MUHARREM VE AŞURE GÜNÜ ÜSTÜNE

Muharrem ayı İslam dünyasında, genel olarak “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinir, İlahi bereket ve feyz, ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir ay olarak kabul edilir. Aşure kelimesi, Arapça “aşera” kelimesinden türemiş bir isimdir ve onuncu gün anlamındadır. Aşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. İslam Tarihi kitaplarında, bu gün anlatılırken genel olarak, tarihte kabul edildiği […]


Paylaşın:
Muharrem ayı İslam dünyasında, genel olarak “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinir, İlahi bereket ve feyz, ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir ay olarak kabul edilir.
Aşure kelimesi, Arapça “aşera” kelimesinden türemiş bir isimdir ve onuncu gün anlamındadır. Aşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. İslam Tarihi kitaplarında, bu gün anlatılırken genel olarak, tarihte kabul edildiği on önemli olay anlatılır.
Bu olaylar şunlardır:
1. Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub’un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.)
Bu olayların en başında bulunan ve bütün “Kutsal Kitap”larda yer alan Nuh Tufanıdır. Tufan o kadar büyük, şiddetli ve korkunçtur ki, bunu unutmak mümkün olmamıştır. Bu sebeple insanlar -özellikle de Müslümanlar- Nuh peygamberle beraber kurtulanların, tufan sonrasına kalan bütün yiyecekleri karıştırarak yedikleri ve adına “aşure” diye kutuldukları onuncu günün adını verdikleri bugün tatlı/ o tarihte yemeği, “ALLAH BİR DAHA BÖYLE TUFANLAR, ÂFETLER VERMESİN, BİZLERİ KORUSUN” dilekleriyle her yıl tekrarlıyor ve herkese ikram ediyorlardı. Doğrusu bu dilek, temenni ve duanın da unutulduğu, ama gelenek haline gelen herkese ikramın devam ettiği anlaşılmaktadır.
Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifadesinin bazı tefsirlerimizde Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece on gece olduğu ifadeleri vardır. (Hak Dini Kur ân Dili.8/ 5793.) MUHARREM ORUCU Peygamberimiz, oruç farz kılınmadan önce Muharrem ayında oruç tutmuşlar, Raman Orucu farz kılınınca da, muharremde oruç turmaya devam etmek isteyenleri teşvik etmiş ve zaman zaman kendisi de muharremde oruç tutmuşlardır. “- Ramazan’dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?” Sorusuna Peygamberimiz Efendimiz,; “- Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah’ın ayıdır” şeklinde cevap vermişlerdir. (Tîrmizî. Savm: 40) “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur”( İbni Mâce. Kitabu’s-Siyam: 43) şeklindeki Hadis-i Şerif ise herkes tarafından bilinen meşhur olmuş bir hadistir.
Kısaca işaret ettiğimiz ve ilmihal, hadis ve İslam tarihi kitaplarında pek çok örneği bulunan Muharrem Orucu; yani Muharrem ayında oruç tutmak Hz. Peygamberin Sünneti’dir İSLAM DÜNYASININ EN ACILI ZULMÜ Şii Mezhepler olan İsmaili, Caferi ve Zeydi Müslümanların dünyasında muharrem ayı sadece 61. hicret yılının Muharrem’inin 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Kerbelâ’da hunharca şehit edilmesi ile anılır. İnsanlar, Hz. Hüseyin yeni şehit olmuş gibi, derin hüzün ve acı çekerek Hz. Hüseyin Efendimizin şehadetinin hüznünü yaşarlar.
Suudi Arabistanda, özellikle de Medine ve Mekke’ye yakın köy ve kasabalarda oturan Caferiler, Muharrem ayında Kerbela şehitleri için Mekke’ye giderek Umre yaparlar. Bunun dışında yaptıkları başkaca bir davranış, hüzün ve acıyı gösteren eylemleri olmaz. Osmanlı İmparatorluğu hudutları içinde kalmış Alevi (Kızılbaş) veya Bektaşi vatandaşlar, sevabı Kerbela şehitlerine ait olmak üzere 10 veya 12 gün oruç tutarlar. Bu oruç tutulan günlerin akşamlarında da doğrudan su içilmez. Su ihtiyacı çorba, hoşaf gibi sıvılar olarak alınır. Bu da, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının on gün susuz kalmaları sebebiyle susuz yaşamanın zorluğunu yaşamak amacıyla ve bir bakıma başta Hz. Hüseyin olmak üzere manen onlarla bir olmayı amaçlar.
………….. 
AŞURE MERASİMİNDE KUTLAMA OLUR MU?
Özellikle son birkaç yıldır, diyalog veya hoşgörü diyerek, mülki idareye mensuplar ve din adamları başta olmak üzere siyasi parti temsilcileri veya cami cemaatinden olan kimseler Cem Evi’nde yapılan “aşure merasimi”ne katılarak; “ – Aşureniz Kutlu Olsun, tebrik ediyoruz” gibi beyanlarda bulundukları biliniyor. Bu son derece anlamsız bir beyandır. Bu aşure tufandan kurtulanlar için yapılsa beyan doğrudur. Ama bu aşure yukarıda da söylendiği gibi, zulme uğrayarak şehadete ulaşmış Hz. Hüseyin ve diğer arkadaşları için yapılıyor. Onun için de söylenecek en doğru söz, “ALLAH AŞURENİZİ KABUL ETSİN” gibi dua sözleri ile insanların aşure ile ulaşmak istedikleri amaca ilişkin dua edilmelidir.
MUHARREM VE YAS
Muharrem ayının onuncu günü, Hazret-i Hüseyin’in şehadetinin yıldönümü olarak Şiîlerce matem günü olarak anılır. O gün, insanlar kendilerine zincirlerle işkenceler eder, üstünü – başını yırtar; el-yüz ve başlarını kanatırlar. Güya, o tarihte yaşamamış olmaları sebebiyle, Hazret-i Hüseyin’e yardım edemedikleri için bunu yapıyorlar. Yapılanlar o kadar acı ve insan varlığı açısından gülünç ve ıstırap vericidir ki, din veya akıl ile izah etmek mümkün değildir. Mollaların okuduğu ağıtlar, eşliğinde ritmik hareketlerle ve gösteri havası içinde yapılan bu davranışlar ülkemizde de yapılıyor. Dinimizde yas tutma yoktur. Eğer birisi için yas tutulması gerekseydi Hazret-i Peygamber’in vefat günü ile Hazret-i Ali’nin vefat günleri yas tutmak gerekirdi. Hazreti Ali’nin büyük oğlu Hazreti Hasan zehirlenerek şehidt oldu. Niçin onun vefat günü mâtem değil? Hazret-i Peygamber veya Hazret-i Ali için değil de Hazret-i Hüseyin için matem veya yas tutulmasının mantığı yoktur. Hazret-i Hüseyin’i veya bütünüyle «Ehl-i Beyt»i sevmek, onların yolunda olmakla mümkündür. Daha açık bir deyişle, onlar gibi yaşamakla mümkündür Yoksa Muharrem ayında Hazret-i Hüseyin için yas tutmak veya O, Muharrem’de su içemedi diye su içmeyi terkederek kola, gazoz, bira veya alkollü içki içmenin Hazret-i Hüseyin’le, Ehlibeyt sevgisiyle nasıl bağdaştırılır? Bu, olsa olsa işrete düşkünlüğü ile meşhur Arap Meliki Yezid’in yaptığını yapmak ve O’nun yolundan gitmektir. İşlerin bu kadar karıştırılmasını sağlayanlar ise, hiç bir zaman ne Alevî, ne Bektaşî, ne Sünnî olamaz. Olsa olsa, düşman ajanı olur. Ama gönülden gelen birtakım samimi duygularla «din büyükleri»nin çektikleri ıstırabı nefsinde yaşamak; bunları hatırlayarak nefsin isteklerine mani olacak, nefse esir olmamızı önleyecek davranışlarda bulunmak ise, elbette takdir edilir. Türk’ün Müslümanlık anlayışında sevmek asıldır; yas ve matem ise, yoktur. Biz, «Ehl-i Beyt»i, anamızdan, babamızdan, ailemizden, çocuklarımızdan ve öz canımızdan daha çok severiz. Çünkü inanırız ki, onları sevmek; Hazret-i Peygamber’i sevmek; Hazret-i Peygamber’i sevmek ise, Cenâb-ı Hakk’ı sevmektir.
MEDİNE’DE BİR MUHARREM SOHBETİ
2005 hac mevsimiydi. Hac düzenleyen şirketlerle ilgili görevle gitmiştim. Turizm Bakanlığından da denetim amacıyla gelenler vardı. Birlik çalıştığım arkadaşımla –halen bakanlıkta çalışıyor- beraber, Avâli’deki Caferilerin Camiine, Caminin görevlisi, Medine Tarihi Doktoru Şeyh Kazım’la görüşmek üzere gittik.. Zilhiccenin son günü, vakit yatsı namazı sonrasıydı. Ertesi gün Muharrem ayının biri. Ben, ertesi günü başlayacak Muharrem ayı ve hazreti Hüseyin’in şehadetinin yıl dönümü sebebiyle ne yaptıklarını sordum. Şeyh Kazım, “-sizi yolcu ettikten sonra arabalarımıza binip, Mekke’ye gidecek ve Kerbela şehitleri için Umre yapıp döneceğiz”, dedi. Ben, Türkiye’de pek çok Müslüman’ın on gün oruç tuttuğunu, hatta Bektaşi tarikatı mensuplarının on gün, Hazreti Hüseyin’in susuz şehid olmasının hatırasını yaşamak adına, doğrudan su içmediklerini, on-on iki gün gündüzleri de oruç tuttuklarını anlatmaya çalıştım. Ve.. Sizinki sadece Umre mi? diye sordum. – Evet, sadece Umre. Ama Kur’an okur ve sadaka veririz, diye ilave etti. Yanımızda hiç konuşmadan dinleyen Denetçi arkadaşım, bana dönüp; – Hocam, Türkiye’ye dönünce anamın yakasına yapışıp, Hz. Hüseyin’in akrabası, Arap Alevilerinin bile yapmadıklarını bize niye yaptırdıklarını soracağım, dedi. Ciddi şekilde etkilenmiş ve heyecanlanmıştı. – Bak arkadaş, ne annenin yakasına yapış, ne de O’nun dünyasını yık. Git, anne, hacı oldum, de ve elini öp, dediğimi gün gibi hatırlıyorum.

Yazar

Abdülkadir Sezgin

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar