Yükleniyor...
26 Ağustos, tarihimizde iki önemli olayın yıldönümü olması bakımından müstesna bir yere sahiptir. 1071’de Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’nun bir Türk vatanı olmasının önü açılmış, 1922’de de Büyük Taarruz’un başlamasıyla Anadolu’nun ilelebet Türk vatanı kalacağı dünyaya ilan edilmiştir. Bu sebeple her yıl 26 Ağustos, yurdumuzda büyük coşkuyla kutlanmaktadır.
Anadolu’yu yurt yapan ve onu koruyan zaferler günlük siyasete konu olamaz. Onları kutlamak hem geçmişimiz hem de geleceğimiz için şarttır. Onlar, herhangi bir partiyi değil, ezelden ebede giden milletinizin yüceliğini temsil eder.
Uzun yıllardır iktidarda bulunan Cumhurbaşkanı ve AKP, millî birlik ve beraberlik coşkusuyla geçmesi gereken ulusal bayramları her seferinde yeterli önemi vermeden ve tartışma yaratacak cümlelerle anmaktadır. Bu da millî birliğimize büyük zarar vermektedir. Bu yılki Malazgirt Zaferi’mizin kutlama törenlerinde de Cumhurbaşkanı, aynı şekilde davranmıştır. Yaptığı konuşmasında kullandığı ifadeler aynı zamanda tarihî gerçeklere de uymamaktadır.
Tarihî gerçekler bütün açıklığıyla ortadadır ve Malazgirt Zaferi’ne Türk’ün dışında ortaklar bulmaya çalışmak beyhude bir çabadır. Eğer Zafere ortak aranıyorsa, onlar, sadece Doğu Roma ordusunda paralı asker olan Türklerdir. Son zamanlarda iktidar cenahı tarafından ısıtılan “yeni anayasa” söylemiyle birlikte düşünüldüğünde, Cumhurbaşkanının sözlerinin iktidarın “menzil”ine yönelik yeni bir hamle olduğu aşikardır.
Malazgirt Zaferi öncesinde Anadolu’ya başlayan Türk göçüyle Anadolu’nun Türkleşmesi sağlanmıştır. Bugün ise demografik yapı kendi elimizle değiştirilmektedir. Ülkemizin sınırlarını yabancılara ve yabancı kaçaklara sonuna kadar açan Cumhurbaşkanı, Malazgirt Zaferi’yle ilgili sözleriyle de “Türk’süz Türkiye” hedefleyenleri sevindirmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamı, ideolojik menzillere ulaşma amacıyla milletin birliğine zarar verme makamı değildir.
Malazgirt Zaferi, Türk’ün zaferidir!
Ne mutlu Türküm diyene!