Yükleniyor...
Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin Vaiz ve Müftüler dâhil, merkez ve taşra teşkilatında 1960’lı yıllarda, ciddi anlamda ilkokul mezunları çoğunluktaydı.
İmam-Hatip Okulu, (12.Mart.1971 sonrasında İmam-Hatip Lisesi) ile İlahiyat Fakültesi ve Yüksek İslam Enstitülerinin mezun vermesiyle doğru orantılı olarak bu durum değişmiştir. Önceleri İlkokul mezunları ile İmam- Hatip Lisesi mezunları eşit hale gelmiş, daha sonra İmam-Hatipliler ilkokul mezunlarının emeklilik ve vefat gibi sebeplerle azalması, teşkilata şoför ve hizmetli dışında kimsenin alınmamış olmasıyla ilkokul mezunu imam-Hatip kalmamış durumdadır. Kalmış olanlar da yaş haddinden emeklilik sınırına yaklaşmış durumdadırlar.
Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu’nun Diyanet İşleri Başkanlığı sırasında başlattığı, ayrıldıktan sonra da YÖK Üyesi ve A.Ü. İlahiyat Fakültesi dekanlığı sırasında yaptığı çalışmalarla, İmam-Hatip olarak görev yapan İmam-Hatip Lisesi mezunlarına yaygın öğretim sistemi içinde 2 yıllık ön lisans eğitimi sağlanmış olması son derece önemli bir gelişmedir.
Açılan bu ön lisans programlarından yaklaşık 32 bin İmam-Hatip yararlanmış ve iki yıllık bir yükseköğrenim (ön lisans eğitimi) görmüşlerdir.
Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu’nun bu çalışması Diyanet personeline son derece önemli katkı sağlamış olması sebebiyle teşkilatın merkez ve taşrasında teşekkür, saygı ve hayır dua ile anılmasına sebep olmuştur.
Diyanet’in 2010 yılsonu istatistiklerine göre personelin yaklaşık %18,73 ü yüksekokul, %49,54’ü iki yıllık yüksekokul, %30.34 ü İmam-Hatip lisesi, %1.21 i Lise ve dengi okul, %1.22 si ortaokul ve dengi, %0.53 ü ilkokul mezunudur.
Lise, ortaokul ve dengi mezunları ile ilkokul mezunları genellikle şoför ve hizmetli kadrolarında istihdam edilen personeldir.
İlkokul mezunu olup da İmam-Hatip kadrosunda görev yapan kimsenin kalmadığı anlaşılmaktadır.
Türkiye’nin çağı yakalama çabalarına ayak uydurma açısından din hizmeti veren personel ile Diyanet kurumunu yönetenlerle çalışanların da gayretlerini ortaya koyan bu tablo dikkate değer önemli bir gelişme olmalıdır.
Bu sebeple de her geçen gün yüksekokul mezunu sayısı artarken yüksek lisans ve doktora sayısı da özellikle artmaktadır.
Cemaatine (İslam’ın ilk emri “Oku”) diye hutbeler okuyup, vaazlar eden din adamlarına ve Türkiye’ye yakışan da budur. “Hoca” yaşadıklarıyla da örnek olan insan olmayı başarmalıdır. Bu gayret, bu başarı için atılmış önemli adımları ve başarıları ispat etmektedir.
Kurum personeli iken Yüksek lisans ve doktora yapanlar –ne hikmetse– bu istatistiklerde yer almamıştır.
İlkokul Mezunu İmam Dönemine Dönüş İşareti mi?
22.6.1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkındaki kanun İmam-Hatip olarak atanabilmeyi ilk defa “İmam-Hatip Okulu mezunu olma şartı”na bağlamış, teşkilatta da alaylı- mektepli kavgası diyebileceğimiz bir kavga başlamıştı.
Alaylı kısmını oluşturanların çoğunluğunu, Şeyhülislamlığın bir birimi olan “Daru-l Hikme-t-il Aliyye” Üyesi merhum Süleyman Hilmi Tunahan’ın açtığı veya Onun açtığı kurslarda Kuran öğrenen kimselerin öncülük ederek açtığı Kuran Kurslarından mezun olanlar vardı. İşin garibi, bu kursların çoğu da 1965’li yıllarda Diyanet’e bağlı kurslardı. Onun için de Süleymancılarla mücadele veya taraf olma işi Diyanet’in içinde daha önemli bir yer tutuyordu.
Bu konular geldi, geçti.
-Şimdi bu mücadele, kavga veya tartışmadan elimizde ne kaldı?
Çok kötü hatıralar ve mağdur olmuş veya edilmiş bir sürü gariban Diyanet çalışanı ve…
Bu işin kazananı olmadı. Kaybedeni ise, herkes be Diyanet kurumu oldu.
Bu iç mücadele ve çatışma yerine gözümüzü dışarı çevirsek, Müslümanlar içinden din değiştirip Hıristiyan olanlar, ateist olanlar, Marksist olanlar, Leninist olanlar ve cami cemaati iken camiyi terk edenler her halde daha az olurdu.
Din adamları veya dindar insanlar olarak (hem biz, hem Süleymancılar) daha az günah kazanmış, daha çok sevap hanesine hayır ve iyilik kaydetmiş olurduk.
Hele Öğrenci Pansiyonu (yurdu) tabelası asılmış “Gizli Kuran kursları(?!)”nın teftişlerinde, “Kuran-ı Kerim” veya “Arapça” gramer kitabı olan “Emsile”, “Bina”gibi kitapları görüp de, “suç aleti” veya “Süleymancılık belgesi” gibi dosyaya ekleyen Müfettişler hatırladıkça ne düşünürler bilemem.
1980 sonrası Konya’da bulunan 2. Ordu bölgesi en önemli örnektir.
Karşılıklı veya aleyhte söylenenler; Kuran Kursu yaptırma yarışları, bu amaçla toplanan paralar… Sıfıra sıfır, elde var sıfır.
-75 milyonun yüzde kaçı Kuran okumayı öğrenebildi?
-İlköğretime seçmeli Kur’an dersi konulmasını hep birlikte isteseydik, şimdiye milletin en az yarısı Kuran okumayı öğrenmez miydi?
Diyanet’in Kuran Kursları’nda kaç kişi okuyor ve yılda kaç kişi yüzünden okuma belgesi alıyor?
2003 yılından bu tarafa mükerrer kayıt yapılmaya başlandığına göre aynı öğrenciler kaç yıldır, aynı sınıfa öğrenci olarak görünüyorlar? Bunun kime, ne faydası var?
-Bu uygulama bizden olan öğretmenlerin başka yere atanmasını önlemenin dışında, gerçekten ne anlam taşıyor?
Bu çekişmeleri ve “bizim kursumuz olsun” iddialarını bir kenara bırakalım da, namaz kılanların namazlarında okudukları “Namaz surelerini doğru okumaları” için olsun, ilköğretimde “Seçmeli Kuran dersi” konulması için el birliği edelim.
Hem milletimize, hem de Kuran’a hizmet etmiş olalım.
24. Mart. 1977 tarih ve 2088 sayılı kanunun 36. Maddesine göre, ilkokul mezunu oldukları için asıl kadroya atanamamış olan Vekil İmam-Hatipler asıl memur olarak atandılar. Bu atananların en az yarısı Süleymancı denen arkadaşlarımızdı.
Bu guruptan Diyanet teşkilatında bulunanların tamamı emekli oldu veya Hakk’a yürüdüler.
Özellikle 2000 yılından sonra vekil İmam-hatip olarak atanmış olanlar, askere veya yurtdışına görevli giden İmam-Hatiplerin dönüşüne kadar vekil olarak görevlendirilenlerdi. Bunlar ya ilahiyat fakültesi ya da İmam-Hatip Lisesi mezunu, çoğunluğu da elinde “Diyanet’in Yeterlik Belgesi” de bulunuyordu. Bunlar ve aynı durumundaki Sözleşmelilerde kanunla asıl kadrolara atandılar.
Sayın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 18.12.2011 tarihinde, Kanal 24‘te Mele tartışması ile ilgili değerlendirmelerde, “1965 ile 1977 yılları arasında, 12 yıl Mele konusunun tartışıldı” diye söylediği işin gerçeği ilkokul mezunu Vekil İmam-Hatip tartışmasıydı. O yıllarda “Mele konusu”şeklinde bir tartışma söz konusu değildir.
Bu açıklamanın yanlış veya da saptırılmış bilgiye dayandığı açıktır.
2012 yılına girerken yeniden ilkokul 5. Sınıf diploması olanlara İmam-Hatiplik verilmesi kazanılmış eğitim seviyesi başta olmak üzere, camideki cemaate, teşkilata ve topyekûn millete saygısızlık olur.
1980 öncesinde sahte diplomalarla veya siyasi baskılarla şahsa ait çıkartılmış kadrolara yapılmış atamalar olduğu gibi, camisi olmayan mezralara, ağaların çobanlığını yapan kişilere kadro verildiği, şikâyetler üzerine ortaya çıkmış ve bunların tamamına yakını meslekten atılmıştır. Bunların büyük çoğunluğu, yani din hizmeti vermeden ağanın çobanlığını veya hizmetini yapan mollalar, -afedersiniz- Melelerdi.
Siyasi açılım- maçılım sebebiyle Doğu ve güneydoğu Anadolu’da mahalli dil bilen din adamıaranıyorsa; doğu illerinin hemen hepsinde mevcut İmam-hatip liseleri ile Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Van Üniversiteleri gibi ilahiyat Fakülteleri ile Sayın Diyanet işleri Başkanı’nın da mezun olduğu Ankara İlahiyat fakültesi ve diğer ilahiyatlardan mezun olmuş insanlardan seçim yapılmalıdır. Doğru olan budur.
İktidarın gücü ve bürokrasinin demokrasi ve hukuk tanımazlığı gibi sebeplerle ille de ben ilkokul mezunu İmam tayin edeceğim diyenler bunu yapabilirler.
Bunu yapanlar Milletin ve Teşkilat mensuplarının teşekkür ve takdirini kazanmış aynı fakültenin Hocası Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu’nun aksine; teşkilatı gerileten, seviyesini düşüren Gerici Başkan olarak anılacaktır.
Benden hatırlatması.
Bu satırların yazarı kendisiyle aynı İmam-Hatip okulundan mezun ağabeyi olarak, milletimizin çoğunluğunun olduğu gibi, Sayın Başbakanımızın Cumhuriyet kurumu Diyanet’i geri götürecek ve bir bakıma “eğitim düşmanlığı” olan bu tür bir faaliyete izin vermeyeceğini beklemektedir.
Takdir bürokrat ve siyasilerimize aittir.
Son bir not:
“Diyanet İşleri Başkanı’nı tapu kadastro müdürüyle aynı” gören Devlet Bakanı Refet Sezgin’e bu millet ve din adamları neler demişse, bu olumsuz işe destek veren hemşehrim Sayın Bakan’a da onlar denilecektir.
22 Aralık 2011