Yükleniyor...
Köy dedin mi süt, tavuk, yumurta akla gelir. Ben garip çok hayvan güttüm mesela. Yayık sesiyle uyanırdık yazları. Ekmeğimizin katığıydı süt ve sütten mamul ürünler. Bilmece hatırlarım bir de o günlerden; “Bir musluğum(Çeşmem ya da) var, dokuz türlü akar” Bil bakalım bu nedir?
“Musluk” ineğin memesi.
Dokuz türlüsü de, Süt, yağ, kaymak, yoğurt, ayran, peynir, lor, çökelek. Biri eksiği kalıyor sadece. Siz bulun onu da. Bilmece soruyoruz sonuçta.
Öyle olduğu halde BM yardımı diye “süt tozu”, “un”, “gravür peynir”, dağıtıldı köy okullarına bir dönem. “Bakır kazan”, “ispirto ocağı”, “tel karıştırıcı” birer de bardak verildi yanında, öğrenci başına. Okul müdürleri kıymetli mal statüsünde korudular o demirbaşları yıllar yılı. Soruşturma geçirdiler bir kısmı da, iyi koruyamadılar diye.
Fark var tabi arada bugünküyle. Böyle ambalajlı, çubuklu önümüze konmadı sütümüz. “Kendin pişir kendin iç.” Nöbetçi olurdu 4.5. sınıflardan. Sabah okulu onlar açarlardı. Süt tozu ölçü kabına alınır. Suyla karıştırılır. İspirto ocağı yakılır, kaynatılırdı. Bir gün öncesinden evlere pişmeye gönderilen “pişi”yle de içilirdi, beslenme saatinde. “Tutkal” olarak da kullanırdık sütün tozunu. Dağılan sayfaları yapıştırırdık onunla. Öyle de bir özelliği vardı yani. Süt diye “yutturdular” ama bize. Biz de “yuttuk” . Vebali boyunlarına.
Bir de hatıram var o günlere dair. Nöbetçi olduğumuz gün kapıyı açamamıştık. Öğretmeni uykusundan etmeyelim bu saat diye anahtarın arkasına bir cisim takıp çevirmeyi denemiştik. Kırılıp içinde kalmıştı. Öğretmenin kapısını çalmıştık mecburen. Tek anahtarmış o da. Komşu köy okulundan anahtar getirmeye göndermişti öğretmen bizi. Beklemişlerdi biz gelene kadar öğretmen öğrenciler kapıda. O günün şartlarında basına intikal etmedi tabi Çüngüş Deveboynu köyü okulunun o gün sütsüz kaldığı. Kırk yıldır geçti üzerinden hesap soran yok. Ben de ilk kez dillendiriyorum zaten. Geçmişle “yüzleşme”, “hesaplaşma” süreci yaşıyoruz ya, ola ki dikkate alınır.
***
“Etliyi-sütlüyü” sevene iyi malzeme oldu doğrusu bu “süt” konusu. “Cacığı” çıktığı hatta. Üçüncü haftasına girdik. Soğudu “kesilmeye” yüz tuttu. “Süt hakkı” Yazmasak olmaz “Sütlaç” dedik biz de başlığa”. Bir nedeni daha var bu başlığın. “Küp içindekini sızdırır” En sevdiğim tatlıdır “sütlaç.” Üniversitede okurken arkadaşın annesi gelmişti evimize. Buzdolabında rafların kap kap sütlaçla dolu olduğunu görmüş, anlatır gülerdi rahmetli. İçmeyene “sütlaç” iyi bir alternatif olabilir bize göre. “Süt -ilaç” gibi bir cümle de iyi gider kâsenin üzerine. Tatlıya bağlanmış olur hem süt hazımsızlığı, sütten mütevellit sorunlar bu şekilde. Söylemesi bizden.
Madem bu kez krizimizin konusu süt. “Kriz=fırsat…” “Ayının kırk türküsü varmış. Hepsi de armut üstüne” Bizim ki de eğitim üstüne.
Okul ve öğretmenler için de iyi fırsat olabilir bu “süt hazımsızlığı” Faydalanmak lazım, fırsattan onu ganimet bilip. “Fırsat eğitimi” diye bir şey var sonuçta eğitim lügatinde.
Basit tanımla “ilginin yoğunlaştığı konudan başlayarak öğrenmeye kapı aralamak”
Buyurun sınıfa sokalım sizi az da.
“Süt” olsun “fırsat ünitemizin” adı da.
Matematikten başlayalım.
Hesap yanlışımız çok milletçe.
Kuvvetlendirmek lazım o yönümüzü.
-81 ilimizin 23’ünden zehirlenme haberi geldi. Geriye kaç kaldı?
-Süt içen 7 milyon öğrencinin 1139’u zehirlenirse yüzde kaça tekabül eder?
-Velinin % 20 si süt içme muvaffakiyetin geri aldı. Geriye kaç kaldı? v.s.
Coğrafyadan;
Süt zehirlenmelerinin bölgelere göre dağılımını grafikle gösteriniz.
Tarihten;
-En son dağıtım ve zehirlenme vakaları hangi tarihte ve hangi hükümet döneminde yaşandı?
-Adı süt ile anılan imamımız kimdir?
Türkçeden;
Süt üstüne atasözlerinden bir demet;
Biri daha var ki ata diyarı Türkmenistan’da kalmış. Ülkemizi ziyarete gelen Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli BERDİMUHAMEDOV’dan duyduk onu da.
Tarasan ata yurdu, neler çıkar daha da.
Yoğurda geçebiliriz oradan. Sütten mamul, mucidi de biz Türkler, sonuçta.
Yağı, kaymağı, çökeleği, loru, peyniri var daha bunun.Biz bu kadarıyla yetinelim.
Teknoloji Tasarım:
“Tekeden süt nasıl çıkarılır” üstüne kafa yorulabilir mesela bu konunun.
Resimden:
Neyi resmedersiz? diye düşünürsek ayıp olur doğrusu. Sağımından dağıtımına kadar tabloluk görüntüler ne görüntüler yer aldı yazılı görsel basınımızda. Acil servis önleri yeter sırf. Ayılana gazoz, bayılana limon. İstifra edene poşet. Kurun tuvalinizi, resmedin aklınıza geleni. Yaratıcı düşünceye kalmış gerisi.
Müzik’ten Repertuar hazır.
Eminim mırıldanmaya başlamışsınızdır bile. İşte ilk aklımıza gelenler;
Beden Eğitimini unutursak olmaz:
Birinci gelene “akıl küpü, okul sütü”
Yarışları daha iddialı duruma getirebilir bu teşvik.
“Takla” atana bir kâse “sütlaç”.
Devlet büyükleri önünde olursa da iki katı.
Kalan dersler alınmasınlar.
Buraya kadarı işin yarenliği.
Fazlası su katmak olur süte.
Sulandırmayalım o kadar da. Günah artık.
Sadede gelir isek, kimi bu bir dayatma dese de “süt projesi” faydalı. Tıpkı okul kantinlerinde kolalı yiyeceklere kızartmalara, cipsilere yasak getirilirmesi, “adet”le olsa da meyve satışa sunulması gibi.
“Türkün göçü gide gide düzelir.” Her işin ilki, acemiliği olur. Savunma pozisyonu almak gerekmiyor hemen.
Basına yansıdı biz de haberdar olduk. İlk gün Diyarbakır Sivas, Edirne, İstanbul, Adana, Konya, Trabzon, Samsun, Denizli Antalya Burdur’da toplu zehirlenmeler oldu. Öyle değil bu bir süt hazımsızlığı dendi. Birçok ilde dağıtım durduruldu. Bakanlık “konu ile ilgili teknik ve idari inceleme başlatıldığını, ama kampanyanın devam edeceğini” duyurdu. Doğrusunu yaptı. Bir de rakamlar verildi ilk günün bilançosu olarak. Ülke genelinde acil servislere kaldırılan öğrenci sayısı 1193. Hükümet sözcümüz bunun on binde bire tekabül etiğini söyledi. Önemsiz demek istedi yani. Sormak gerekmiyor mu?
Kaçta kaç olursa önemli olurdu acep?
Beş binde bir, binde bir mi mesela? Hani feda edilecek tek fert yoktu eğitimde?.
Yeterli basınımız var. Sütü çocuklara, rakamları da büyüklere yuttururuz dersen yutmazlar. Gerek de yok buna.
Açık dursun süt dosyası.
Aklanacak kısımlar var çünkü.
Kim sütüne su katmış?
Kim sütten çıkmış ak kaşık?
Neden tatile girilen bir dönemde?
Bilmek hakkımız bütün bunları. Bilinsin kimin sütünde arıza. “Süt kemik kardeşiyiz” sonuçta.
Teşhir edilsin hatta dileyeceğiz amma, ibret olur mu? Çok da emin değiliz doğrusu ondan.
“Alışmış kudurmuştan beterdir” demiş atalar. Hikaye katmamıştık işin içine. Bu hikâyemiz de içinde süt geçmeyen bu atasözümüze açılım olsun. Türkçe dersine dâhil etsin öğretmenlerimiz bunu da “fırsat ünitemizin”.
***
“Madho isimli bir Hintli süte su katması ile ünlüymüş. Müşterileri onu Allaha havale etmişler. Yaradan bu duruma kayıtsız kalmamış. Bir ermiş kılığında çıkıp ona süte neden su kattığını sormuş. O da geçim zorluğu içinde olduğunu, yeterli süt bulamadığını söylemiş. Ermiş kendisinden bir dileği olup olmadığını sormuş. O da büyük boy iki güğüm dolusu süt istemiş. İsteği hemen yerine getirilmiş.
Başka da bir isteğinin olup olmadığı sorulunca da Madho düşünmüş.
Büyük boy İki güğüm dolusu da su… demiş.
***
Kaç hikâye çıkar daha böyle “sulandırırsan”. Ekmek çıkmaz ama siyasilere bu işten. Yağ sürülmüş olur belki ekmeklerine biraz o kadar. Kaymağı yiyen olmazlar yine de. Başka Projeler bulmaları lazım, sütten medet ummak yerine. Duamız: Evlat olsun, devlet olsun… Allah her ne verecekse de, temiz süt emmişinden nasip etsin. İmamsa da “Sütçü imam” gibisinden…
Aldırmayın siz konuşulanlara.
“Süt için, sağlık için”
“Süt ilaç”, unutmayın.
Osman ERENALP
ANKARA MAYIS 2012