Yükleniyor...
Yeni bir eğitim-öğretim yılına zorluklarla girdik. Bu eğitim-öğretim yılı, diğerlerine nazaran farklı. Yaklaşık 1,5 yıldır okullarından ayrı düşen öğrenciler, mekteplerine kavuşuyor. Kavuşmalar güzeldir, kavuşanlar mutlu olurlar. Ancak Türk gençlerinin mutlu olduğunu pek söyleyemeyiz. Bu mutsuzluğun kaynağı, okulların açılması ve öğrencilerin eski sisteme dönmesi değil. Zira öğrenciler, dikdörtgen ve renkli bir piksel yığınına saatlerce bakıp ders dinlemekten ziyadesiyle bıktı.
Peki, bu öğrenciler -özellikle üniversite öğrencileri- niye mutsuz? Hatta mutsuz tabiri çok hafif kalıyor. Özellikle lise-üniversite çağındaki gençlerimizin çoğunda gelecek kaygısı ve maddi kaygı var. İlginçtir ki bu maddi kaygı, kendi keyfi harcamalarına yönelik bir kaygı değil. Gençler eğitimlerini sürdürebilmek adına maddi kaygı taşıyor. Geçtiğimiz hafta, KYK yurt başvurusu açıklanınca sosyal medyada pek çok öğrenci, yurtta kalmaya hak kazanamadığı için okulunu dondurmak zorunda kaldığını yazdı.
Geleceğimiz adına bundan daha vahim bir senaryo var mı?
Sorgulanması gerekenler net:
1-Türk genci, neden eğitimini sürdürebilmek için maddi kaygı taşıyor?
2-Türk genci, neden kariyer basamaklarının tâ en başında gelecek kaygısı taşıyor?
Bunların tamamı, eğitim ve ekonomi politikalarının başarısızlığından kaynaklanıyor. Hatta bu başarısızlık o denli ilerlemiş ki bırakın yetişkinleri, gençler çözüm yolu aramaya koyuluyor, kendilerince başarılı olabileceğini düşündükleri politik hamleleri aralarında tartışıyorlar. Sokakta siyaset konuşan gençlere sık rastlar olduk.
Tabii, bu sırada Avrupalı gençler en yüksek konsantrasyonla eğitimlerine odaklanabilmekte. Çünkü maddi kaygıları bizim gençlerimize oranla yok denecek kadar az. En azından onlar, “Acaba yurt bulabilecek miyim, bulsam karşılayabilir miyim?” “Acaba dönem içerisinde dersler için gerekli malzemeleri alabilecek miyim, yarı zamanlı bir işte çalışsam yeterli olur mu?” gibi sorularla cebelleşmiyor. Avrupa’nın çoğu ülkesinde yarı zamanlı işlerde çalışan gençlerin ekseriyeti keyfi harcama yapabilecek rahatlığa erişmek, hayat standartlarını daha da artırmak için çalışıyor. Oysa Türk genci, eğitim-öğretim masraflarını zar zor karşılayan ailesine yardımcı olmaya çabalıyor. Bahsettiğimiz eğitim-öğretim masraflarından kasıt da özel okulların ücretleri vb. değil. Ailesinden ayrı okuyan öğrencilerin barınma, yiyecek vesaire gibi temel ihtiyaçlarından bahsediyoruz. Bu arada Avrupa’nın bizi kıskandığını söylemiş miydim?
Gelecek kaygısı, incelenmesi gereken apayrı bir mesele. Türk genci, çeşitli zorlukları aşıp diplomasını eline aldıktan sonrası için ümitsiz. Türk gencinin zihnindeki sorulardan birkaçı şöyle: “KPSS’yi kazanacak mıyım? Geçtiğim zaman mülakatta ne olacak? İnternette her gün onlarca torpil haberi mevcut, acaba ekmeğimi elime alabilir miyim? Yoksa benim yerime ‘muhacir kardeşlerimiz’ mi alınır?”. Kimse bunların kuruntu olduğunu da iddia edemez. Ciddi bir diplomalı enflasyonumuz var. Aynı zamanda işsizlik verileri de ortada. Gençler, tüm bunların sonucu olarak gelecek kaygısı taşımakta haklı.
Kimileri, bu fikirlere hücum ederken “Herkes de üniversite okumak zorunda değil canım, okumayaydınız!” diyor. Kesinlikle doğru, herkes üniversite okumak zorunda değil. Ancak bu sözü gençlere değil, her şehre üniversite açmayı marifet sayanlara söyledikleri gün kendilerini ayakta alkışlayacağım.
Türkiye’de tüm politikacıların bir fikirde mutabık kaldığı neredeyse hiç görülmez. Ancak nadir de olsa ağız birliği ettikleri bir şey var. Hepsi gençlere, “Ülkeden ayrılmayın, vatanınızda kalın.” diyor. Muhteşem bir birlik havası.
Görünürde pek milliyetçi, vatanperver olan bu söylemin iki kavramla da zerre alakası yok. Siz, genç ve dinamik dimağlara eğitim-öğretim hayatlarında kolaylık sağlamayacaksınız, sorunlarına aldırmayacaksınız, yetmedi mezuniyetten sonra da bu gençleri kapı kapı perişan dolaştıracaksınız, kendi siyasi çıkarlarınız uğruna gençleri ve gençlik politikalarını yalnız siyasi bir vasıta sayacaksınız. Ardından gençlere “Ülkenizden ayrılmayın.” diyeceksiniz. Politik kurnazlık kokan bu müşterek hitabın gerçek meali şudur:
“Gençler, biz yıllardır siyasi çekişmelerle ülkeyi mahvettik. Gelin, ülkenizin yararına çalışmak için kendinizi paralayın. Mülakatlarda torpilliler yüzünden elenin. Fazla mezun sayısı yüzünden işsiz kalın. Hatta bunları değiştirmek isterseniz siyasete girin, siz de bizim gibi politik çekişmelerle ülkeyi mahvedenler kervanına katılın.”
Bu sözlerin gençler nezdinde karşılığı kocaman bir sıfır. Gitme şansı olan genç saniyesinde gidiyor, bu söylemler de buhar oluyor. Acaba politikacılar, söylemlerinin umursanmamasını hiç mi dert etmiyor? Öyle olmalı. Eh, gençlerin hesaplarına da ay sonunda 5 haneli bir tutar yatsa gençler de bunları dert etmez.
İktidar, yetkilidir, dolayısıyla yıllardır gençlerin bu kaygılarına sırt çevirmek ve problemlerine çözüm üretememekten sorumludur. Kaybettiğimiz her gencin, bütün geleceğimizin vebalini taşımaktadır.
Muhalefet ise böylesine önemli bir hususta yıllardır sessiz kalmaktan, hükümeti gerekli adımlara yönlendirememekten sorumludur. Kaybettiğimiz her gencin, bütün geleceğimizin vebalini taşımaktadır.
Ülkeden ayrılıp daha kaliteli bir eğitim almayı düşünenlere siyasiler ancak “Gençler, edindiğiniz bilgilerle geri dönün, ilminizle bizi aydınlatın. Ülkemize güzel yarınlar hazırlayalım.” diyebilir.
Daha fazla kelam etmek, üniversite öğrencilerine yurt dahi bulamayanların haddi değildir.