Yükleniyor...
25.03.2011
Tüsiad, üstüne vazife olmayan işleri maşallah yürütmekte kararlı görünüyor. 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’ndan bu yana yuvarlak masa toplantılarında, Türkiye’nin yönetimini, kimliğini yuvarlaya yuvarlaya uçurumun kenarına getirmeye çalışıyorlar. Şimdi de her fırsatta Türklük konusunu eleştiren akademisyenlerle bir anayasa değerlendirmesi yaptılar. Ben de tabi boş durmayı kendime yediremedim ve bu meseleyi yazılı ve görsel yayın organları aracılığıyla takip ettim. Edindiğim izlenimlere göre de cevap hakkım olduğu özgürlüğüyle kendilerine cevap vermek üzere bu yazıyı sizlere sunma gereği duydum.
Tüsiad Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu ve Tüsiad Başkanı Ümit Boyner’in konuşmaları ve Yuvarlak Masa Toplantıları’ndan çıkan kararlar ışığında durumu değerlendireceğim.
Her iki başkan da Libya, Japonya, genel ekonomik değerlendirmeler ve tarihsel örnekler üzerinde durdu ve yine her ikisi de Anayasal değişiklik için aynı şeyleri söyledi. Burada dikkatimden kaçmayan nokta, konuşmaların, sanki bir elden çıkmış, söylemlerin ve sıralamaların hemen hemen aynı olmuş olması oldu. Tek fark, Yücaoğlu metni kağıttan, Boyner de dijital camdan okudu. Aynı ifadelere, toplantının sonucunda çıkan raporda rastlamak da pek dikkatlerden kaçmıyor. Başbakan’nın da söylemleri ve anayasal değişiklikler üzerindeki çalışmalarda Prof.Dr.Ergun Özbudun’dan aldıkları destek de göz önüne alınınca, bu ifadelerin Ergun Özbuna’a ait olduğu gibi bir çağrışım geliyor insanın aklına. Peki, durum böyle veya değil, bu fikirler nelerdir, nerden geliyor ve Tüsiad’ın Türkçü üyelerinin ve bizim cevabımız ne olmalıdır?
Bu kişiler, mevcut anayasanın baskıcı bir ruhu olduğunu, kendilerinin de çağın ruhuna uygun vizyonu benimsemiş olduklarını söylüyorlar. Demek ki anayasa çağın (küreselleşmenin) ruhuna göre ters bir durum sergilenmesine sebep oluyor. Bu çağın ruhunu, küresel sermayenin ve bu sermayelere ev sahipliği yapan emperyalist devletlerin taşıdığını düşünürsek, bu anayasa değişikliğinin esas kime yarayacağını daha rahat görmüş oluruz.
Boyner, tarihsel deneyimlerinden ve 200 yıllık modernleşme tarihimizden aldıkları tecrübeden bahsediyor. Peki, bu kimin tarihi? Çağın ruhuna uyanların tarihi diye bir tarih yok. TÜSİAD zaten 40 yıl olmuş kurulalı. Burada tarih derken, en uygun şekliyle Türk Milleti’nin tarihi ifadesidir. Bu da dolayısıyla Türk Devleti’nin tarihidir.
Yeni anayasada Türk Milleti ifadesinin kalkmasını istiyorlar. Birey odaklı ayrıcalıklara yer verilmesini istiyorlar. Tabi ki birey özgürlüğü önemlidir ama anayasalar devlete ve en önemlisi devletin sahibi olan milletin değerlerine göre düzenlenir. Millet, sosyolojik olguların en gelişmiş halidir. Bu nedenle de egemenlik millete aittir. Millet, içerisinde bir iki cılız sesin isteklerine göre bütün yaşam değerlerinin değiştirilmesine veya işbilmezler tarafından yeniden düzenlenmesine izin vermez. Buna kastedenler, Türk Milletini ve dolayısıyla Türk Devletini bölmek isteyenlerdir. PKK’nın ve işbirlikçisi BDP’nin de istekleri bu doğrultudadır.
Kendileri farklılıklara haklar verilmesinden bahsederken farklılık diyerek, insanlara öteki, beriki gibi konumlandırmalar yaparak, ayrımcılık yaptıklarının farkında değiller mi? Bireysel özgürlüklerin sınırı yoktur. İnsanların kontrolsüz, yani toplumun düzenini bozacak özgürlüklerini sınırlayan ve buna karşılık yine insanlara bir program içerisinde refah bir yaşam sunan devlet ve bu devletin programını belirleyen ANAYASA vardır ve anayasa toplum içinde oluşmuş tarafların bir sözleşmesi de değildir. Kendileri, aile şirketlerinin anayasasını hazırlanırken, karşılıklı sözleşme esasına göre mi yapıyorlar? Hayır! Tamamen, ailenin kültürel durumu ve şirketlerinin amaçlarına göre hazırladıktan sonra hepsi itaat ediyorlar.
İdeolojik tercihler dayatmayın diyerek Türkçülüğü, herhangi bir tarafçılık ifade eden kavramla kıyaslayamazlar. Bu, yüzyıllar boyunca bir milletin ve onun şerefli medeniyetinin adıdır. Kendi kurumlarının adı da unutulmasın ki TÜRK SANAYİCİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ’dir. Türk kimliğinin ışığıyla, Türk Milletinin sermayesiyle bugünlere gelmiş bir kurumdur. Bunun değerlerinden yararlanıp, bu kimliğin sahibi olan millete nankörlük edemezler.
Lozan’ı çok daha özgürlükçü bir şekilde okuyalım diyorlar. Lozan’ın nasıl imzalandığından ve Lozan’la bir milletin tarihinin nasıl değiştiğinden habersiz, cahilce bir ifade bu. Lozan’dan çıkan sonuç için İngiltere Başbakanı Churchill, “İngiltere’nin tarihinde bundan daha büyük hezimet yoktur. Bundan daha büyük bir başarısızlık olmamıştır…” diyor. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, İsmet Paşa’ya hitaben, “…senden hiç memnun değiliz. Biz ne istersek reddediyorsun. Ne istersek itiraz ediyorsun. Savaş olsa bile sonunda geleceksin önümüzde diz çökeceksin ve ülkenin kalkınması için bizden borç isteyeceksin ve işte o zaman şimdi reddettiğin tavizleri teker teker cebimizden çıkarıp önüne koyacağız.” diyor. Tam burada hakkımız olan soru geliyor, “Tüsiad üyeleri, anayasa değişikliği ve Türk kimliğinin dağıtılmasını isteyerek, İngilizlerin başkanlığındaki emperyalistlerin bu isteklerini mi yerine getirmeye çalışıyorlar?”
Bir de bu işi o kadar çok benimsemişler ki, yeni anayasa yapma heyecanını yitirmiyoruz diyorlar. Hadi bakalım, bu her heyecanlanan yeni anayasa yapacak demektir. Yarın MÜSİAD, ANSİAD, ASİAD, MOBSAD vb. dernekler de heyecanlanırsa hiç şaşırmayalım. Herkes kendi anayasını mı hazırlayacak?
Hazırladıkları raporda egemenliğin sonradan oluşturulmuş bir kuruma devredilmesinden bahsediyorlar. Yani diyorlar ki, bir kadro seçelim, boynumuza da bir ip bağlayalım ve bu kadronun eline verelim. İşte sizin demokrasi ve devlet anlayışınız ne yazık ki budur.
Bir de sanki hükümetle aynı çizgide değillermiş gibi bir imaj çizmek için, yani milleti kandırmak için tutuklanan gazeteci ve yazarların, neden tutuklandıklarını bilmediklerinden ve bundan dolayı da vicdan azabı çektiklerinden bahsediyorlar. Yahu, bu insanlar, anayasayı sizin bu istediğiniz şekilde düzenlenmesin diye, Türk Milleti, Türk Devleti bölünmesin diye mücadele ettikleri için hapse atılıyorlar. Haklarındaki iftiralar, bu sebeple düzenleniyor. Siz de bunu aklınızca bir diplomatik ifadeyle kamufle etmeye çalışıyorsunuz. Biraz kemikli olun.
Şimdi biraz bilgi verelim. Tüsiad’ın ve Ergun Özbudun’un esas fikir babaları Avrupa’dan bu talimatları veriyorlar. Avrupa Birliği’nin çeşitli organları tarafından geliyor esas bu istekler. İşin içinde Amerika da var. Anlayacağınız tam bir Haçlı Seferi. Bu ifadelere, bölücü terörün ülkemiz içindeki faaliyetlerini yürüten İnsan Hakları Derneği’nin hazırlattığı “Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye-Mevzuat Taraması” adlı kitapta da hüvesi hüvesine rastlamak mümkün. Kitabın içindeki diğer yerler de gözönüne alınırsa, hedef, anadoluda Türk hakimiyetini kırmak, hıristiyan ve yahudi odaklı bir egemenlik kurmak, bu yolla da doğunun bütün zenginliklerine sahip olmak. Bu kadar açık.
Almanya devletinin anayasının 16. Maddesinde vatandaşlığı Alman olarak açıklıyor. Fransa anayası ilk başlık olan egemenlik bölümünün 2. Maddesinde dilin Fransızca olduğunu, 3. Maddesinde de Fransız kimliğini anlatıyor. İspanya devleti anayasası 1. Maddede ulusal egemenliğin, İspanyol halkına ait olduğunu söylüyor. Bu devletler, AB’nin köşe taşı diyebileceğimiz devletler. Peki, bunlar kendilerinde bu uygulamaları yaparken, bizim milli devlet yapımıza neden göz dikiyorlar? TÜSİAD’ın başkan ve bu işin mimarı olan üyeleri hariç, diğer üyelerine çağrı yapıyorum. SİZ BU DÜZENLENEN OYUNUN FARKINDA MISINIZ?
Ulu Önder Atatürk diyor ki, “Efendiler ! Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa, genel şerefsizliğin enkazı altında şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olur.” TÜSİAD’ın diğer üyeleri memleketin ve şahıslarının şereflerini düşünüyorlarsa, bunun kurumsal bir çalışma olamayacağına yönelik açıklama yapmalıdırlar ve kurumlarını bu şekilde kullananları TÜSİAD’dan derhal uzaklaştırmalıdırlar.
Allah, Türk Milletini düşmanın bile merdiyle karşılaştırsın.