Yükleniyor...
Serra Menekay
“Bu kitapta Gaspıralı ailesine dair anlatılanların tümü tarihî gerçeklere dayanmaktadır. Gaspıralı ailesi dışında kitapta adı geçen diğer tüm karakterler ve olaylar kurgudur, gerçek hayatta karşılıkları yoktur ve tamamen yazarın hayâl ürünüdür.” diye başlıyor Şefika Gaspıralı romanı.
Aslında tamamen roman diye kısaca tanımlamak, bu kitaba biraz haksızlık olur. Kitabı; yarı belge-roman tarzında, hâkim bakış açısıyla (yazarın ana karakter üzerinden konuşur gibi ), zamanda ileri ve geri alma tekniğiyle kurguladığı bir kitap olarak uzun bir biçimde tanımlamak daha doğru olacaktır. Konular sistemli, tarihî sırası ve seyrinde çeşitli belge ve fotoğraflarla desteklenmiş biçimdedir. Kurgu kısımlarında yazarın bakış açısı belirgin şekilde kendini hissettiriyor. Biyografik kısımlar ise âdeta okuru satırlara hipnotize ederek zaman kavramını unutturuyor. İyi bir kitap okuru ise, bu kitabı okurken mutlaka birkaç kaynaktan, bahsedilen konular hakkında daha detaylı bilgi sahibi olma güdüsü ile hareket edebilir.( En azından benim için öyle oldu.)
“Kimilerine göre üstün bir başarı hikâyesi benim hayatım. Bazılarına göreyse başarısızlıklarla dolu bir hayat hikâyesi. Bana göre ikisi de… Genelde böyle değil midir zaten? Üstün başarılar bambaşka alandaki başarısızlıkları yanında getirir. Ya da tam tersi…” Geçmişten günümüze herkesin, hayatından izler bulabileceği bu cümlenin, öznesi Şefika Gaspıralı… İsmail Gaspıralı’nın biricik kızı olmak, onun elinde yetişmek, Gaspıralı’yı Gaspıralı yapan değerlerin hem hayata uygulanmış hâli, hem de hayattaki uygulayıcısı. Kırım’da doğmuş büyümüş, 1900’lü yılların başında Rusya’da örnek olarak ortaya çıkan Türk Kadın Hareketi’nin öncüsü Şefika. İlk kadın dergisi olan ve Kırım’da basılan Âlem-i Nisvan’ın editörlüğünü yapan Şefika. Tercüman Gazetesini yöneten Şefika. Anaokulu eğitimcisi, Kırım Tatar Millî Kurultay’ı Başkanlık Divanı üyesi ve dünyada bir Türk kadını olarak ilk kez, milletvekili seçilen 5 kadından biri olan Şefika (26 Kasım 1917 Kırım Tatar Hükûmeti Mebusu).
Gazete ve dergi ile bir toplumu eğitmek mümkün müdür? Bunun cevabını Şefika Hanım’ın editörlük yaptığı Tercüman Gazetesi ve yönettiği Âlem-i Nisvan dergisinin başarıları cevaplıyor. Toplumda eksikliği görülen konular üzerine eğitici yazıların yazılması, dinî konuların doğru şekilde ele alınması halkın ilgisini cezbeder. Kızların okuma yazma öğrenmeleri, Âlem-i Nisvan’da yayımlanan “Doğururken Temizlik” makâlesinden sonra, doğum sırasında ve sonrasında anne ve bebek ölümlerinin düşürülmesi, derlenen folklor, hikâye, masal gibi anlatılarla kültürün kaydedilmesi, açılan biçki-dikiş, temizlik gibi kurslarla kadını hem eğitmek, hem de ona ekonomik güç kazandırmak yadsınamaz bir başarıdır.
“İlmi talep etmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır.” Bu şiarla çocuk yetiştiren Gaspıralı, emeklerinin karşılığını tam mânâsıyla Şefika’da ve Şefika’nın çalışmaları sayesinde, Kırım başta olmak üzere, geniş bir coğrafyada almıştır. Yakılan eğitim ateşinin dört bir yanı sarmasındaki yegâne gücün, bir kadın emeği olduğuna; belge fotoğraf ve tanıklar eşliğinde satırlar arasında eşlik ederken, 120 yıl önceki dönem ile bugünümüz birbirine karışıyor bazen. Eğitim, sosyal hayat, iş, aile yapısı, inanç ve dinî kurumlar, siyaset ve politika gibi konularda bir asır gibi uzun bir zaman geçmemiş sanki, âdeta tüm sorunlar aynı canlılıkta dile geliyor ve bugünle birebir örtüşüyor. Tek bir fark var, geçmiş üzerinden aslında bugünümüzü Şefika Gaspıralı anlatıyor bize.
Bugün Türk Dünyası olarak çözülmesi gereken hâlâ en büyük sorunumuz, ortak alfabe ve ortak dil. Şefika Hanım; İlminskiy eliyle Rusya tarafından ortak alfabe ve dilin ortadan kaldırılmasının sebep ve sonuçlarını, bugünleri anlatırcasına kaynaklarıyla, olaylarıyla ortaya koyarak geçmişten bize anlatıyor. Bir eğitim neferi, kadın hakları savunucusu, gazete-dergi yönetebilen, kurşuna dizilme pahasına siyaset yapabilen, güçlü kendi parasını çalışarak kazanıp, ayakları üstünde durabilen, Millî Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Başbakanının eşi bir kadın olarak aldatılmasını da. Ne kadar da tanıdık bildik. Bugün bile bizlerin eğitimden evlilik hayatına kadar yaşadığı birebir aynı sorunlar…
Eğitim ile aydınlanmış Kırım’da, birçok ilkin yaşandığına da şahitlik ediyoruz kitapla. İlk Türk kadın doktor olarak bildiğimiz Safiye Ali’den neredeyse yirmibeş yıl önce, doktor olan Raziye Kutluyorova Süleymanova satırlardan merhaba diyor. 1917 yılında kadınlara seçme hakkı tanıyan devlet pek az ama seçilme hakkını tanıyan ise sadece Finlandiya ve Kırım. 1917 senesinde Kırım’da kadınlar seçiyor ve seçilebiliyor. Bu Gaspıralı’nın yaşamın içine kattığı eğitimin ve mücadelenin bir başarısıdır. Beş öncü kadın milletvekilleri ise; Şefika Hanım Gasprinskaya, İlhamiye Hanım Toktarova, Hatice Hanım Aciyeva, Emine Hanım Şabarova ve Hanife Hanım Badaninskaya.
Eğitim alanındaki çalışmaların bir süre sonra vatan müdafaası ve bağımsızlık sürecine evrilmesi insanda hayranlık uyandıran bir süreç. Dünyada o yıllarda kadının toplumdaki yeri ve kadına bakış açısı düşünüldüğünde, yapılması çok zor işler. Gaspıralı’nın adını duymayan bilmeyen neredeyse yok ama Gaspıralı’nın çalışmalarını başarıya ulaştıran kızı Şefika’yı ise, özel bir çaba yok ise bilen yok! Gaspıralı eğitimi yaygınlaştırma hedeflerinde önceliği kadınlara vererek toplumu, kadınlar üzerinden eğitip geliştirmeyi hedefliyor. Doğrusu da bu değil mi zaten? Yaşam koşulları ne kadar değişse de kadının çocuk yetiştirmekten toplumu değiştirme ve şekillendirmeye kadar olan büyük gücü yadsınamaz. Bu muhteşem bir öngörü ve Gaspıralı’yı başarıya götüren yol tam da bu. Bugün dahi öyle değil mi? Kadını merkeze almayan, kadına ulaşmayan hiçbir fikir, proje düşünce başarıya ulaşamıyor.
“Dünyada tek bir savaş yoktur ki kadınların varlığı ve desteği olmadan başarıya ulaşsın. Hele ki bu savaş cehaletle savaşsa bizzat kadınlar bu savaşın içinde olmalıdır. Çünkü toplumu yetiştiren ve şekillendiren kadınlardır.”
Bu kadar mücadeleci, azimli ve öncü işlerin kadını Şefika’nın, toplumda olması gerektiği kadar tanınmamasının nedenleri, bu kitabı okuyunca istemsizce sorgulatıyor kendini. Şefika Gaspıralı’yı; Şengül Hablemitoğlu olmak üzere, birçok kişi, sosyal-siyasî ve eğitim alanındaki çalışmaları ile ilgili tanıtmaya çalışmış. Ne yazık ki bu çabalar yeterince başarıya ulaşmamış. “Babam kadar ileri görüşlüsüne hazır değildi İslâm dünyası.” diyen Şefika Gaspıralı’yı, Atatürk Büyük Taarruz öncesinde görüyor duyuyor. Memduh Şevket Esendal vasıtasıyla Türkiye’ye getirtiyor. Rol-model olmaktan öte icraat insanı olan Şefika Hanım’dan, ne yazık ki toplumun büyük bir kısmı bîhaber.
Yusuf Akçura gibi bir dayısı olmasına rağmen, anne yadigârı mücevherlerini hatta kol saatini bile satacak kadar Türkiye’de yokluk çeken Şefika Gaspıralı’yı, Serra Menekay olabildiğince yalın ve gerçek hâli ile anlatmaya çalışmış. Şefika Hanım’ı akademik incelemeler içerisinden çıkartıp, önder bir Türk kadını olarak sade ama mücadeleci hayatı içerisinde, “Dilde, fikirde, işte birlik” diyen Gaspıralı’nın; “Dilde, fikirde işte birlik” felsefesinin icraatçısı kızı Şefika Gaspıralı olarak yazabilmek de özel bir yeti gerektiriyor.
Dil ve eğitim için bir ömür mücadele eden Şefika Hanım’ı, herhâlde Ali Akar Hoca’nın şu cümlesi en iyi şekilde ifade eder: “Türkçülük biraz da Türkçeci olmayı gerektirir değil mi?”
Kalemine, bilgine, emeğine sağlık Serra Menekay…