Öncelikle Kemalizm ve Atatürkçülük arasında ne fark vardır diye soralım. Cevap; hiçbir fark yoktur!
Çünkü Kemalizm’in temel aldığı Mustafa Kemal ile Atatürkçülüğün temel aldığı Atatürk aynı kişilerdir.
Bu iki kavramın farklı dönemlerde ortaya çıkması, farklı anlamları olduğu manasına asla gelmez. Millî mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal ile devrimleri gerçekleştirmiş Atatürk aynı kişilerdir. Millî mücadeleye önderlik ettiği günlerde devrimlerin Mustafa Kemal’in aklında olması, ilerleyen zamanlarda koşulları uygun gördükçe aklındaki devrimleri hayata geçirmesi, daha ilerleyen zamanlarda, 1934’de Atatürk soyadını alarak devrimleri gerçekleştirmiş büyük kişi hâline gelmesi Mustafa Kemal’i ve Atatürk’ü farklı zihniyette kişiler yapmaz.
Örneğin Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık için kurtuluş savaşını başlatması, Atatürk soyadı aldığında tam bağımsızlığa önem vermemesi manasına gelmez. Dolayısıyla Kemalizm ve Atatürkçülük birbirinden farklı kavramlar değildir. Tamamen eş anlamlıdırlar.
Bir kavram veya kişi üzerinden düşünce, söylem ve hareket birliği oluşturmak manası veren yabancı kökenli -izm ve Türkçemizin -cılık, -cilik, -culuk, -cülük ekleri, farklı yazılsalar da aynı manayı verirler. Aynı ekleri kullanarak Atatürk’ün düşünce söylem eylem tarzını ve karşısına çıkan sorunlara yaklaşımını ifade eden Kemalcilik ve Atatürkizm kelimelerini de türetebiliriz. Elde ettiğimiz kelimelerin yazılışları farklı olsalar da aynı anlama gelirler. Ve temeli de onun, bunun, şunun; Kemalizm, Atatürkçülük, Kemalcilik, Atatürkizm yorumları değil, sadece ve sadece Atatürk’ün düşünceleri, söylemleri ve eylemleridir.
Aynı şekilde bir kavramın veya kişinin seveni, destekçisi, feyz alıcısı manası veren yabancı kökenli -ist eki ve türkçemizin -cı, -ci, -cu, -cü ekleri farklı yazılsalar da aynı manayı verirler. Yine aynı ekleri kullanarak, Atatürk’ü seven destekleyen, onun düşünce söylem eylem usullerini örnek alan kişi manasına gelen Kemalist ve Atatürkçü dışında Kemalci ve Atatürkist kelimelerini türetebiliriz. Elde ettiğimiz kelimeler de farklı yazılsalar da aynı anlama gelirler. Ve bir Kemalist ya da Atatürkçü, Kemalci, Atatürkist; onun, bunun, şunun Kemalizm, Atatürkçülük, Kemalcilik, Atatürkizm anlayışını değil, Atatürk’ün düşüncelerini söylemlerini eylemlerini temel alır, örnek alır. Almalıdır da. Aksi hâlde hataya düşebilir. Şüphesiz ki Atatürk’ü nesnel ve tarafsız bir gözle araştıran, üzerine kitaplar makaleler yazan tarihçilerimizin, yazarlarımızın, akademisyenlerimizin fikirleri dikkate alınabilinir. Ama temeli Atatürk olan Kemalizmi veya Atatürkçülüğü bilgisizlik yüzünden yanlış yorumlayanlar, uygulayanlar olabileceği gibi Türkiye’nin kurtarıcı, kurucu lideri ve efsane bir Türk büyüğü olduğu için bu kavramları siyasi, maddi, manevi çıkar sağlamak; yaptıklarını halk gözünde meşrulaştırmak için istismar etmek isteyenlerin de çıkabileceği unutulmamalıdır.
Ve tabii bir de Atatürk’ün yaptıklarını söylediklerini kişiliğini karalamaya olumsuzlamaya çalışmayı âdeta hayat amacı hâline getirmiş olan, yalan söylemekten ve çarpıtmaktan çekinmeyen bir kesim var. Onların zaten tarih öğrenip gelecek adına ders almak, düşünce dünyalarını geliştirmek gibi bir niyetleri yoktur. Böyle kötü niyetli kişilerin Kemalizm ve Atatürkçülük ile alakalı yorumlarını dikkate almak hem yanılgıya hem de zaman kaybına sebep olur. Sadece bu yalanlara inanan, kanan veya aklında soru işaretleri oluşan insanları aydınlatmak adına gerektiğinde cevap vermek, konuya hakim insanların görevidir.
Kemalist kelimesini ilk olarak, İttihatçı liderlerin savaş sonrası yurt dışına kaçmasıyla Osmanlı yönetiminde söz sahibi olan Vahdettin’in teslimiyetçi ve Sevr’e razı politikasına karşı çıkan, Anadolu’da işgal güçlerine karşı silahlı isyan başlatan ve Mustafa Kemal’i kendilerine lider olarak seçen Türkleri ifade etmek için bir İngiliz gazetesinin kullandığı söylenir. Gerçekten böyle olsa bile İngiliz gazetesi büyük bir icat yapmış sayılmaz. Çünkü düşünce, söylem ve hareketleriyle kitleleri etkileyen, kendine has bir fenomen, bir efsane hâline gelen kişilerin destekçilerine bu eki tarih kendiliğinden zaten verir. Demem o ki bu kelimeyi İngiliz gazetesi kullanmasa başkası kullanacaktır. Tekrar altını önemle çizmek isterim ki örnek alınan takip edilen kişiler durduk yere isimlerinin yanına -izm, -ist veya -cılık, -ci gibi ekleri getirmezler. O kişinin sevenleri, örnek alıcıları ve tabi ki kamuoyu ve tarih, bu ekleri kişi hak ediyorsa verir.
Bazı uyanıklar Kemalizm veya aynı manadaki Atatürkçülük diye bir şey olmadığını iddia ederler ve kanıt olarak da Atatürk’ün bu kelimeleri hiç kullanmamasını gösterirler. “Bak Atatürk’ün kendisi Kemalistim Atatürkçüyüm demedi. Öyleyse böyle bir şey yok.” derler. Yahu Atatürk’ün kendisinin bu kelimeleri kullanmasına gerek var mı? Bir kişinin kendi isminin sonuna -izm, -ist ekleyerek “ben kendi düşüncelerimi eylemlerimi severim, desteklerim” manasında kelime telaffuz etmesi tuhaf olmaz mı?
Kadro dergisi, hayattayken Atatürk’ün düşünce söylem ve eylemlerini bütünleştirmek, ideolojik bir kavram hâline getirerek kağıda dökmek için bu kelimeyi kullanmış ve ortaya bir Kemalizm yorumu koymuştu. Ve Atatürk itiraz da etmemişti. Ama Atatürk’ün kendisinin bizzat çıkıp “Ben Kemalistim, Atatürkçüyüm veya Kemalizm’i, Atatürkçülüğü savunurum.” demesi gereksiz ve manasız olurdu. Bu ifadeleri tarih ve kamuoyu zamanla vermiş ve bu kavramlar yerleşmiştir. Çünkü Atatürk bağımsızlık için emperyalizme karşı verdiği ölümüne mücadeleyle, cehalete çağ dışılığa karşı gerçekleştirdiği devrimlerle, saltanat despotizmine karşı millî egemenliği hâkim kılmasıyla ve de genel eylem söylemleriyle Kemalizm veya Atatürkçülük kavramlarının ortaya çıkmasını hak etmiştir .
Zaten tarihte isminin sonuna ek getirilerek bir düşünce ve hareket usulü oluşturulan kişilerin hiçbiri bu kelimeleri bizzat kullanmamıştır, hatta kullanılması için özel bir gayret bile göstermemiştir. Örneğin Karl Marks karşılaştığı kişilere “Selam dostlar. Ben Karl Marks. Ve tabi ki Marksistim. Marksizm çok iyidir.” dememiştir. Yazdığı kitap ilk başlarda fazla dikkat çekmeyen Marks’ın adı zamanla duyulmuştur ve kitabın etkisi artınca ortaya Marksizm denen kavram çıkmıştır.
Lenin hiçbir zaman “Ben Vladimir İlyiç Ulyanov. Kısaca Lenin diyebilirsiniz ve tabi ki de Leninistim. Hepiniz savunun Leninizm’i, Leninist olun.” dememiştir. Hatta Lenin hayattayken Leninizm tabiri sıkça kullanılan bir kelime dahi değildir. Marksizmi uygulamaya koyarken kendine has bir sosyalizm ve devrimcilik anlayışı ortaya koyan Lenin’in yaptıkları ve söyledikleri zamanla Leninizm kavramını ortaya çıkarmıştır.
Günümüzden örnek verirsek, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin “Ben Putinistim. Putinizm bir numaradır.” demez. Demesine de gerek yoktur. Ama ileride Putin’in sermayeyi kontrol altına alan otoriter rejimine Putinizm, bu ilkeyi benimseyenlere Putinist denmesi çok olasıdır.
Bir de direk olarak Atatürk’ü eleştirmek yerine Kemalizm veya Atatürkçülük kavramlarını eleştiren, hatta hiç utanmadan Türkiye’de olan her türlü olumsuzluğun sebebi olarak göstermeye gayret ederek bu kavramları nafile bir çabayla olumsuzlamaya çalışanlar var. “Ben Atatürkçüyüm ama Kemalizm’e karşıyım, çünkü Kemalizm, askeri vesayetçiliktir, darbeciliktir” gibi daha da saçma görüşler ortaya koyanlar da yok değil. Bu düşünce şuna benzer. “Atatürk ilkelerini desteklerim ama Mustafa Kemal’in ilkelerine karşıyım” Yahu ikisi aynı kişiler!
Hepsinin taktikleri de aynı. Kemalizmin veya Atatürkçülüğün bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılmış yanlış yorumlarını, uygulamalarını temel alarak bu kavramları eleştirmek, hatta yerden yere vurmak. Yani Kemalizmin, Atatürkçülüğün tek referansı Atatürk’ü görmezden gelerek herhangi bir kişinin ya da grubun Kemalizm Atatürkçülük adına söylediklerini yaptıklarını dikkate alarak saldırıya geçmek. Yahu bir kavramın, temel alınması gereken esası dururken, kötü bir taklidini uygulamasını veya kişisel bir yorumunu temel alarak o kavramı değerlendirmek doğru mu? Mantıklı mı? Adil mi? Bilmem kimin Atatürkçülük veya Kemalizm anlayışı, uygulaması yerine, Atatürk’ün yaptıklarını veya söylediklerini temel alarak eleştirsenize Kemalizmi, Atatürkçülüğü! Ne o? İşinize gelmedi mi?
Ben şimdi insan sağlığı için faydalı ve doğal bir gıda olan balı yok sayarak sadece glikoz şuruplu sahte balı dikkate alsam ve “Bal kötüdür, sağlıksızdır. Aman yemeyin!” desem doğru bir yargı olur mu? Ya da diploması olmadan, mesleğinde yeterli yetkinlik kazanmadan doktorluk yapan bir kişiyi temel alarak doktorları veya tıp ilmini eleştirsem, “aman doktorlar çok kötü, uzak durun” desem doğru olur mu?
Çok uluslu din tarım devleti Osmanlı’nın küllerinden laik demokratik ulus devlet Türkiye’nin kurulmasına liderlik eden Atatürk’ün yaptıklarını, Türk milletinin Atatürk’e sevgisini hazmedemeyen, Türk devrimini dine karşı yapılmış olarak gören, göstermeye çalışan ve bu yüzden minnet duyması gereken Atatürk’e histerik bir nefret duyan siyasal İslamcılar, tarikatçılar ve yol arkadaşları sahte liberaller, işte yukarıda anlattığım usülle Atatürk’e saldırmaktadır. Yani Kemalizmi, Atatürkçülüğü kafalarına göre tanımlayarak, tanımlarken de Atatürk yerine kafalarına göre seçtikleri birilerinin söylemlerini eylemlerini referans alarak, kendilerince olumsuzlamaya çalışırlar. Ya da faşizmle, militarizmle darbecilikle veya nabza göre şerbet vererek insanların gözünde olumsuz algı yaratan herhangi bir ideolojiyle kavramla ilişkilendirirler.
Örneğin zamanında biri veya birileri darbe yapmışsa veya darbe girişiminde bulunmuşsa ve de bunu Atatürk ilke ve devrimlerini savunmak için yaptığı iddiasındaysa, dinci gerici takımı ve destekçileri liberal tayfa koro hâlinde bunu şöyle yorumlar. “Kemalizm darbeciliktir. Askerî vesayetçiliktir. Militarizmdir.”
Şurası bir gerçektir ki Türkiye’mizde din ile beraber Atatürk en çok istismar edilen, temelinden koparılan veya yanlış anlaşılan kavram olmuştur.
Atatürkçülük adına;
Atatürk’ün temel ilkelerinden Türk milliyetçiliğini unutan, unutturmaya çalışan mı dersiniz…
Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesine ters şekilde Türkiye’nin NATO’YA sokulmasına, NATO’NUN esiri hâline gelmesine ses çıkarmayan, yetmezmiş gibi ülkeyi Avrupa Birliği’ne sokmaya çalışan, Avrupa ülkelerine göre koşulları farklı olan Türkiye’ye AB yasalarının uygulamalarının dayatılmasına boyun eğen mi dersiniz…
Türklerin tarihini, kültürünü, uygarlığa katkılarını ortaya çıkarmak için büyük gayret gösteren Atatürk’ün millî eğitimi savunduğu gün gibi ortadayken Atatürkçülük adına Türk çocuklarına Türklerin tarihini medeniyetini yok sayan batı merkezli tarihi öğretenler mi dersiniz…
Eğitim ve bilim dilini Türkçe yerine koloniler gibi İngilizce’ye çevirip tıp, mühendislik fakültelerinde dahi İngilizce eğitim verilmesini sağlayan, bunu da Atatürkçülük, ilericilik adına yapan, Türkçe eğitimi savunanları gericilikle suçlayan mı dersiniz…
Atatürk’ün göz bebeği Türk Tarih Kurumu’nun özerkliğine son veren, kapanan medreselerin devamı imam-hatipleri yaygınlaştıran, bu okullara kız öğrenci alan, sözde Atatürkçülük adına ihtilal yaptıktan sonra siyasal İslamcılığa, tarikatçılığa yol veren mi dersiniz…
Atatürkçülüğü, laikliği savunma adına başörtüsü karşıtlığı yapan mı dersiniz…
Atatürkçüyüm deyip de yerli malına âdeta ambargo uygulayan, hatta daha pahalı ve aynı kalitede olsa bile ithal malı tercih eden mi dersiniz…
Atatürk’ün yerli malı hassasiyetini en iyi anlatan olay, büyük önderin Türkiye’de dokuma sanayisi geliştikten sonra ithal kumaştan dikilen takım elbiselerinin tamamını yaktırmak istemesidir. Yanındakilerin ricalarıyla gardrobunun tamamını ateşe vermek yerine arkadaşlarına dağıtmıştır ulu önder. Ve giysilerini yerli kumaştan diktirmiştir. Tabi ki isteyen istediği ürünü tercih edebilir. Ama her tür tüketim malında yerlisi varken yabancısını alıyorsan ortalıkta Atatürkçüyüm diye dolaşmayacaksın arkadaş. Eğer sözde değil özde Atatürkçüysen de yerli malını tercih edeceksin. Yüzde yüz yerli malı yoksa da yüzde ellisini ya da mümkün olan en yerlisini alacaksın. Hatta daha pahalı olsa bile gidip yerlisini tercih edeceksin. Bizim bazı sözde Atatürkçüler ise aynı özelliklere sahip olup daha ucuz olsa bile yerli malını almazlar.
NATO- AB ve Türkçe eğitim meselelerini açmakta fayda var. Çünkü bu konular önemli ve kişinin Atatürkçülüğü veya Kemalistliği konusunda oldukça belirleyici. Atatürk, hayatının pek çok döneminde yaptığı konuşmalarda ve de Nutuk’ta askerî, siyasi, ekonomik, kültürel ve her alanda tam bağımsızlığın önemini defalarca vurgulamıştır. Emperyalist batı ülkelerinin sadece siyasi, ekonomik veya askerî gücüne karşı değil, eğitimde, bilimde ve özellikle tarihçilikte mutlak batı üstünlüğüne dayanan sistematik politikalarına karşı da mücadele etmiştir Atatürk. Ama göründüğü kadarıyla Atatürk’ün tüm bu gayreti, Türkiye’nin kaderinde söz sahibi olanlar üzerinde pek de etkili olmamıştır.
1950 sonrası başlayan karşı devrim bile beklenmeden İkinci Dünya Savaşı sonrası, ABD’nin komünizmle mücadele ideolojisinin etkisi altına girilmesiyle, Marshall yardımının ve koşullarının kabul edilmesiyle Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesi örselenmeye başlamıştır. Bu teslimiyetçi politikalar sadece millî savunma sanayimize ve ekonomimize ağır hasar vermekle kalmamış, millî eğitimimizi de etkilemiştir. İkinci dünya savaşından sonra emperyalizmin başat ülkesi görevini İngiltere’den devralan ABD, batı üstünlüğüne dayalı ırkçı politikalarının kültürel ve fikrî altyapısını etki alanına giren ülkelerin eğitim sistemine müdahale ederek desteklemiş, millî eğitimimizin rotasını çizen komisyonlarda çoğunluğu ele geçirmiş, bağımsızlığımıza ağır darbelerden biri daha inmiştir. Türklerin görkemli tarihini ve medeniyete olan katkılarını batıdan daha bilimsel yollarla açıklayan Türk Tarih Tezinin, Atatürk’ün ölümünden hemen sonra rafa kalkması yetmemiş olacak ki millî eğitimin yönetimi bütünüyle batı emperyalizmine teslim edilmiştir.
Pek çoğu Rockofeller burslarıyla eğitim gören bazı sözde aydınlarımızın, insanlığın medeniyet kurma adına tüm kazanımlarını sözde Yunan mucizesine bağlayan batı tarihçiliğini sorgusuz sualsiz kabul ederken Türk Tarih tezini ciddiye bile almamaları, uğradıkları zihin işgalinin ve aşağılık kompleksinin sonucudur şüphesiz.
Birileri de kalkıp “80 yıldır Kemalizm’den hayır görmedik, yaşasın siyasal İslamcılar” diyebilmiştir. Yahu Türkiye’yi ABD yörüngesine sokan, Atatürk’ün hazırlanmasına bizzat katıldığı tarih kitaplarını eğitim müfredatından kaldırıp batı merkezli tarih anlayışını başlatan, NATO’ya girilmesine muhalefet etmeyen İnönü Kemalist mi? İnönü’nün ülkeye büyük hizmetleri olmuştur. O ayrıdır. Ama İnönü, Atatürk’ü yeterince anlamamıştır.
Türkiye’yi NATO’ya sokarak ABD’nin ileri karakolu hâline getiren, bağımsızlığımızın içini boşaltan Menderes’in nesi Kemalist? Ya da ilerleyen yıllarda Türkiye’nin siyasetinde söz sahibi olan Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan, Evren’den hangisi Kemalist de 80 yıllık Kemalizmden bahsediyorsunuz? Kemalizm 1919’le 1938 arasıdır. Nokta.
“NATO’ya girmeseydik komünist olacaktık, Sovyetler Birliği’nin işgaline uğrayacaktık.” diyenler bilmeli ki, varlığımız NATO’ya bağlıysa biz zaten bitmişiz. NATO’ya girmemiş olsaydık, emperyalizmin hedefi olan tüm mazlum milletlere örnek olacak bir kurtuluş savaşıyla kurduğumuz devletimizin tüm dünyada kazandığı itibara yakışacak şekilde tam bağımsız olacaktık ve insanlık Türklük onuruna yaraşır, tarafsız, bağımsız bir dış politikamız olacaktı. ABD’nin hurda askerî uçaklarını bedava almak için yerli uçak üretmekten vazgeçmeyecektik. Emperyalist ülkelerin Cezayir, Irak ve Suriye’deki katliam ve soykırımlarına iş birlikçilik yapmamış olacaktık.
Nihal Atsız’ın savaşın bir ülkenin halkını dinamik tutacağına dair öngörüsünü abartılı bulsam da tehdit altında olmanın ülkeye birlik, motivasyon ve zindelik getireceği aşikardır. Yani bağımsız ama tehdit altında olmak, NATO’ya girerek bağımlı ve güvende hissetmeye yeğdir. NATO’ya girmeseydik ve soğuk savaşta tarafsız kalsaydık belki hem Yunanistan’la olan anlaşmazlıklarda batı blokunu karşımızda bulacaktık, hem de yayılmacı Sovyet ideolojisine karşı başımızın çaresine kendimiz bakacaktık, ama tüm bu tehditler bizi çok daha gayretli azimli ve güçlü yapacaktı. Ve şüphesiz ki Atatürkçülüğe uygun olan tam bağımsızlıktır. NATO’ya bağımlılık değil.
AB meselesi ise artık Kemalizmin, tam bağımsızlığın ötesinde bir ülke onuru meselesi hâline gelmiştir. Yahu adamlar bizi istemiyor. Türkiye’nin nüfusu , bazı önyargılar ve kültürel farklar Avrupalıları korkutuyor. Açık açık Türkiye’nin AB’de yeri olmadığını, müzakerelerin de ucunun açık olduğunu, yani kıyamete kadar sürebileceğini, eşek ölse de ölmese de yazın gelmeyeceğini söylüyorlar. Ab bize dünyanın en faydalı şeyi olsa bile, bu şartlarda AB kapısı önünde beklemenin manası var mı? Türkiye’yi AB’ye sokmak isteyenlerde “almazsanız almayın” diyebilecek kadar onur gurur yok göründüğü kadarıyla. Kimisi de AB’ye girince para gelecek diyor. Ulan ahmak! Oradan buradan gelen sadakalarla mı kalkınacak bu ülke? Ki AB’ye girsek bile kara kaşımız kara gözümüz için kaynak aktarır mı bunlar bize? Elbet bir karşılığı olacaktır. Marshall yardımı karşılıksız mı oldu sanki? Ve bu karşılık çok muhtemel ki tam bağımsızlığımızdan, sınırlarımız içinde tam egemenliğimizden taviz vermeye kadar gidecektir
Tam bağımsızlığın ne olduğunu bilenler AB davet etse bile karşı çıkar AB üyeliğine. Yasalarımızı ekonomimizi tarımımızı hayvancılığımızı AB standartları denen ve millî menfaatlerimizle örtüşmesi, en azından her zaman mümkün olmayan kriterlere uydurmanın, uydurmak zorunda olmanın, tam bağımsızlığımıza uygun olmadığını anlamak için deha olmaya gerek yok. Tabi, esas dikkat çekmek istediğim hem Atatürkçü hem AB’ci olmak gibi bir çelişki içinde olanlar. Atatürk devrimlerinin medeniyetçi çizgisindeki batı etkisinin varlığıyla, bağımsızlığımızı AB’ye teslim etmenin oldukça farklı şeyler olduğu ortadadır. Devrimlerdeki batı etkisinin ardında, en yüksek medeniyet seviyesinin batıda olmasının yattığını hatırlatmakta yarar var. Rus devrimci Petro’nun veya Japon devrimci Meiji’nin kuzeyi güneyi ya da doğuyu değil batıyı referans alması tesadüf değildir. Aklın yolu birdir. Bu akılcılıktır. Yararlıkçılıktır. Atatürk devrimciliğinin temeli de batıcılık değil medeniyetçiliktir. Ve dönemin en yüksek medeniyet seviyesine ulaşan batıdan yararlanmak da akılcı yararlıkçı bir tercihtir.
Osmanlı’da unutulmaya yüz tutmuş Türklük şuurunun en hayati kavramı olan Türk dilini eğitimde bilimde dinde ve her alanda mutlak hakim kılmak için yoğun gayret göstermiştir Atatürk. Millî mücadeleyle kazandığımız tam bağımsızlığımızın Nato’ya girişimizle içinin boşalmasınn en ağır sonuçlarından biri de millî eğitimdeki İngilizce hakimiyetidir. Tabi ki yabancı dil öğretilmesine karşı çıkacak değilim. Mesele tıp, mühendislik gibi kişinin anadilinde bile öğrenmesi, hatta öğretmesi kolay olmayan bilim alanlarında sömürge ülkeleri gibi İngilizce eğitim verme rezaletidir. Atatürkçülüğü bir kenara bırakın, akıl mantık işi değildir yeterli İngilizcesi bile olmayan çocuklarımıza tıp mühendislik eğitimini İngilizce vermek. Bir insan, günlük konuşmalara bile tam olarak hâkim olmadığı bir dilde tıp mühendislik gibi alanları nasıl hakkıyla öğrenebilir? Anadilimiz dururken böyle bir şeye neden gerek duyulur? Bunu yapanlar da Türkiye’de bilim dilini Türkçe yapmak için en büyük gayreti göstermesi gereken sözde Atatürkçülerdir. Bilimsel terimleri Türkçeleştirmek, bilimin her alanında öğrenciler için Türkçe kaynak eserler yayınlamak varken dört kolla İngilizce’ye sarılmak acınası bir durumdur.
Bir de sonu -izm’le biten her felsefeye ideolojiye karşı olduğunu söyleyerek Kemalizm’i karalayanlar var. Efendim bu izmler insanın düşünce dünyasını kısıtlayarak dogmalara sebep oluyormuş. Yahu bakmadan incelemeden, sonu izm’le bitiyor diye karşı çıkmanın kendisi bizzat kısıtlayıcı bir dogma değil midir? Ayrıca Kemalizm, basının kamuoyunun bir yakıştırmasıdır. Atatürk’ün düşünce ve eylem usulünü ifade eden bir kelimedir. Atatürk, eylem ve söylemlerini temel alarak Kemalizm yorumu oluşturmaya çalışanlara ses çıkarmasa da kendisi bizzat değişmez bir Kemalizm öğretisi ortaya koymamıştır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, Benim söylediklerim bilimle çelişirse bilimi tercih ediniz” diyen Atatürk, devrimcilik anlayışının donup kalmasından kaygı duyarak böyle bir şeyi özellikle yapmamıştır. İnsanoğlunun artan bilgi ve deneyimleriyle yeni fikir ve kavramların ortaya çıkacağının farkındadır. Onun fikir dünyası koşulların gerektirebileceği olası yeniliklere her zaman açıktır. Her insan, askeri ve siyasi deha, büyük devrimci Atatürk’ün yaptıklarını ve söylediklerini inceleyerek düşünce dünyasını geliştirebilir. Tarih, büyük bir insanın düşünce ve eylemlerine sonu izm’le biten bir isim verdi diye ;
Emperyalizme karşı verilen kurtuluş ve tam bağımsızlık savaşı, saltanat, saray despotizmine karşı millî egemenliği hâkim kılma davası,
Cehalete gericiliğe karşı akıl ve bilimle verilen aydınlanma ulus bilincine varma mücadelesi,
Yurtta sulh cihanda sulh anlayışı, yanlış veya uzak durulması gereken kavramlar olur mu?
Adına isterseniz Kemalizm isterseniz Atatürkçülük deyin, onu anlamak emek ister. Bir insan düşünün ki Osmanlı imparatorluğunun en zor döneminde dünyaya gelmiş. Dev ülkenin Suriye’sinde, Balkanlarında, Trablusgarp’ında, Doğu Anadolu’sunda ve başkentinde en olaylı zamanlarda asker olarak görev yapmış. Hem iç hem dış gerilimlerin hatta savaşların eksik olmadığı zor koşulları ve bu koşulları yaratan sebepleri yaşayarak gözlemleyerek anlamış. Ve bu arada savaşta ve barışta, her fırsatta okumuş, okumuş, okumuş… Zamanla oluşan deneyimine, görgüsüne ve bilgisine stratejik aklını cesaretini de katmış. Aklındakileri uygulamaya koyacak kadar hayatta kalmasına yardım eden şansının da katkısıyla sayısız ölüm tehlikesini atlatarak hakkında en çok kitap yazılan, en çok konuşulan ve en çok da bilgi kirliliği yaratılan büyük asker, siyaset adamı ve devrimci ortaya çıkmış. Demem o ki Atatürk’ü anlamak kadar hakkıyla eleştirmek de bilgi ve zeka ister.
Türk milletinin en değerli fertleri olan gençlerimizin, kurtarıcı kurucu liderlerini anlamaya, örnek almaya çalışmalarından daha doğal ve doğru bir şey olamaz.
“Kemalistim”
“Atatürkçüyüm”
“Mustafa Kemal’in askeriyim”
sözlerinden rahatsız olan hadsizler..
Türk milliyetçileri de sizden çok rahatsız.
TDT ülkeleri arasında gelecekteki tarım iş birlikleri, gıda güvenliğini ve sürdürülebilirliği merkeze alan, teknoloji ve… Devamını Oku
Türkiye Cumhuriyeti 102 senelik egemenliğini, varlığını, milletiyle beraber geleceğini siyasetin birkaç yıllık yumuşak tahtı, şöhreti… Devamını Oku
İsrail uçaklarına iniş yasağı, yabancı uçakların İsrail’e gitmesinin yasaklanması ve denizcilik ambargosu İsrail’in dış ticaretini,… Devamını Oku
Şayet ülke yönetmek isteyenler, böyle bir göreve talip iseler; buyursunlar, pek şerefli görevlerini ifa etsinler.… Devamını Oku
İsrail'e yönelik uygulanan yaptırımlar, özellikle 2023 Ekim ayında başlayan Gazze Savaşı sonrasında uluslararası alanda önemli… Devamını Oku
Etnik dinlenme sürecinin yarattığı hırslı-enerjik (passioner) insan kaynağı; yüz yıl öncekinden daha güçlü şekilde, milleti… Devamını Oku