Yükleniyor...
4 Ağustos 2018
ABD siyasetinin “kovboy” mantığına dayandığı açık. Özü; “güçlüysem haklıyım, o halde istediğimi yaparım”dan ibaret. Yani, adaletin “a”sı, merhametim “m”si, insanlığın”i”si masal… Avrupa’dan gelen göçmenlerin yerlileri yok edip Amerika’ya el koymaları, özellikle Kızılderililerin hikâyesi böyle değil mi?
Sonunda işlem tamamlanıp Kızılderililer müzelik hale getirilince, romanlar yazıp, filmler çevirip, “eskiler kötü işler yapmış, ama biz öyle değiliz. Bakın olanları teşhir ederek günah çıkarıyoruz” derken bile, zeytinyağı gibi üste çıkıp “güçlü ve haklı” olduklarının mesajını veriyorlar.
Onlara göre, silahlı göçmenler “medeniyeti”, tabiatla barışık, insanlık değerlerine bağlı, sözü senet sayılan Kızılderililer “ilkelliği” temsil ediyor. İşte Amerika’ya götürülen “medeniyet” bu!
Dünyayı karıştıran Trump’a kızmakta haklıyız. Ama anlamaya(!) çalışalım, adam kovboy mantığının zirvesini temsil ediyor. Rakiplerini, hasım, hatta düşman gibi görüyor, ölçüsüzce saldırıyor, tehdit ediyor. Bu kışkırtmanın sonunda beklemeye geçiyor. Baktı ki olmuyor, “gel seninle konuşalım” diyerek, gergin olan hasmını rahatlatıp kapana düşürmeye çalışıyor.
Bu taktiğe karşı, sakin ve vakur bir üslupla konuşmak, yerli ve yabancı kamuoyunu daima dikkatte almak, mesafeyi koruyarak (stratejik ortak gibi abartılı ve gerçekle bağdaşmayan ifadelerden kaçınarak) tedbirler geliştirmek gerekir.
Eğer bir ülkede ithalat ile ihracat arasındaki makas yılar itibarıyla sürekli ve artan boyutlarda aleyhte açılıyorsa, bu durumun acilen düzeltilmesi gerekir. Eğer, ham ve yarı mamul malların ithalat değeri, ülke ihracatının tamamından fazla ise ve bu durum artarak devam ediyorsa, alarm zilleri çalıyor demektir. Eğer yerli hammadde kaynakları, girdi maliyetlerinin yüksekliği sebebiyle değerlendirilemiyorsa, dışa bağımlılık kaçınılmaz hale gelir. Eğer, ülke kaynakları üretim yerine, önceliği olmayan alanlara, lükse, gösterişe, israfa ve yolsuzluklara gidiyorsa, o ülke koşar adım iflas yolunda demektir. Aşırı borçlanma çare olamaz. Aksine yeni borçlanmayı, yüksek faizi ve siyasi tavizleri davet eder. Döviz kurunu tetikler ve “şoka” sokar.
Uzmanların tahlillerine göre; “Kur şoku sebebiyle yükselen enflasyon, tüketicilerin alım gücünü etkiler ve ücretler enflasyonun artış hızı oranında yükselmezse tüketime olumsuz yansıyor ve azalan tüketim de şirketlerin işten çıkarma yoluyla maliyet kısmasına neden olabiliyor. Kur şokları ülke içindeki fiyatları iki yönden etkiliyor. Bir para birimi değer yitirdikçe, o ülke için ithalatın maliyeti yükseliyor.
İkinci etki ise şirketlerin kâr marjlarına bağlı olarak yaşanıyor. İthal girdi ile üretilen ürünlerin maliyeti kur şoku nedeniyle yükseldiğinde söz konusu sektördeki rekabetin düzeyine göre şirketler maliyeti tüketiciye yansıtma konumunda kalıyor.
Rekabetin yoğun olduğu sektörlerde şirketler kâr marjlarını düşürerek kur şokunu tüketiciye yansıtmama yoluna giderken, daha az rekabetçi alanlarda para birimindeki değer kaybının maliyeti tüketiciye daha fazla yansıtılabiliyor.
Aynı şekilde ithal girdi mallarının oranının fazla olduğu sektörlerde de kur şoku fiyatlara daha fazla yansıyor.
Bu görüşler açısından Türkiye gerçeğine bakalım.
YILLIK | OCAK-HAZİRAN | |||||||||||
2010 | 2011 | 2012 | 2013 | 2014 | 2015 | 2016 | 2017 | 2017 | 2018 | DEĞ. % | ||
İHRACAT | 113,9 | 134,9 | 152,5 | 151,8 | 157,6 | 143,8 | 142,5 | 157,0 | 77,4 | 82,2 | 6,3 | |
İTHALAT | 185,5 | 240,8 | 236,5 | 251,7 | 242,2 | 207,2 | 198,6 | 233,8 | 108,3 | 123,0 | 13,5 | |
TÜİK’in Dış Ticaret Değerleri (Milyar Dolar)
Tablo incelendiğinde görüleceği gibi dış ticaret değerleri aleyhte seyretmektedir. 2017 ile 2018 (Ocak-Haziran) dönemlerini kıyasladığımızda, dış ticaretin aleyhte sonuç verdiğini görüyoruz. Üzerinde önemle durulması gereken ise, ithalat içindeki ara ve yarı hammadde payının sürekli yükselmesi, sonuçta bütün ihracatın bu kalemi karşılayamaz hale gelmesidir. Bu çok tehlikelidir. Aşağıdaki rakamlar bu gerçeği açıkça göstermektedir.
Ocak-Haziran ihracatımız 82,2 milyar dolar, ithalatımız 123,0 milyar dolar. Açık 40,2 milyar dolar. Böyle giderse, (artması bekleniyor) yıl sonunda açık 80,4 milyar dolar olacak. Daha önemlisi, ithalatımızın (123,0 milyar doların) yüzde 75.8’i (bu oran 2017’nin aynı döneminde yüzde 74,1 idi), 93,2 milyar doların, ara ve ham madde malları teşkil ediyor. Bu kalem, ihracatımızın tamamı olan 80,4 milyar dolardan 12,8 milyar dolar daha fazla. Diğer ifadesiyle bu miktarı iç ihtiyacımız için de tüketiyoruz. Görülüyor ki, tasarrufa ve üretime dayanan acil önlemlere ihtiyaç vardır. Aksi halde, Allah korusun, şoktan ve iflastan kurtulamayız.
Referandumda, “evet deyin ekonomi düzelecek, terör kısa zamanda sona erecek” denildi; aksi oldu. 24 Haziran seçimlerinde aynı vaatler tekrarlandı, dolar şaha kalktı, pahalılık aldı başını gidiyor, halk çaresiz ve panik içinde. Hasılı “lâfla peynir gemisi yürümüyor”, insanlar aldatılıyormuş; bir defa daha denendi.
Dış meseleler; Suriye, Irak, İran, Kıbrıs, Ege, AB, Kırım gibi önemli konular başta, zor durumdayız. Bütün bunlara bakarak, iç çekişmeleri çöpe atıp milli birliğe sarılmanın şart olduğu bir defa daha görüldü. Yoksa…