“Suçluyorum” ve “Büyük Uzlaşma”

MDM yakın zamanda farklı yerlerde yayımlanmış iki yazıyı birlikte değerlendirmeniz için dikkatinize sunuyor. Birisi A. B. Ercilasun’un "Büyük Uzlaşma" diğeri E Kur. Alb. Murat Tulga'nın "Suçluyorum". Türk Milletinin en büyük ihtiyacı olan aydın tavrına ve birlikte hareket ihtiyacına dikkat çekiyor.


Paylaşın:

Büyük uzlaşma ve Suçluyorum

Birkaç gün önce Cumhuriyet gazetesinde emekli Kurmay Albay Murat Tulga’nın Suçluyorum başlıklı yazısı çıktı. Emile Zola’nın meşhur J’accuse! ‘undan mülhem. 

Her ağızlarını açtıklarında kendileri gerçeğin, doğrunun kaynağı imiş gibi vahiy alıyormuş gibi konuşan, etrafta başka fikir ve görüş ve mangalda kül bırakmayan, güçlü oldukları zaman yeri göğü inletenlere hitap ediyordu: Sizi suçluyorum! Evet, FETÖ ordumuzu, adalet kurumumuzu, üniversitemizi tahrip ederken, suçsuz yurtseverleri, tek suçu Türklüğü sevmek olanları ezerken ne iktidar, ne bürokrasi ve ne de sivil toplum gerekeni yaptı. Hani o Türklüklerinden ötürü göğüslerini Cumhuriyet’e tunç siper edenler, cehennemler kudursa ölmez nigahbanı olanlar var ya…

Belki “arkalarında kapı gibi devrin iktidarı vardı” diyenler çıkacaktır ama yine de seslerini çıkarabilirlerdi. Hiç olmazsa istifa edebilirlerdi. Susup terfi beklediler. Bu hal bizi umutsuzluğa kaptırabilir ama her yer karanlık değil. İsterseniz umudun nerede olduğunu görmek için önce Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un Büyük Uzlaşma yazısını okuyun. İşte böyle bir nesil geliyor… Tsunami gibi geliyor:

“Yeni nesiller çağdaş ulusalcılar ve çağdaş milliyetçilerdir. Adları, ulusalcı, solcu, antiemperyalist olabilir; onlar çağdaştırlar, vatanseverdirler, Türklüğe bağlıdırlar, bölücülüğe ve dinbazlığa karşıdırlar. Adları milliyetçi, Türkçü, ülkücü, Atsızcı olabilir; onlar çağdaştırlar, yurtseverdirler, Türklüğe ve Atatürk’e bağlıdırlar, bölücülüğe ve dinbazlığa karşıdırlar.”

Yazının tamamı şurada- tıklayınız: https://millidusunce.com/buyuk-uzlasma/

Sonra da Murat Albayımızın Suçluyorum!’unu okuyun. Aşağıda kısa bölümler veriyoruz. 

Devrin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları ve siyasiler…

Bundan onlarca, yüzlerce yıl sonrası bir Dreyfus Davası gibi, sizler zamanında yaşanan Atabeyler, Ergenekon, Balyoz, Zirve, Casusluk vs. davaları döneminiz için kara bir lekedir. Tarihe kazınmıştır bu süreç. Bu davaların “savcısı oldunuz”, “bağırsak temizliği” dediniz. Pislik kucağınızda kaldı. Gerçekleri gören siyasi partiler ve siyasiler vardı, sizleri uyardılar, siz dikkate almadınız. Bu süreçten “Aldatıldık” diyerek sıyrılamazsanız…

***

Askerlik yemini

Sizleri suçluyorum. Devrin Genelkurmay başkanları, 

Bu süreci iyi yönetemediniz. Askerlik yemininize sadık kalamadınız, sessiz kaldınız, yürekli olamadınız, silah arkadaşlarınızı tutsak bıraktınız düşman eline. İlk önce astsubaylarınızı, teğmenleri verdiniz tutsak olarak, sonra sırasıyla diğer subaylarınızı, general/ amirallerinizi. En son makam odanızda fotoğrafı asılı olan bir önceki emekli Genelkurmay Başkanı’nı terörist diye tutukladılar, ona da ses çıkaramadınız

***

Yandaşlar, tetikçiler 

Sizleri kınıyorum ve suçluyorum. 

Görsel ve yazılı medya,

bir avuçtu, kalemini satmayan, vicdanıyla yazan gazeteci. Örneğin nasıl unuturuz bir Orhan BURSALI’yı, bir Y. Selim DEMİRAĞ’ı, bir Selcan TAŞÇI’yı, Emin ÇÖLAŞAN’ı, Saygı Öztürk’ü, Melih Aşık’ı, Yılmaz Özdil’i, Müyesser Yıldız’ı. Emile Zola’larıydı bu sürecin. 

***

Akademisyenler, aydınlar… 

Sizleri suçluyorum. 

Akademisyenlik, aydın olmak araştırmak, analiz etmek, ilmik ilmik gerçekleri ortaya koymak değil midir? Akla ve gerçeğe dayanmak, yorulmadan savaşmayı gerektirmez mi? Yine siz de bir avuçtunuz gerçeği kovalayan, savaşan. İçinizde vicdan sahibi, aklının sesini dinleyen bir avuç koca yürekli akademisyen vardı çok şükür. Prof. Cem Say, Tevfik Peksayar, Tuncay Beşikçi ısrarla Kral Çıplak dediler bu süreçte. Korkmadan bıkmadan usanmadan sizler yerine. 

Ama çoğunuzu göremedik, izlemekle yetindiniz süreci. Yalan dolan bilirkişi raporları ortalarda gezerken, bilimsel açıklamalardan uzaktınız, yoktunuz ortalarda…

***

Yoktunuz 

Barolar, sizleri suçluyorum. Sadece TBB, İstanbul, Ankara, İzmir baroları vardı. Bu barolar mahkemelere geliyor, mağdurları yalnız bırakmıyorlardı. Bir de, Silivri’de avukatlarımız vardı, “savunma hakkı” diyorlardı, bu hak ellerinden alınınca da “Cüppelerini sıraların üstüne bırakıp” duruşmalara girmiyorlardı. Haklarında davalar, soruşturma üstüne soruşturma açılıyordu. Peki, Anadolu baroları, siz neredeydiniz? Yoktunuz, sesiniz çıkmıyordu.

***

Sanatçılar, sizleri de suçluyorum. Merhum Tarık Akan 12 Eylül darbesinde işkence görüp askerden çok çekmemiş miydi? Ama Silivri tel örgüleri yıkılırken en öndeydi. Örneğin ya da bir Levent Kırca, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Müjdat Gezen. Bizlere yapılan haksızlıkları, hukuksuzları oynuyorlardı tiyatrolarında. Sanatçı yaşanan haksızlığa sessiz kalabilir miydi? Ama sizler, büyük çoğunluk sessizdiniz. Açılım falan derken “Akildiniz” de bu süreçte aklınızı kullanamıyor muydunuz? Hiç sesiniz çıkmadı. 

Albayımızın yazısının tamamı şurada- tıklayınız: http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1485389/Emile_Zola_gibi_sucluyorum_.html

 

 

Yazar

MDM

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar