Kategoriler: Genel

Altaylardan Saha Yeri’ne (Yakutistan’a): Türk Dünyasının izinde bir kültür yolculuğu

Türk tarihinin en önemli coğrafyalarından biri olan Altaylar ve Saha Yeri/Yakutistan, hem tarih öncesi dönemlerden itibaren insan yaşamına tanıklık etmiş, hem de Türk mitolojisi ve kültürel hafızasının şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Altaylar, Türklerin türeyiş efsanelerine mekân olmuş; Yakutistan ise eski inanç sistemlerini günümüze taşıyan Saha Türklerinin yaşadığı bölge olarak dikkat çekmektedir.

2025 yazında çıktığım bu yolculuk, yalnızca bir seyahat değildi. Bir milletin köklerini, efsanelerini ve kültürel mirasını yerinde görmek, binlerce yıl öncesinden bugüne uzanan bir köprünün üzerinde yürümekti. Yol beni Altayların yemyeşil vadilerinden, SahaYeri/Yakutistan’ın beyaz gecelerine taşıdı. Bu makalede, hem gözlemlerimi hem de bu coğrafyaların bize bıraktığı tarihi ve kültürel izleri paylaşmak istiyorum.

Gezi kapsamında ziyaret ettiğim doğal ve kültürel mekânlar, Türk tarih ve kültüründe önemli yeri olan kurganlar, kaya resimleri, halk inanışları ve çağdaş ritüelleri paylaşacağım sizlerle. Makale ile Altay ve Saha yeri/Yakut coğrafyalarının Türk kültür tarihinde taşıdığı anlamı, hem arkeolojik ve etnografik veriler hem de güncel saha gözlemlerim üzerinden ortaya koymayı amaçlıyorum. Gördüklerim ve bulgular, bu bölgelerin Türklerin kolektif hafızasında “kök ülke” niteliği taşıdığını gösteriyor.

Gezi süresince ziyaret ettiğim mekânlar, Türk kültür tarihi açısından önem arz eden arkeolojik alanlar (Pazırık Kurganları, Kalbaktaş ve Çuyoozı kaya resimleri vb.), halk inanışları (Telengitler, Ergenekon efsanesi) ve çağdaş ritüeller (Isıah Bayramı) makalemin konusu.

Makalede, Türklerin tarihsel hafızasında önemli yer tutan bu bölgelerin, hem somut kültürel miras (kurganlar, balballar, kaya resimleri) hem de somut olmayan kültürel miras (efsaneler, törenler, halk inançları) açısından günümüzdeki yansımalarını ele alacağım.

Bu makale , 18 Haziran – 2 Temmuz 2025 tarihleri arasında Altay Cumhuriyeti ve Yakutistan’da (Saha Yeri) gerçekleştirdiğim kültür gezisinin gözlem notlarına dayanıyor.

Uçak İstanbul havalimanından havalanırken içimde tatlı bir heyecan vardı. Altay Dağları ve Yakutistan… Çocukluğumdan beri kitaplardan, destanlardan tanıdığım topraklara gidiyordum.

Yaklaşık beş buçuk saatlik yolculuktan sonra Rusya’nın Novosibirsk havaalanına vardık.

450 kilometrelik bir kara yolculuğu bizi bekliyordu. Gece boyu yol aldık, sabah olduğunda Altay Cumhuriyeti’nin başkenti Gorno Altay’ın sisli dağlarıyla karşılaştık.

Şehre varır varmaz hayatın yavaş ve sakin ritmini hissettik. Otelde kısa bir dinlenmenin ardından Altay Cumhuriyeti Müzesi’ni gezdik. Rehberimiz Mergen Bey’in ve Katia Hanım’ın anlattıklarıyla taşların, heykellerin dili açıldı sanki.

Müzede gördüğümüz arkeolojik eserler, taş heykeller ve geleneksel eşyalar Altay tarihinin zenginliğini yansıtıyordu.

Yola koyulduk. Yolumuz, “dünyanın en güzel 10 yolu”ndan biri sayılan Novosibirsk–Moğolistan güzergâhındaydı.

Altayların yemyeşil dağları arasında Katun Nehri bize rehberlik etti. 688 kilometrelik bir su yolu, kadın adıyla anılan kudretli bir nehir. Bu nehir, adeta kadın ruhu gibi coşkulu ve zarifti.

Altayların 2 büyük nehri Kadın(Rusçası Kathun) ve Çuy (Rusçası Çuye) nehirlerinin birleştiği yerde durduk. Kadın Nehri 3 Sümer(Rusçası Beluha) dağlarından doğuyor bütün Altayları 688 km geçerek Bisk şehrine kadar akıyor. Çuy Nehri ise 3 Sümer dağlarının arkasındaki dağlardan doğuyor 350 km sonra Kadın Nehri ile birleşiyor.

Bu birleşim noktası yalnızca coğrafi bir kesişme değil; aynı zamanda Türk efsanelerinin ve halk inanışlarının da merkezi. Bu nehirlerin birleşim noktası, rafting sporu için olduğu kadar halk inanışları için de önemli. Burada nehre bırakılan bir çocuğun kurt tarafından kurtarıldığına ve Altay’a on evlatla dönüşüne dair anlatılar, Türk türeyiş destanlarıyla birebir örtüşüyor.

Bizim Türkiye Türklerinin Türeyiş destanı olarak bildiğimiz destana Altay Türkleri Aşina Çocuk destanı diyorlar. Altay Türkleri, destanda geçen Bozkurt’un çocuğu emzirdiği mağaranın Aykulak dağlarında (Rusça Aykulaksi Xrebed) olduğuna inanıyorlar. Rehberimiz Mergen Bey, Aykulak dağlarında bu mağaranın olduğu bölgenin milli park olarak düzenlenecek projenin yakında başlayacağını söyledi.

Sonraki durağımız Onguday bölgesiydi.

Onguday Bölgesi’nde Çuyoozı kaya resimlerini gezdik. Bronz çağında yapılmış olan resimler İskitler, Hunlar ve Göktürklere ait.

Onguday Bölgesi’nde ki Kalbaktaş kaya resimleri ve Runik harfleri ile yazıların yer aldığı kayaları da gezdik. Bölgedeki 5 bin eserden 3720’si okunmuş ve kayıt altına alınmış. Bu yazı ve resimler neolit dönemden başlıyor İskitler, Hunlar ve Göktürkler ile devam ediyor.

Kalbaktaş’ta runik yazılar da gördük. Türk runik harflerinin en erken örnekleriydi bunlar. Bu taşlara kazınan figürler ve harfler, Türklerin tarih sahnesine çıkmadan çok önce de bu topraklarda var olduğunun kanıtıydı.

Onguday bölgesindeki Şırlak Şelalesi’ni de gördük. 1700’lü yıllarda Çin saldırılarında Çin’e esir düşmek istemeyen Altay Türk’ü bir kızın kendisini bu şelaleden attığı söyleniyor. Bu sebeple şelalenin bir diğer adı da ‘Kızın Gözyaşı’. Bu anlatı, Altay halklarının özgürlük ve onur anlayışını yansıtıyor. Her doğa unsurunun bir efsane ile iç içe geçtiğini görmek, Altay mitolojisinin ne kadar zengin olduğunu bir kez daha gösterdi.

Kur Keçu geçitinde Kadın Nehri’nin İlgümen Nehri ile birleştiği noktada mola verdik. Burası Kadın Nehri’nin en çoşkun ve dalgalı olduğu ve rafting severlerin tercih ettiği en zor parkur.

Kur Keçu geçitinden Kurtçegen köyü yakınında Hunlara ait Üzengi Kurganı ve balballarına gittik.

Aktaş bölgesi Kuray köyü yakınındaki Akduru dağları ve Kayzer gölünü ziyaret ettik.. Bir deprem sonucu oluşan göl eşsiz bir manzara oluşturmuş. Göle baktığınızda sanki bir Ebru tuvaliydi. Alttan su kabarcıkları çıktıkça göl yüzeyindeki manzara değişiyor.

Altay Cumhuriyeti gezimizde daha çok Kazak Türklerinin yaşadığı Koşağaç köyünde mola verdik kımız aldık. Kazak Türkleri ile sohbet ettik.

Altay Cumhuriyeti gezimizde bir Türk boyu olan Telengitlerin yaşadığı Moğolistan sınırına 30 km mesafedeki köyleri Kokorö’yü ziyaret ettik, müzelerini gezdik. Kokorö köyüne adım attığımızda adeta tarihin içinde yürürken kendi öz kardeşlerimizle buluşmuş gibiydik. Mars yüzeyine benzeyen kızıl toprakları görünce şaşkınlığımız daha da arttı. Köydeki mezar taşlarını ilk okuyan Türkologların arasında Türk araştırmacılar da vardı. Bu da bize, ilim yoluyla kurulan kültürel köprülerin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

Altay Cumhuriyeti’nde 2.400 Rusya genelinde 15 bin Telengit yaşıyor. Telengitler, hem Altay Türkçesi hem Rusça konuşuyorlar. Telengit köylerinde gözlenen inanç ve ritüeller, eski Türk inanç sisteminin yaşayan örnekleridir.

Soyları yokolma tehlikesi yaşayan Telengitlerin Amerika’da yaşayan Tilingedler ile aynı boydan olduklarını bilim adamları belirtiyorlar.

Aktaş şehrinde Turbazalarda (Türkiye’deki bungalovlara benziyor ama tamamen tahtadan yapılmış) konakladık. Altay dağlarının havasını soluyarak, çağlayarak akan nehrin şarıltısını dinleyerek Kazak Türklerinin yaşadığı Koşağaç köyünden aldığımız kımızları ateş başında içerken yüksek sesle gençken bizi çoşturan marşlarımızı söyledik.

Onguday bölgesindeki son ziyaretimiz İskit döneminden kalma önemli buluntular arasında yer alan İnya köyündeki balballar ile kurganlar idi.

Buradan Ulagan bölgesine geçtik.

Ulagan bölgesindeki Gecülü Göl’e(Yeleli Göl) gittik. Buradaki efsaneye göre de bir çoban atıyla 50 km ötedeki Çarsundugöl’e düşüyor. Atın yelesi ise Gecülü gölden çıkıyor.

Altay Cumhuriyeti’ndeki en önemli geçitlerden birisi Ulagan bölgesinin Keçi Geçidi. Burada durduğumuzda sanki dağlarda bir yerlerden atalarımız bizleri izliyor hissine kapılıyorsunuz.

Altay Cumhuriyeti’ndeki önemli geçitlerden birisi de Ulagan geçidi. Ulağan geçidinin en yüksek yeri kutsal sayılan bir bölge. Altay Türkleri burada dua ediyor, dileklerde bulunuyor, ağaçlara bezler bağlıyor ve taşları üst üste koyuyorlar. Altay Türkleri yüksek yerlerde ruhların yaşadığına inanıyorlar.. Yüksek yerler Gök yüzüne yakın olduğu için kutsal sayılıyor.. Şarkı çalınması, yüksek sesle konuşulması ruhları incitiyor gerekçesiyle yasak. Dilek tutulurken taşların üst üste konulduğunu görünce bizim Anadolu’da kullandığımız ‘ taş taş üstüne koymak’ tabirini buradan taşıdığımıza emin oldum. Ben de sessizce taşlarımı dikerek dileklerimi tuttum.

Altay Cumhuriyeti Ulagan şehrinde yaşayanların %90’ı bir Türk boyu olan Tölöstler, %10’u da Altay Türkleri.

Bir sonraki durağımız Türk kültür tarihini değiştiren Pazırık Kurganı’nın da bulunduğu Ulagan bölgesi Balıktuyul köyüydü. Türk kültür tarihi açısından en önemli duraklardan biridir bu köy.

Bu köyün önemi Altayların en önemli arkeolojik alanlarından biri olan Pazırık Kurganları’nın bulunduğu bölge olmasıdır. Pazırık Kurganları, Altay Türklerinin arkeolojik açıdan en önemli miraslarından biridir.

Balıktuyul Köyü’nde içinde Pazırık’ın da yeraldığı kurganları gezdik. Pazırık kurganlarından çıkarılan halı, araba vb biz Türklerin insanlığa neler kazandırdığımızın örnekleri. 5. kurganda bulunan ünlü Pazırık halısı, dünyanın en eski halısı olarak biliniyor. Kurganlarda at iskeletleri, arabalar, günlük yaşam eşyaları ve mumyalar bulundu. Bu buluntular, İskit-Türk kültürünün zenginliğini ve sanat anlayışını gözler önüne seriyor. Pazırık halısının dokunduğu topraklarda durmak, Türk tarihine dokunmak gibiydi.

 

Nihayet merakla görmek istediğimiz,destanlarını okuduğumuz Altay Cumhuriyeti gezimizin en önemli durağı Katuyaruk geçidine ulaştık. İşte o an, destanların gerçeğe dönüştüğü yerdeydik.

Katuyaruk Geçidi’nden kıvrıla kıvrıla inerken içimizden demir dağların eridiğini hayal ettik.

Altay Türkleri Ergenekondan çıkan Türklerin Çoluşman Vadisini geçerek KatuYaruk’da demir dağı eritip çıktıklarına inanıyorlar.

Araştırmacılar, Ergenekon destanında Türklerin yerleşip çoğaldıkları yerin Kazakistan’ın kuzeyinde ki Katon Karagay’ın karşısındaki Şingiztau dağı olduğu konusunda hemfikirler. Bizim Ergenekon olarak adlandırdığımız bu yerden çıkan Türkler Çoluşman vadisini kullanarak Çin’e gitmek için yola çıkıyorlar. Bir yere gelince vadinin dağ ile kapalı olduğunu görüyorlar. Bir Bozkurt onlara yol gösteriyor. Türkler Bozkurt’un geçtiği dağın demir madeni olduğunu görüyorlar ve demir dağı eriterek kendilerine yol açıyorlar. İşte, demir dağın eritilip geçit yapıldığı Güney Sibirya’da Altay Cumhuriyeti sınırları içindeki Katuyaruk geçidi bir coğrafyanın destanla nasıl bütünleştiğini gösteriyor.

Burada olmak destanlarda okuduğumuz atalarımızın geçtiği yerlerde gezerek, aynı toprağa ayak basmanın verdiği hazzı (aslında yaşanması gerekir) size kelimelerle anlatmaya çalışayım:

Türklerin Ergenekon’dan çıkıp Çoluşman vadisini kullanarak Çin’e ulaştıkları vadide bulunan Çoluşman Nehri’nde yüzdüm.

Atalarımın yüzdüğü, şu içtiği, atlarını suladıkları, yıkandıkları bu nehirde yüzmek, Eğe’de Akdeniz’de yüzmeye benzemiyor.. Burada aldığım haz bambaşka.

Atalarımın geçtiği Çoluşman Vadisi’nde yürümek de bana nasip oldu. Atalarımın ayak seslerini hissederek yürümenin heyecanını size anlatamam.

Çoluşman Vadisi’nde Altay yağmurlarında çimmek, evet o da nasip oldu..

Çoluşman Vadisi’nde atalarımızın binlerce yıl at koşturdukları, dünyaya yayıldıkları topraklarda da nal seslerini duyarak at koşturdum.

Türklerin Ergenekon’dan çıkıp Çoluşman vadisini kullanarak Çin’e ulaştıkları vadide bulunan Çoluşman Nehri’nde akşam kımız içerken, bir yerlerde atalarımın binlerce kilometre uzaklardan gelip kendilerini andığımı görerek benimle gurur duyduklarını hissettim.

Çoluşman Vadisi’nde geceyi geçirdiğimde, bu destanların gerçekliğini adeta ruhumda hissettim.

Çoluşman vadisinde konakladığımız yerden yaklaşık bir buçuk saatlik zor bir taş ve patikadan yürüyerek ulaştığımız Ak Korum vadisindeki Mantar Kayalar’ın görüntüsü de muhteşemdi.

Mantar Kayaları görmek için çıktığımız dağlardan Çoluşman vadisi bir başka güzellikte görünüyor.

Altay Cumhuriyeti kültür gezimizin, Çoluşman Vadisi’nde konakladığımız Turbaza’daki bölümünü Altay’ın meşhur sanatçısı Mergen Teldenov’un Altay müziklerinden örnekler sunduğu bir konser ile noktaladık. Mergen Teldenov biz ziyaretçilerden bir orkestra oluşturdu. Melodiye ayak uydurabildiğimizi sanıyorum.

O gece türkülerle, kımızla ve kardeşlik duygularıyla Katuyaruk’a vedalaştık ve Gorno Altay’a yola çıktık.

Ankara’da tanıştığım, konferanslarını dinlediğim ve tanışma fırsatı bulduğum Filoloğ, Türkolog, Altay halk bilimleri uzmanı Nadezhda Tydykova(Nadya Tıdıkova) ile Altay Cumhuriyeti’nin başkenti Gorni Altay’da tekrar görüştük.

Nadya Hanım Hasta hali ile evden çıkıp bizimle buluştu. Hasta haliyle gelmişti ama gözlerinde Altay sevgisi parlıyordu. Onun “Altay-Rusça sözlüğü”nden, yıllarca yaptığı çalışmalardan bahsettiğini dinlemek, geziye ayrı bir anlam kattı.

Nadya hanıma ve Altay’a veda ederek Güney Sibirya’dan(Altay Cumhuriyeti’nden) 8 saat karayolu, 4 saat uçak yolculuğu ile Kuzey Sibirya’ya (Saha Yeri, Yakutistan) ulaştık.

Kışın eksi 60 Yazın artı 40 derece sıcaklığın yaşandığı Yakuts şehri bizi yağmurla karşıladı. Yakutlar eksi 15’i gördüklerinde yaz geldi diyorlarmış. Bu şehir, kışın dünyanın en soğuk başkentlerinden biri; yazın ise “beyaz geceler” diyarı.

Saha Yeri’nde yaşayanlar ülkelerine, Rusların verdiği isim olan Yakutistan değil Saha Yeri denmesini bizden özellikle istediler.

İlk gün müzelerle başladı: Mücevher Müzesi, Mamut Müzesi, Buz Müzesi…

Dünyanın en önemli koleksiyonlarından birine sahip Mamut müzesinde binlerce yıllık geçmişi, sonsuzluğu gördüm. 50 bin yıllık donmuş mamut, zamanın karşısında insanın küçüklüğünü hissettiriyordu.

Mücevher Müzesi’nde elmasların ışığı göz kamaştırıyordu.

Buz Müzesi’nde de sonsuzluk hissine kapılıyorsunuz. Donmuş tünellerin içinde yürümek, insanın zaman algısını alt üst ediyordu. Buz Müzesi’nde donmuş tünellerde sergilenen heykeller Yakut kültürünü yansıtıyordu.

Saha Yeri-Yakuts’da dünyada devlet müzesi olarak tek olan Komuz Müzesi’ni de gezdik.

Komuz, Kuzey Türklerinin en eski ve en yoğun kullandıkları müzik enstrümanı olarak günümüzde de kullanılıyor.

Ama asıl unutulmaz an, Tarihi 13-14 yüzyıla dayanan Isıah Bayramı’ydı.

Eski Türk inanç sisteminin pek çok unsurlarını günümüzde yaşatan ve Saha Cumhuriyeti olarak bilinen coğrafyada yaşayan Sahalar gerek günlük hayatlarına gerek edebiyat ve sanatlarına gerekse de törenlerine bu inançlarını yansıtıyorlar. Bu bağlamda ele alınabilecek kutlamalardan biri Isıah.

Sahalar, kısrak sütünün bol olduğu, toprağın bereketlenmeye ve yaz gündönümünün başladığı ve en uzun gündüzün yaşandığı 21 Haziran’da Isıah bayramını kutluyorlar. Bayram 2 gün sürüyor.

Türklerin eski inanç sistemini canlı tutan bir gelenek olan Saha Türklerinin en önemli töreni Isıah Bayramı’na biz de denk geldik.

Eski Türk inanç sisteminin günümüze taşınmış hâli olan Isıah Bayramı’nda on binlerce insan beyaz giysiler içinde bir araya geliyor.

Tören alanına girişte ateşin etrafında üç kez dönülüyor, bakır levhalara dokunularak kötü ruhlardan arınılıyor. Bu uygulamalar, eski Türklerde ateş ve madenin kutsal kabul edildiğini gösteriyor.

Törende kötü ruhlardan arınma ritüelleri yapılır, ateşin etrafında dönülür, bakır levhalara dokunulur.

Gece yarısından sonra binlerce kişi gökyüzüne bakarak güneşi karşıladı. Bizde onlara katıldık. 03.00 sularında, gecenin en beyaz anında, sabaha karşı güneş yükselirken hep birlikte ellerini göğe kaldırıp haykırdılar:

“Aykal Uura!”

Yani: Yaşasın, olsun, amin!

Güneşin doğuşunu bir toplulukla birlikte kutsamak, insanın içini dolduran bir deneyimdi.

Yakutların ünlü “Ohuokay” yani Kutsal Halka Dansı’nı da izledik. Binlerce insan el ele vererek büyük bir halka oluşturuyor, şarkılar söylüyorlardı. Biz de onlara katıldık, birlikte dans ettik. Törende kımız içiliyor, dualar ediliyordu. Bunlar bize, Orta Asya bozkır kültürünün hâlâ yaşatıldığını gösterdi.

Yakut Türklerinin en meşhur Kutsal Halka Dansı (Ohuokay) sanatçısı Kuraahay Meheele ile Yakuts’ta Isıah Bayramı’nda karşılaştık.

Törende, Sibirya’nın çok soğuk havasına rağmen Yakut Türklerinin binlerce yıldır sürdürdükleri gelenekleri yerinde, canlı görmenin zevkine ulaştım.

Saha Yeri- Yakutistan’da gece görmedim. Güneş gece 12’de batıyor 02’de doğuyor. En karanlık olduğu zaman Türkiye’de ki akşam gibi.

Saha Yeri-Yakuts kültür gezimizi dünyanın en uzun 10. Irmağı olan Lena Nehri’ni (Yakutça: Өлүөнэ Ölüöne) görerek tamamladık.

Toplam uzunluğu 5.200 km, havzası 2.490.000 km² olan Lena Nehri yılın 7 ayında buzlarla kaplıymış.

Baykal Gölü’nün 20 km batısında, Baykal Dağları’nda 1640 m yüksekte doğan nehir, Yakutsk’u boydan boya geçerek Kuzey Buz Denizi’nin bir parçası olan Laptek Denizi’ne dökülür. Ben o nehrin sessizliğinde bu büyük yolculuğun anlamını düşündüm.

Rehberimiz Nikolai bize Yakutistan’ın şehirlerini sıraladı: elmas başkenti Mirny, kömür diyarı Neryungri, soğuk başkenti Verkhoyansk… Hepsi uçsuz bucaksız Sibirya’nın parçalarıydı.

Altay ve Saha Yeri gezimde beni etkileyen 2 konuyu özellikle paylaşmak istiyorum..

Birincisi 2 ülkenin de tertemiz oluşuydu. Dağlar, ormanlar, nehirler, şehirler tertemizdi. Yerlerde bir tek çöp görmedim, özellikle baktım göremedim. Bu beni büyüledi. Türkiye’yi düşündüğümde kendimden utandım.

İkincisi, Rusya’nın 2 özerk bölgesi olmasına, eğitimlerinin Rusça olmasına rağmen Türkçe’nin Altay ve Saha şivelerini unutmamaları. Rusça başladıkları konuşmalarına ‘kendi dilinizde konuşun’ isteğimize gözlerinin içi gülerek akıcı konuşarak cevap veriyorlardı. Bizim Türk Cumhuriyetlerinde yaşayanlar kendi şivelerinde konuşurken hem zorlanıyorlar hem de araya çokça Rusça kelime karıştırıyorlar ve birkaç cümle sonra Rusçaya dönüyorlardı.

Kendi şivelerine bu kadar hakim olmaları ve rahatça konuşmaları beni çok mutlu etti. Ayrıca Altaylıların konuşmalarının %30’unu Sahaların ise %20’sini rahat anlıyor olmam aynı millete mensup olduğumuzun en belirgin göstergesiydi.

Ayrıca özellikle bizim Türk dizilerinin ta oralarda bile izleniyor olması ,özellikle genç kızların dizilerden örnekler vermesi beni çok da şaşırtmadı.

Altaylar ve Saha Yeri/Yakutistan, Türk tarih ve kültürünün canlı izlerini taşıyan iki coğrafya. Altaylarda kaya resimleri, kurganlar ve destanlar; Yakutistan’da Isıah Bayramı ve beyaz geceler, Türk kültürünün sürekliliğini ortaya koyduğu gibi Türk kültürünün günümüzde de yaşadığının göstergesi.

Yaptığım gezi, bu bölgelerin Türklerin kolektif hafızasında “kök ülke” niteliği taşıdığını bir kez daha göstermesinin yanısıra Türklerin tarihsel sürekliliğini ve kültürel mirasının zenginliğini gözler önüne serdi.

Altaylardan SahaYeri/Yakutistan’a uzanan bu yolculuk, yalnızca coğrafi bir seyahat değil; Türk tarihinin, kültürünün ve inançlarının izini sürmekti. Her kaya resmi, her efsane, her tören bana atalarımın sesini duyurdu.

Bu yolculuk yalnızca bir gezi değil; köklerimize, destanlarımıza, ortak hafızamıza yapılan bir yolculuktu. Ve ben, binlerce yıl sonra o izleri takip ederek atalarımın yolunda yürüdüm.

Bugün Altay köylerinde, SahaYeri/Yakutistan’ın tören alanlarında gördüğüm şey şuydu:

Türk kimliği yalnızca bir tarih kitabında değil, hâlâ yaşayan, nefes alan bir gerçektir.

Her durakta taşlara kazınmış bir yazı, bir efsane, bir türkü bize aynı şeyi söylüyordu:

“Biz buradaydık… Ve siz hâlâ buradasınız.”

 

 

Ali Doğan

Yorumları Göster

  • Ali Bey, yaptığımız yolculuğu bize tekrar yaşattınız yazdığınız güzel yazınız ile. Beni tekrar Altay’a ve Saha yerine(Yakutsk) geri götürdünüz çok teşekkür ederim. Ellerinize sağlık. Tekrar teşekkür ederiz bu güzel makaleyi yazdığınız için.

  • Sevgili Ali abim
    Sizin gibi değerli ve birikimli insanlar ile bu geziler bir başka güzel ve kıymetli. Daha nice birlikte güzel geziler diliyorum.

Yazar:
Ali Doğan

Son Yazılar

Cemiyetin kaosu: Milliyetçi aydın

Aydının, aydınlığı zor zamanda belli olur. Özgürlüğün kısıtlandığı bir ortamda haysiyetli duruşunu bozanlar olduğu gibi… Devamını Oku

28.10.2025

Türk tarihinde bir ilk: Türk Devletleri Teşkilatı

Türkler binlerce yıllık tarihlerinde ilk defa gönüllü olarak ortak Türk kimliği altında bir araya gelmişlerdir.… Devamını Oku

26.10.2025

Kıbrıs sorunu için doğal çözüm

Kıbrıs sorununa çözüm arayışı, hem Kıbrıs sorunundaki, hem Ada’daki olgulardan ve gerçeklerden hareket edilerek yapılmalıdır. Devamını Oku

24.10.2025

İsrail’in Stratejik Gerçekliği: Yayılmacı Politika, Hukuksuzluk ve Emelleri İçin Filistin’in Kullanılması

Devlet Planlama Teşkilâtı uzmanlarından ve Denizcilik Emekli Müsteşarı Sayın Dr. Mustafa Korçak'ın hazırladığı "İsrail'in Stratejik… Devamını Oku

20.10.2025

Geleceğin matematiksel modellemesi: İstatistik

İstatistiğin, bilimin hemen her sahasıyla ilişkili olması, onu gereksiz bir bilim dalı yapmaz. Aksine, her… Devamını Oku

20.10.2025

Nedir bu “Terörsüz(!) Türkiye”?

Bin yıllık Türk düşmanlığı tutkusuyla yetişen Batılı ülke yöneticileri, başından beri örtülü destekledikleri PKK ve… Devamını Oku

16.10.2025