Yükleniyor...
Cumhuriyetimizin 101. kuruluş yıldönümüne sayılı günler kaldı. İlelebet payidar kalacak Cumhuriyetimiz, ikinci asrının ilk yılını geride bırakıyor. Hainlerin belirlediği gündemler tarafından Türk ulusu yeniden bombardımana tutulurken artık ipte kaç cambazın olduğunu bile göremiyoruz. Bir yandan incecik bir ip üzerinde klikler savaşı verilirken, öte yandan Türk ulusunun en büyük kalabalıkları yeniden 1919 ruhuna geri dönmekte; umudun harlanarak Kuvvacı bir ateş yaktığını göstermektedir.
Hatırlatmakta fayda var ki tarihin tekerrürden ibaret olduğu kısmî olarak gerçektir. Hatalardan ders almamanın sonucu ne denli aynı hataları tekrarlamak olsa da tarihin sarmalı yalnızca bundan ibaret değildir. Bu tekrarlardan bir tanesi de tutan bir oyunun elden geldiğince yeniden oynanmasıdır.
Bütün medya bombardımanını bir kenara bıraktığımızda aslında mevcut durum zihnimizde daha berraklaşacak ve samanlıkta iğne aramaktan birçoğumuz vazgeçeceğiz. Bu suni gündemler boşuna değil ve uyguladıkları psikolojik harbin katmanlarını oluşturuyor. Oyunun senaryosu tabii ki de bu liyakatsiz ve basiretsiz aktörler tarafından kaleme alınmamaktadır. Onlar, sadece kendilerine emredilenleri söylemektedirler. Aktörler deşifre olduktan sonra çözüm oyunu anlayabilmekten geçer. Aksi takdirde enerjimiz onların dilediği biçimde harcanmaya devam edecek.
Geçmişe bir dönelim…
Misak-ı Millî hazırlanırken, İstanbul’un kayıtsız kalmasını Atatürk çok sert bir şekilde eleştirmiştir ve harekete geçemeyen kişileri inançsız, korkak ve cahil olarak olarak nitelemiştir. Neden mi? İnançsızdılar çünkü yürütülen milli davanın ciddiliğine ve kesinliğine inanmıyorlardı. Korkaktılar çünkü Milli Teşkilat’tan olmayı tehlikeli görüyorlardı. Cahildiler çünkü tek kurtuluş yolunun millet olduğunu takdir edemiyor; Padişah’a dalkavukluk edip, yabancılara hoş görünerek büyük amaçların gerçekleştirebileceği gafletini gösteriyorlardı.
Nutuk’ta geçen bu satırların, günümüzde yaşadıklarımızdan ne farkı var? Tarihimiz, olduğu gibi kendini tekrar etmektedir. Kurtuluşumuz, kuruluşumuzda bize yol göstermesi için kaleme alınan satırlarda mevcuttur.
İnançlıyız! Yiğidiz! Bilgiliyiz!
İster Nutuk’a, ister hitabelere, isterseniz de Medeni Bilgiler’e bakın. Atatürk, Türk ulusuna yalnızca bir vatan bırakmadı; aynı zamanda bu vatanı nasıl koruyacağımızın ve yücelteceğimizin yol haritasını da verdi.
Cumhuriyetimizin 101. yılına giderken yaşadığımız bu karanlıktan kurtulmanın reçetesi, 1919’de atılan ilk adımın milli ülkümüz ve varlığımız için temsil ettiği şerefi yeniden anlamaktan geçmektedir. Ne doğada ne de insanın yapısında mücadelelerin asla bitmeyeceğini bilerek umudumuzu yitirmiyoruz. Değişimler, başladıkları gibi yok da edilebilirler. Lakin yok olacak taraf ilelebet Cumhuriyetimize diş bileyenler olacaklardır.
“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklâlden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez. Halbuki Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!… O halde, ya istiklal ya ölüm!”
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk
1 Yorum