Yükleniyor...
Atatürk’e lanet okundu mu, okunmadı mı? Konu gündemden bir türlü düşmüyor.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 24 Temmuz’da, Ayasofya Camii’nin minberinden okuduğu Cuma hutbesinde aynen şöyle söyledi:
“Fatih Sultan Mehmet Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar.”
Fatih’in vakfında ne kastedildiğini ve İslam inancında vakıf konusunu bir yana bırakıyorum. Benim alanım dildir. Dolayısıyla konuya dilcilik açısından bakacağım.
Yukarıdaki ibarenin sonunda iki geniş zaman var: yakar, (lanete) uğrar.
Geniş zamanın birçok işlevi vardır. Bu sebeple de Türk gramerciliğinde bu kip için “geniş zaman” terimi benimsenmiştir.
Yukarıdaki kullanımda görülen işlevi, Türkçenin Grameri kitabında Tahsin Banguoğlu şöyle anlatır:
“… geniş zaman kipi, genel yargılar, kanunlar, kurallar, hikmetler, vecizeler, atasözleri vb. ifadesine yarar.”
“Ağaç yaş iken eğilir, damlaya damlaya göl olur, üzüm üzüme baka baka kararır.” vb. pek çok atasözünde işte bu işlev dolayısıyla hep geniş zaman kipi kullanılmıştır.
Dîvânu Lugati’t-Türk’teki atasözlerinin çoğu da bu sebepten geniş zamanla biter:
“Sözke süçünse bulun barır.” (Söze tatlı diye aldanan tutsak gider.) Bu söz, birilerinin sözlerine sürekli aldanıp yanlış iş yapanlar için söylenmiştir.
“Küç eldin kirse törü tünglükten çıkar.” (Zulüm avludan girse kanun bacadan çıkar.” Bu söz de zulmün olduğu yerde adaletin olamayacağını anlatmaktadır.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Otuz Beş Yaş” şiirindeki “Su insanı boğar, ateş yakarmış.” mısraı da geniş zamanın “genel yargılar” işlevi için güzel bir örnektir.
Geniş zamandaki bu anlatım dolayısıyla Ali Erbaş’ın “Sadece Ayasofya’yı değil tüm vakıf mallarını kastettim.” demesi doğrudur. Ancak bu cümlesiyle Ayasofya’yı da kastettiğini açıkça belirtmiş olmaktadır. “Çiğnerse lanete uğrar.” cümlesini, “Geçmişi değil, bundan sonrasını kastettim.” şeklinde açıklaması ise doğru değildir. Çünkü kullandığı kip (uğrar), adı üstünde “geniş zaman”dır; geçmişi de geleceği de içine alır.
Peki, “genel yargı” bildiren bu tür sözlerin “bağlam”ı olur mu? Evet olur. İnsanlar atasözlerini, vecizeleri, genel yargı bildiren ifadeleri, bu sözlerin belirttiği durumlar ortaya çıktığı zaman, olaylar meydana geldiği zaman kullanır.
Komşunuzun çocuğu kötü arkadaşlar edinmişse ve onlar gibi kötü davranışlar sergilemeye başlamışsa “Üzümü üzüme baka baka kararır.”dersiniz. Bir yakınınızın çocuğu edep dışı davranmaya başlamışsa yakınınızı “Ağaç yaş iken eğilir.” diyerek uyarırsınız. Ülkede zulüm almış başını gidiyorsa “Zulüm ilelebet payidar olamaz.” dersiniz.
Ayasofya’nın statüsü değiştirilmiş, müze olmaktan çıkarılıp cami yapılmıştır. Günlerdir Fatih’in vakfiyesi, Atatürk’ün Ayasofya’yı müze hâline getirmesi konuşuluyor, yazılıp çiziliyor. İlk Cuma kılınacaktır. Siz de o caminin minberindesiniz; Cuma hutbesi okuyorsunuz. Ve yukarıdaki sözleri söylüyorsunuz.
İşte “bağlam” tam da budur. Konu, Fatih’in vakfiyesi ve Atatürk’ün Ayasofya’yı müze hâline getirmesidir. Bu “bağlam”da da “… vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar.” sözlerinin nereye gittiği çok açıktır.
Hiç kimse sözleri bağlamından çıkarıp yanlış yorumlar yapmıyor. Kimse kimsenin aklıyla oynamaya kalkmasın. “… anasından doğmuş” olanlar ortalıkta kol geziyor. Birileri de bir yerlerde bostan korkuluğu gibi oturuyor.
Her neyse. Bayram yine bayramdır. Bütün okuyucuların ve bütün Türk milletinin bayramı kutlu olsun.