“Normalleşme” mi dediniz?

Nomalleşme hesap sorularak sağlanır. Kişilerin keyfini etmek için görüşme olmaz. Kavga da etseniz, devlet hayatında birbirinizle görüşeceksiniz, onu bize ilerleme gibi aktarmanız ne kadar vahim bir durumda olduğumuzun göstergesidir. Burada kalınamaz.


Paylaşın:

Siyaset stratejisiz olmaz. Strateji sonuç almak için yapılır. Fakat bu sonucun kişilere veya bir gruba avantaj sağlaması veya şimdi olduğu gibi tek kişinin ağzına bakılır hale gelmesini sağlaması demokrasilerde kabul edilemez. 

İçine düştüğümüz durumu konuşacaksak bu temel meseleyi öncelikle ele almak zorundayız. Bu arızayı normalleştirmek akıl işi değildir. Buradan giderek varılacak iyi sonuç hayal eden hala varsa şaşarım. Böyle bir ihtimal yoktur. Çünkü aklın gereği, makul ve kabul edilmiş ne varsa reddedilerek girilmiş bir ters yoldur.

Bu terslikte düzgünlük aranmaz. Dolayısıyle Erdoğan’ın stratejisi, iyi, doğru ve güzel peşinde bir siyaset değildi. Ne olursa olsun kazanmak üzerine bir siyaset kurgusunda ahlâkı bırakın, hiçbir ölçü ve kural gözetilmez, değerler çiğnenerek gidilir. Siyaseti ve ülkenizi bu duruma düşürmeyeceksiniz. Düşürürseniz, işte şimdi yaşadığımız gibi, muktedirlerin isteğine göre kanunsuz, kuralsız bir hayatınız olur. 

Nasıl normalleşeceğiz?

O halde buradan çıkışın siyaseti Erdoğan’ın yaptığını yapmak olamaz. Yapılanlara devam edilsin ama konuşabilelim demekle yetinmek olmaz. Bundan ibaretse bir aldatmacadır ve sonu bozgunu derinleştirmeye varır. 

Son zamanların yumuşama, normalleşme adı altında girişilen hareketlerinin ne manaya geldiği ve ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. Şayet 22 yıldır yaşananları konuşmayı, anlatmayı baskılayan bir politika getiriyorsa yanlıştır. Çünkü başınıza gelenleri konuşmadan, olanların hesabını tutmadan bir yere varamazsınız. Tarihten biliyoruz, görülmemiş hesaplar toplumu her manada çürütür. Kamunun hukukunu çiğneyenlerin deşifre edilmesi lazımdır. Kurallar ancak bu şekilde korunur.  Yoksa gelenler de bu keyfiliğe rahatlıkla girebilirler. Halk da kendini kurtarmaya bakar. “İhkak-ı hak” dedikleri kendi hakkını kendisi korumaya kalkışma yaygınlaşır. Bugünkü gibi ve –Hak saklasın!- daha beter kaos olur. 

Yağma ve talanın üstü örtülemez. Örtülürse halkın sisteme, devlete kaybolan güveni yeniden oluşturulamaz. Normalleşme hesap verilerek sağlanır. Hesap sorularak sağlanır. Kişilerin keyfini etmek için görüşme olmaz. Kavga da etseniz, devlet hayatında birbirinizle görüşeceksiniz, onu bize ilerleme gibi aktarmanız ne kadar vahim bir durumda olduğumuzun göstergesidir. Burada kalınamaz.

Yenilince değişir gibi görünmek

Erdoğan’ın rakipleriyle görüşmesi için yenilmesinin gerekmesi olacak iş değildir. Yanlış yapmışım, dönüyorum dediğini düşünen yanılır. Dememiştir, demeyecektir. Derse, varlık sebebi ve kurgusu ortadan kalkar. Bunu kabul ederse, kamuoyu baskısı ve adalet terazisinde tartılmaya geçilir ve bulunduğu makamlardan çekilmek zorunda kalır. Bunun mümkün olmayacağı açıksa Erdoğan’ın değişmesi ve normalleşmesi uzak bir ihtimal demek bile iyimser değerlendirmedir. Bu şekilde onu değişmeye zorlayamaz ve memleketi bu darboğazdan kurtarma yolunu –en azından yakın vadede- açamazsınız.

Olanları açık konuşmazsak bir yere varamayız.

Mahalli seçimlerde zafer kazananların kazandıklarının farkında olmayışları, halkın tepkisine inanamayışları önemlidir. Bu şaşkınlık onları başka yanlışlara itiyor. Topun yine kendi sahalarında oynanması için pas veriyorlar. Erdoğan’ın yumuşama, normalleşme kavramlarını kendisi için kurgulamasına yol açtılar. 

Yumuşama adını verdiği nedir bellidir. Benim bu yenilgiyle sertlik yapamayacağım anlaşıldı. Sizin halkın tepkisine göre daha sert tenkit hakkınızı kullanmanız bu durumda kaçınılmaz bir iştir. Bu da beni iyice köşeye sıkıştırır. Bundan kurtulmalıyım. Madem normalleşme dediniz, her şeye rağmen gelin ağır eleştirilerde bulunmayın ve hep söylediğiniz o işi yapalım, yumuşayalım. Dediği budur, başka bir manası yoktur. Bu sıkışıklıkta tepkileri yumuşatmak ve zaman kazanmak için yaptığı bir hamledir. Bu kesindir. 

Öyleyse burada samimiyet, doğruluk, dürüstlük aranırsa zor buluruz. Huy değişmez. Biraz sabreder, sizi uyutur, en yakın zamanda fırsat yakalar ve çatacak bir şeyler arar. Bulamaz diyemezsiniz, bulur. En çok da kendi yanlışlarını-yıkımlarını karşıdakilere yükleyerek bulur. En çok yaptığı da bu yansıtma değil mi? Konuşmalarına bakın, eleştirdiği ne varsa kendi yaptıklarıdır.

Yeni Chp’nin eskiyi hortlatması

Erdoğan’ın muhatapları hala olanın bitenin farkında değilmiş gibi davranıyor ve yine oyuna geliyorlar. Özgür Özel iyi gidiyor diyenlerin olgulardan çok temennilere bağlı bir iyimserlikle hareket ettiklerini görüyorum. Yani, hissi davranıyorlar. O kadar bunaldığımız yıllardan sonra nefes almak ihtiyacıyla iyi dileklerini söylemeleri anlaşılır bir durumdur. Ancak bunu kesinleşmiş bir dönüş ve iyiye gidiş gibi görme eğilimi kritik bir eşiktir. Olanı biteni görmeyi engeller. Eleştirileri sınırlar, Özgür Özel’in ve partisinin bildiğimiz hizipler eliyle yürüyen çok parçalı haline ve bu hizipli kodlarına kolayca dönmelerine yol açar. 

Ne demek istediğimi birçok örnekle söyleyebilirim. Son günlerin tartışma konusu Üç Fidan mitleştirmesi böyledir. Memlekette olanı biteni, içinde bulunduğumuz anarşi yıllarını anlamamanın veya yanlış kurgulayarak anlamaya çalışmanın, çarpıtmanın basit bir örneğidir. Basit dememin sebebi, meselenin daha derin bir ideolojik bakışın eseri ve sonucu olmasındandır. O bakışta temelden yanlış bazı hususlar var. Enternasyonalist, millet dışı bir kurgu temel yanlışlıktır. Galiba çıkış yeri bu temel fikir olunca dedikleri ve yaptıkları, bu toprağa, bu halka uymuyor. Bizimkilerin-özellikle bir grubunun-, başka milletlerin solcularından farklı tarafları, gerçekten millet dışı, hayal eseri bir uluslararasılığa kapılanmalarıdır.

Üç Fidan mı dediniz?

Üç Fidan dedikleri gençlerimiz için hepimiz üzülürüz. Normali budur. Fakat onlar kahraman sayıyorlar. Sadece onları değil, başka aykırı tipleri, anarşistleri de kahramanlığa ve örnek insan modellerine dâhil ediyorlar. Ahmet Kaya onlardan biri. Tamam, o saf ve samimi bir insandı. Yaptıkları olsa olsa kabul edilmez ve eleştirilirdi. Gösterilen tepkiler aşırıydı ve sonuç çok üzücüydü. O süreci iyi idare edemedik. Konuşulacak bunlardır, onu mitleştirmek ve yanlışları büyüterek başka yerlere gitmeye çalışmak değil. 

Bir diğeri Yılmaz Güney. İyi bir sinemacı sayılabilir. Yaptıklarını ideolojisinden ve yaşayışından bağımsız değerlendirmek mümkün olmayan bir kişidir. O tarafı ve hayatı eleştirilecek hususlarla doludur. Hele bir hâkimin katili oluşu onu rol model gibi sunanlar hakkında soru işaretleri oluşturur. Çok şey söylenebilir.

Özgür Özel mezarlarını ziyaret etmiş. Edebilir, ancak efsane ve kahraman diyerek övünmesi, bunu ballandıra ballandıra anlatması problemlidir. Bunu yapanlar, fikren ve siyaseten iyi bir şey yapmıyorlar. Ayrıca yaşadıkları toplumun hassasiyetlerini ve dünyanın gidişini tanımamakta ısrar ediyorlar. 

Bu isimleri lanetlemeye katılmayabilirsiniz. Bazı yanlışlar yapıldı diyebilirsiniz. Ancak, bunların büyük büyük arızalarını hiç görmezseniz orada sıkıntı doğar. Yaptıkları anarşik işleri görmezseniz, yanlışa saplanır, bir grubun gaye ve hedefinin kampından ve kampçılığından konuşur ve gerçeği yine ıskalarsınız. Kürt Sorunu, Kürt seçmen gibi “ulus devlet”i dinamitleyen kavramlaştırmalarla ayağınıza kurşun sıkarsınız. Kendinize ve ülkeye kıyarsınız. Varsa bir değeriniz onu kullanacak iktidar gücünü bu şekilde elde etmeniz imkânsızdır. Evet imkânsızdır.

CHP kör gözlü

Gerçeği görmemenin veya göz ardı etmenin nereye kadar varacağını düşünmeye mecbursunuz. Chp’nin şimdi etkili hale gelen bir kanadının Türkiye algısı problemlidir. İslamcılarımız gibi tarihe bakışları sakattır. Kendilerine göre bir tarih uydurmakta bu iki ucun birbiriyle yarıştıklarını görürsünüz. Cumhuriyet ve Atatürk algısı bu konuda örnektir. Biri toptan reddederken, diğeri olmayan bir Mustafa Kemal ve Atatürk yaratır. Evet, karşımıza çıkan ve baskın şekilde mektep kitaplarına kadar giren böyle bir Atatürk’tür.

Solcu ve devrimci geçinenlerin dilindeki Atatürk yaşamamıştır. Öyle biri tarihte yoktur. Bazı seçilmiş yaşama özelliklerini alarak, esas düşüncelerine hizmet edecek yeni bir kişi ve kişilik kurgulanmıştır. Yani burada Atatürk, bunların gidişine hizmet edecek, güya yüksekte gösterilen ideolojik bir ırgattır.

Hangi Atatürk?

Bir örneği hatırlatmak isterim:  2022 9 Eylülü İzmir’in kurtuluşunun, Yunan’ın denize dökülüşünün yüzüncü yılıydı. Gündoğdu Meydanı’nda büyük bir miting ve konser düzenlenmişti. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, dokuz dakika otuz yedi saniyelik bir konuşma yaptı. Konuşmasında hiç Türk demedi, Türk Milleti demedi. Güya Atatürkçü göründü. Tam dediğim gibi Atatürk’ü kendine uydurdu. Hâlbuki Atatürk Türk demeden cümle kurmaz. En büyük Türk Milliyetçisidir. 

Şimdiki CHP’liler Türk oldukları kadar Atatürk’e yakın olacaklarını hatırladıkları zaman ülkenin birinci partisi haline gelebileceklerini bilmelidirler. Gelen emanet oylar o zaman kalıcı olur. CHP, milliyetçiliğin partisidir. Özgür Özel’e ve partisine hatırlatacağımız apaçık gerçek budur.

Burası Türkiye’dir ve hepimiz Türküz. Atatürk’e bakın dediği budur. Üç Fidan, Ahmet Kaya veya Yılmaz Güney’i değil, Türk büyüklerini, başta Atatürk’ü rol model(örnek) alırlarsa ülkeye hizmet etme fırsatını elde ederler. İskender Öksüz’ün sıkça tekrar ettiği gibi Atatürk’ün Gençliğe hitabesini anlayarak okudukları zaman Atatürk’ün partisi olurlar. O zaman Üç Fidan dedikleri gençleri de, diğerlerini de, bölücülüğü de yerli yerince anlama imkânı doğar. 

CHP, seçimden sonra bazı keskin hareketlerle kendisine oy veren önemli bir seçmen grubunun tepkisini düşünmemekte ısrar ediyor. CHP’ye Yılmaz Güney’i göklere çıkarmak için oy verilmedi. Aldıkları oyun yüzde on beşine yakınının milliyetçilerden gelmesinden ayrı bir dikkatle, genel seçmen davranışını anlatmak için bunu söylüyorum. 

Normalleşme nasıl olur?

Dönelim yine o normalleşme masalına. Evet şimdiki uyutmak için anlatılan bir masaldır, normalleşme değildir.

Siyasette rekabet eşitler arasındadır. Şahsım ayrıyım, diyemezsiniz. Partim ayrıdır ve sizinle muhatap değildir diyemezsiniz. Erdoğanlı yıllarda bunu hep yaşadık. Meclis hariç, AKP’lilerle diğer partililer bir arada görülmediler. Tartışmadılar. Biz onları bir arada görüp tartamadık. Erdoğan tek başına kendini bir yerlerde görerek gün yirmi dört saat konuştu. Şayet halkımız Kılıçdaroğlu ile karşı karşıya bir tartışmalarını izleseydi, Erdoğan en az beş puan birden kaybederdi. Bu eşitsizlik bize bu fırsatı vermediği için ülkenin içi konuşa konuşa boşaltıldı.

Şimdi Özgür Özel’le görüşmesini bir lütuf gibi gösterme havası var. Olacak şey değildir. Nobranlık görüntüsünün devamıdır. Bu vakte kadar bozan buydu ve devam ediyor. Görüşmemeyi göze alacak hali kalmamıştı. Görüşelim demeye mecburdu. Bu düşkün durumda da üste çıkmayı başarması şaşırtıcıdır. O fırsatı ona sonuna kadar verdiler.

Özel-Erdoğan görüşmesi

Bu görüşmeden dolayı Erdoğan’ın fiyakasının bozulmaması için ne gerekiyorsa yapılmış. Ne konuştuklarını bile bilmiyoruz. Tuhaf bir sansür var ki olacak iş değildir. Erdoğan’ın tek adamlığına uygun bir gidişe yol açıldığı görünüyor. Hâlbuki son seçimlerden sonra Erdoğan, artık eşitler arasında birinci bile değildir. İktidarı artık topal ördektir. Normalleşme bunu görmek ve göstermekle olur. Siyasi nezaket geri gelecek ve herkes yerini bilerek birbiriyle görüşecektir, tamam. Fakat şimdi olan bu değildir.

Bu şekilde Türkiye normalleşemez. Tekrar ediyorum, normalleşme, ben bunları bir daha yapmayacağım diyerek özür dilemekle başlar. Bu da yetmez, yapılan yanlışların hesabını vermek gerekecektir. Kamuoyunu yanlışlara sürüklemenin, yalan yanlış beyanlarla kandırmaya kalkışmanın, hazineyi yağmalatmanın, milletin parasını çarçur etmenin, millî haysiyeti yaralamanın bedeli olacaktır.

Bu bedeli ödetirseniz, yapanın yanına kâr kalmayacağı görülür ve bundan böyle herkes ayağını denk alır. Normalleşme böyle olur. 

 

Yazar

A. Yağmur Tunalı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar