Yükleniyor...
Aynı dili konuşan toplum, sözcüklerin doğru anlamında buluşmazsa, herkes aynı sözcüğe farklı, hatta kimi zaman tamamen zıt anlamlar yükleyerek düşüncesini ifade etmeye çalışırsa zamanla doğrular yanlış olarak algılanmaya başlar. Kelimeyi kendi anlam bağlamından uzaklaştırıp yanlış bir bağlama dâhil etmek bazen dil bilgisindeki yetersizlikten, bazen de kasıtlı olarak, zihinleri yönlendirmek için yapılabilir.
Kelimenin gerçek anlamı ve algılanan yanlış anlamına verilebilecek örneklerden biri de milliyetçilik ve Türkçülük sözcükleridir. Özellikle kitle iletişim araçlarından yayılan mesajlara bakıldığında bu sözcüklere yüklenen anlamın ve bu anlamdan hareketle zihinlerde oluşan düşünce ve duygu ikliminin giderek olumsuz hale geldiği görülmektedir.
Bir televizyon kanalındaki tartışma programından örnek verirsek farklı ideolojilere sahip kanaat önderi tabir edilen kişilerden biri “Milliyetçilik gibi anlaşılmasın ama ben şu şekilde düşünüyorum” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Sanki milliyetçilik gibi anlaşılmasında bir sorun varmış imasında bulunmuştur. Katılımcının bu ifadesi diğerleri tarafından da son derece normal karşılanmıştır. Farklı dünya görüşlerine sahip bir grup gazeteci-akademisyenden oluşan kişinin buluştuğu ortak payda, milliyetçi olmanın olumsuz bir hal olduğudur. Demek ki hepsinin ön kabullerinde milliyetçi olmak istenilmeyen bir durumdur. TV programı örneğindeki kişilerin ve toplumun bir bölümünün nezdinde milliyetçi, Türkçü olmak giderek aşırılık içeren, hatta şiddete eğilimli davranışlar içeren bir halmiş gibi algılanır hale gelmektedir. Yukarıdaki örnekteki gibi katılımcılar kitle iletişim araçlarında söz aldıkça onları izleyenlerin bir bölümü de bu algıya katılmakta ve bir suskunluk sarmalı oluşarak bu yanlış izlenim giderek büyümektedir.
“Milliyetçilik gibi anlaşılmasın ama…” cümlesinde milliyetçilik kelimesinin yerine sadece olumsuz bir kelime getirilebilir. Örneğin “Yalancılık gibi anlaşılmasın ama” denilebilir, “Kendini beğenmişlik gibi algılanmasın ama..” vb. denilebilir; ancak “Yardımseverlik gibi anlaşılmasın ama”, “Dürüstlük gibi anlaşılmasın ama…” vb. denilemez. Bu cümledeki gizli ön kabul “Milliyetçilik istenilmeyen, olumsuz bir haldir” düşüncesidir. Bu bozuk algı onları TV’den izleyen izleyicilerin, özellikle de çoğu içeriği sorgulamadan benimseyen kitlenin, yetişme çağında olanların bilinçaltına yavaş yavaş yerleşmektedir. Dilin, sözcüklerin kullanımı üzerinden düşünceler şekillenmekte, algılar oluşmaktadır.
Milliyetçiliğin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki tanımına baktığımızda “Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı” ifadesi ile karşılaşılmaktadır. Kelimenin anlamı son derece güzel ve olumludur. Her Türkün olağan olarak sahip olması gereken bir davranışa işaret eder niteliktedir. Tanım son derece açık, sade ve nettir. Millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışında rahatsız olunacak, istenilmeyecek en ufak bir nokta yoktur. Her Japon, her İngiliz, her Alman, her Rus vs. için ve elbette her Türk için kendi milletinin milliyetçiliği en olağan haldir. Uluslararası sahada saygın bir kimlikle, sözü geçen bir konumda var olmak isteyen her millet elbette milleti ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutar. Ülkesinin ve milletinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan vatandaşlardan oluşan bir millet eğitimde, sağlıkta, bilimde, sanatta öncü isimler yetiştirebilir. Aksi halde, yani ülkesinin ve milletinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmayı anormal, aşırı, yanlış bulan vatandaşlardan oluşan bir ülkede herkes “gemisini kurtaran kaptan” anlayışında olacaktır ki bu da uzun vadede yozlaşmaya ve çöküşe götüren bir durumdur.
Atatürk milletinin önüne düşmeseydi umutsuz millet artık sadece kendi bölgesini kurtarabilme mücadelesinde olacak ve tarihin seyri bizim için korkunç bir yöne gidecekti. Ancak hattı müdafaayı değil, sathı müdafaayı esas alan yani bütün vatanın ve milletin çıkarını her şeyin üstünde tutma ülküsü ile hareket eden Ata’nın önderliğinde hür, bağımsız ve onurlu bir ülke var olabilmiştir. Atatürk’ün bütün yaşamı milliyetçiliğin, Türkçülüğün bir destanıdır. Onun önderliğinde harekete geçen milletin mücadelesi de öyledir. Milli Mücadele yıllarını gösteren kayıtlarda gördüğümüz cepheye mermi taşıyan kadının çocuğunun üzerindeki örtüyü mermiler ıslanmasın diye cephane sandıklarının üstüne koyması yurt severliğin ve milliyetçilik duygusunun bir sonucudur. Ait olunan milletin milliyetçiliği o millet için daima bir “olmak veya olmamak” meselesidir. Türk milletinin küllerinden doğuşunu sağlayan doğrudan doğruya milliyetçiliktir, Türk milliyetçiliğidir, Türkçülüktür. Yarının dünyasında var olmasını sağlayacak olan da yine budur. Atatürk’ün şu sözü milliyetçilik kavramını çok net ifade etmektedir:
“Kendinize ait bir buluşun başkaları tarafından kullanılmasından ve mutlu sonuçların isminize değil, bağlı olduğunuz topluma ve millete mal edilmesinden endişeniz olmasın; millet bunun kadrini bilir. Millet sevgisi kadar büyük ödül yoktur. Bağımsızlık Savaşı’nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur, zannederim. Fakat bunlardan hiçbirini kendime mal etmedim; yapılanın hepsi milletin eseridir, dedim. Aranacak olursa, doğrusu da budur. Geçmişte sayısız uygarlık kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu kanıtlamak için, yapmamız gereken şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz; bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. Bilimsel çalışmalar da bunlar arasındadır. Beni seven arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Kendiniz için değil, fakat bağlı olduğunuz millet için elbirliği ile çalışalım; çalışmaların en yükseği budur!”[1]
Türkçülük, milliyetçilik kurucu önderin işaret ettiği, herkesin yönünü bulmak için takip etmesi gereken kutup yıldızıdır. Toplumun belli bir kesiminin, aşırı tavırları olan, şiddete eğilimli bir kesiminin kendine özgü ideolojisi değildir ve öyle algılanmaması gerekir. Aynı şekilde Türk milliyetçiliği içinde yer alan Bozkurt, Ergenekon Destanı, Turan, Kızılelma gibi tarihi simgeler, hedefler ve anlatılar da yine bütün milletin ortak değerleridir.
Milliyetçilik ve/veya Türkçülük hiçbir olumsuz ve kötücül sıfatla bir araya gelmeyecek, gelmemesi gereken kavramlardır. İnsan bedenini koruyan antikorların işlevi ne ise milliyetçiliğin işlevi de ülke ve millet için odur.
Milliyetçilik kavramının kötücül sıfatlarla bir arada kullanılarak zihinlerde yanlış algıların oluşmasının örnekleri pek çoktur. Kelimenin önüne konan “aşırı”, “kaba”, “yıkıcı”, vb. sıfatlar ile kavramın kendisi ait olmadığı bir anlam bulutuna dâhil edilmektedir.
Milliyetçilik gibi sözlük tanımı, gerçek anlamı güzel olan bir kavramı bu ve benzeri sıfatların ardından kullanmak bilinçaltlarında onun iyi olan anlamının haksız yere kötü olan bağlama dâhil olmasına neden olmaktadır. Millet ve ülkesinin çıkarını her şeyin üstünde tutma anlayışının şiddet, yıkıcılık gibi kötücül ve çirkin sıfatlarla ve davranışlarla nasıl bir ilişkisi olabilir? Kötücül sıfatların ve davranışların milliyetçilik kelimesi ile aynı cümlede kullanılmaması gerekir.
Dilin kullanım biçimi ile düşüncenin şekli arasında yakın ilişki vardır. Örneğin sınav notunun 100 olduğunu öğrenen öğrenci “100 aldım” derken notunun 35 olduğunu gören öğrenci “Hoca 35 vermiş” der. Böylece kelimelerin farklı kullanımı üzerinden bir yandan zihnini rahatlatmaya çalışırken bir yandan da çevresinde kendisi hakkında oluşacak “tembel öğrenci” algısını değiştirmeye çalışır. Oysa gerçek tektir: sınav kâğıdındaki bilgi ne ise notu da odur. Milliyetçilik için de gerçek tektir: ülkesinin ve milletinin çıkarını her şeyin üstünde tutmak.
Henüz beyin dalgaları ile anlaşmayı sağlayacak, zihindeki düşünceyi olduğu gibi yansıtacak bir teknoloji bulunmuyor. Düşüncemizi ifade edebilmek için dile muhtacız. Şu halde anlam kaybı ve anlam değişimine uğratmadan düşünceyi aktarabilmemiz için dili doğru kullanmak, sözcüklerin anlamlarını doğru bilmek ve yerinde kullanmak zorundayız. Aksi halde doğru ve güzel olanı yanlış ve çirkin olan halinde algılamak ve algılatmak kaçınılmaz olacaktır.
[1] https://www.atam.gov.tr/duyurular/turk-milletine-inan-guven-saygi
2 Yorum