Yükleniyor...
Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun kuruluşu, Orta Asya kazanında köpüren, taşan Türk Medeniyeti’nin, siyasi sonucudur. Dokuzuncu yüzyıldan beri İslâmiyet’in getirdiği yeni ruhla yeni bir siyasi düzeni göğüslüyen bu medeniyet, selini İran’a yaymış; tekke ve zaviyelerde dışın kabuğunu nakışlamakla zaman öldüren can çekişen Arab’ı sindirmiş; kokuşmuş bir dünya görüşünün içinde bulunan mağrur Bizans kartalı ile karşı karşıya gelmiştir. 26 Ağustos 1071 sabahı Malazgirt’te çarpışan ordularını; -kılıç, kargı ve topuz zorunu- biri can çekişen, diğeri Roma’nın paslı ufuklarını nuru ile dolduran iki düşman medeniyetin uğruna, meydana salmışlardır. Malazgirt tarih sahnesinde, hak ve bâtılın vuruştukları nadir meydanlarından biridir.
Romen Diyojen, tarihi bir determinizmin peşinen mağlup ettiği bir kumandandır. İkiyüz seksen bin kişilik ordusu, ne kadar güçlü ve kalabalık olursa olsun, bayrağını taşıdığı Roma medeniyeti sönmüştür. Bizans ordusunun doğuya bu son akışından çok önce, Romus-Romülüs efsanesi unutulmuş; Akropol, sevimsiz bir virane haline gelmiş; hıristiyanlığı heyecanla yaymaya çalışan havari ruhu, yerini işret, şehvet ve altın hırsına bırakmıştır. Uçsuz bucaksız Doğu Roma İmparatorluğu, ruhsuz idealsiz ve gayesizlik içinde iğretidir. Roma’nın büyüklüğüne inanarak Ağrı dağının eteğine kadar durmadan at koparan Lejyonların bıraktığı miras üzerine, loş meyhanelerde barbut atılmaktadır. Bu ihtişamın aldatıcı görünüşü Malazgirt ovasında şahlanmış; Türk medeniyetinin kılıçlı imanı önünde, en öldürücü darbeyi yemiştir.
Alp Arslan yalnız harp meydanında kumandandır.
Çağrı beyin oğlu asker olmaktan önce devlet adamıdır, kıl payı yanılmadan asrın kuvvet dengesini hesaplamış tır. Miğferli ordularını Turan’ın İran’ın hudutları boyunca akına gönderdiği günlerden çok önce kendisinden Önce büyük YESEVÎ’nin emrine uyarak batıya, Anadolu’ya yönelen büyük mürşidlerin canlandırdıkları alevi söndürmemiş, Anadolu sarıklı orduların devamlı istilâsı altında tutulmuştur. Her büyük statej gibi Büyük Selçukluların en güçlü anı ile Bizans’ın en zayıf anını inceden inceye hesaplıyarak 26 Ağustos sabahını beklemiştir. Savaşa girmeden atının kuyruğunu bağlarken, beyaz kaftanı İçinde şehit olursa ruhunu vatan kuran bir savaşta teslim etmeye hazırlanmıştır. Ön saflarda Bizans şövalyelerinin zırhlarını parçalayan koç oğlanların naralarında yeni ve ebedi bir vatanın şaşaasını duymuştur.
Tarihin her zaman geçerli, mutlak kanunları vardır. Bunlardan birisi “Devletin kuruldukları ruha” bağlı kalmaya mahkûm oluşlarıdır. DOKUZ YÜZ YIL ÖNCE, MİLLÎ MEDENİYETİMİZİN İMANI İLE TÜRK’E AÇILAN BU VATAN, BU GÜNE KADAR BU İLKEYE BAĞLI KALAN MÜCAHİTLERİN KANI VE KEMİĞİ ÜZERİNDE DURMUŞTUR. 900 YIL ÖNCE KILIÇ, YENİ VATANIN KAPISINI AÇMIŞ; MİLLİYETÇİLİK, TÜRKLÜK RUHU ÖLMÜŞ MEDENİYETLERİN ENKAZINDAN, CİHANGİRÂNE BİR İMPARATORLUK KURMUŞTUR. BU KANUN BUGÜN OLDUĞU KADAR HİÇBİR ZAMAN GEÇERLİ OLMAMIŞTIR.
KAMİL TURAN
DEVLET GAZETESİ * 23 AĞUSTOS 1971 * SAYI: 125 * SAYFA: 10