Yükleniyor...
Hürriyetler denir, başkasının hürriyetini ihlâl edene kadardır. Başkasına zarar verme hürriyeti yoktur. Hele topluma karşı suç işleme hürriyetine hiçbir hukuk ve ahlâk sisteminde izin verilemez.
Bir tarafta hürriyet, bir tarafta başkasına, daha kötüsü, topluma zarar vermek! Yapılacak tercih bellidir.
Bir gemide, hiçbir insanın geminin dibinde delik açma hürriyeti olamaz.
Aşı karşıtlığına gelmek istiyorum. İki yıl önce, “her nefs kovidi tadacaktır” diye yazmıştım. Tam da öyle oldu ve oluyor. Ya hasta olarak yahut aşı olarak her nefs kovidi tattıktan sonra kovidin öldürücülüğü eskinin çok altına düştü. Aşı da bir nevi hasta olmaktır. Fakat hastalığın tehlikesini ortadan kaldırarak hasta olmak. Sonuçta aşı denilen uyarı, vücudun koruma kalkanını harekete geçiriyor ve bu kalkan, hastalanmaya engel oluyor veya hastalansanız bile hastalığı hafif geçirmenizi sağlıyor. Tıpkı hastalanmanın yarattığı koruma gibi.
Şimdi Türkiye’de başta aşıya, sonra da maskeye direnç görülüyor. Hâlbuki ikisinin de yararı, hele aşının, hele mRNA aşılarının üstün başarısı milyonlarca kişiden toplanan veriyle apaçık ortada. Hiçbir kadın, aşı olup da üç kulaklı, beş gözlü, yarı insan, yarı maymun bebek doğurmadı. Aşılanmada belli bir orana çıkabilen ülkeler kısıtlamaları kaldırmaya hazırlanıyor. Makul vadede hatırlatma dozlarını vatandaşlarına vermeyi başaran ülkeler de…
Bu gerçekler apaçık ortadayken, aşılar hakkında atıp tutma, en etkili aşılar yaratılış garibeleri doğuracaktır diye halkı aldatmaya kimsenin hakkı var mı? Ruhsatı var mı? Bunlar gerçeklerle taban tabana zıt, tamamen desteksiz, tamamen uydurma laflar.
Hürriyet var. İsteyen olur, istemeyen olmaz. Kabul. Fakat iş burada bitmiyor ki. Hürriyet içinde aşı olmayıp ortada dolaşan, sadece kendi hayatını riske atsa mesele yok. Hatta bunların azalması, toplum için uzun vadede yararlı da olabilir. Fakat kazın ayağı öyle değil. Bunlar, başkalarına yönelik iki ciddî tehdit oluşturuyor:
“Hürriyetlerin sınırı, başkalarının hürriyetine tecavüz edene kadardır.” eksik bir hüküm. “Başkalarına zarar verene kadardır.” diye ilave yapmamız lazım. Hele hele, “Topluma zarar verene kadardır!”, çok daha kuvvetli bir gerekçe ve huduttur.
Din adına dine zarar
Başkasına zarar verene kadar hürsünüz. Aşı olmamakta da hürsünüz. Ama bir şartla: Evinizde tek başınıza yaşayacaksınız ve sokağa çıkmayacaksınız. Kabul mü?
Nihayet daha da büyük bir zarardan söz edeyim: Bu aşı karşıtlığı, hatta “Virüs yoktur; aşı, Bill Gates’ın bizi çiplemek için kurduğu bir tezgâhtır, komplodur!” iddialarının, maalesef, daha ziyade dindar çevrelerden gelmesi bir başka vahim gerçektir. Düşünsenize, açık açık gerçeğe aykırı bir tutumu, dindar tanınan kişiler savunuyor. Hatta zaman zaman, bu saçmalıkları din gereği gibi sunuyor. Bu dine de imana da zararlıdır. Akla neyi getirir biliyor musunuz? Kadızadelilerin “Gökleri gözlemek bela getirir” saçmalığıyla, İstanbul rasathanesini topa tutturmasına benziyor. Asırlar boyu, matbaada Türkçe baskıyı yasaklamamıza benziyor.
İslam’a en büyük tehdit, yalnız DAEŞ ve benzerleri gibi din adına Müslümanları katleden Müslümanlardan gelmiyor. Sadece hırsızlık, yolsuzluk yapan, emaneti ehline değil eşine dostuna veren Müslümanlardan gelmiyor. Saçmalayan Müslümanlar da listeye dâhil. Bunlar olup biterken tenkit etmemek, ses çıkarmamak da suça ortak olmaktır. Susarken de sorumlusunuz. (https://millidusunce.com/susarken-de-sorumlusunuz/ )