? Başarılarından gurur duyuyoruz duymaya da niçin oradalar? Niçin burada değiller?
Sonra kendi kendime soruyorum: Burada olsalar mülakatı geçebilirler miydi dersiniz? Kazansalardı, onda bir maaşla burada çalışırlar mıydı? Şu an yönettikleri, çalıştıkları kurumları burada bulabilirler miydi?