Yükleniyor...
Almanya’da Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Köln kentinde kamu alanı olan mezarlıkta Ermeni cemaatinin talebi ve Köln Belediyesi’nin onayı ile sözde Ermeni soykırımını simgeleyen sözüm ona bir anıt (Haçtaş) konulması için internet üzerinden bir halkoylaması yapılmaktadır.
Siteye girildiğinde haberin altında yer alan aşağıdaki oylama butonunu
sağa doğru hareket ettirerek oy verilmektedir. Soldaki soru, EVET Köln’deki Ermenilerin soykırımı simgeleyen Haçtaş kurmaya hakları var diyenler içindir.
Sağdaki soru, HAYIR soykırımı simgeleyen Haçtaş kurulması durumunda kamusal barış tehlikeye girer diyenler içindir. Bu konuya duyarlılığı olanları siteye girerek HAYIR oyu kullanmaya davet ediyorum.
Armenier in Köln Mahnmal-Projekt zum Völkermord steht seit Monaten still – Quelle http://www.ksta.de/koeln/armenier-in-koeln-mahnmal-projekt-zum-voelkermord-steht-seit-monaten-still-25678294
Bu konuyu daha önce yazmış olmama rağmen, hatırlatmak amacıyla yeniden gündeme getirmek istiyorum. Çünkü, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.
Almanya Federal Parlamentosu 2 Haziran 2016 tarihinde sözde Ermeni soykırım kararı almış, Türkiye’nin itirazlarına rağmen kararından geri adım atmamıştır. Karar, Federal Parlamento’daki oylamada 630 milletvekilinden 165’nin oyu ile kabul edilmiştir. Bu kararın alınmasından 10 ay sonra İstanbul’un kardeş kenti olan ve 100 bin Türkün yaşadığı Köln Büyükşehir Belediye Meclisi, 14 Mart’ta Lehmbacher Weg Mezarlığı’na sözde Ermeni soykırım anıtı dikilmesine izin vermiştir.
Beş bin üyeli Köln Ermeni Hıristiyan Cemaati’nin Yeşil Alanlar Komisyonu’na başvurusuyla konu gündeme gelmiş, Köln Büyükşehir Belediyesi Başkanı Henriette Reker kararın oybirliğiyle alınmasını olumlu karşıladığını açıklamıştır. Müslümanlara ait bir bölümün de bulunduğu Lehmbacher Weg Mezarlığı’nda toplanan Köln Türkleri Dayanışma Platform Başkanı Levent Taşkıran kararı protesto etmiştir.
Köln, burada yaşayan Türk nüfus dışında da önemlidir. Köln’de daha önce Kürt Festivali adı altında düzenlenen miting, terör örgütü PKK’nın şovuna dönüşmüş, 31 Temmuz’daki Demokrasi Mitingine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın video konferansla bağlanması Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla engellenmiştir.
Almanya, terör örgütü PKK’nın mitinginde Cemil Bayık’ın görüntülü mesajının yayınlanmasına izin vererek bir skandala yol açmıştır. PKK bayraklarının ön planda olduğu, Öcalan lehine sloganların atıldığı mitinge, Avrupa turunda olan terör örgütü PYD/YPG’nin Eşbaşkanı Salih Müslim ve HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da katılmıştır.
Almanya, Demokrasi Mitingi’nden beş hafta sonra, terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın lider kadrosu ve yandaşlarına mesaj izni vermiştir. Mitingde, terör örgütü üyelerinin ve de Öcalan resimlerinin yanı sıra PKK ve YPG bayrakları da yer almıştır.
Alman Federal Parlamentosu’nun geçen yıl sözde Ermeni soykırımı hakkında 18/8613 sayılı Kararı almasında, Türk kökenli Almanya Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Türk kökenli Cem Özdemir etkin rol oynamıştır. Özdemir; 24 Nisan 2015 tarihinde Parlamento’daki görüşmelerde, “Soykırımı işlemiş olan Jön Türkler, Sarıkamış’ta Türk askerini de kurban ettiler. Jön Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıktılar. Dolayısıyla bunları savunmanın bir anlamı yok. Herkes kendine kimi örnek almak istiyorum diye sormalı” diyerek tıpkı Fransızlar gibi Jön Türkler üzerinden Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlamıştır.
Kararın alınmasından çok önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun Özdemir’le Essen’de konakladığı oteldeki görüşmesini uygun bulmadığımı, 8 Şubat 2016’da yayınlanan ‘Kılıçdaroğlu Soykırımı İşlemiş Olan Jön Türkler Diyen Özdemir’e Acaba Ne Dedi?’ başlıklı yazımda açıklamıştım.
Sözde Ermeni soykırımını kınayan ve kendi suç ortaklığını de kabul eden Parlamento oylamasından sonra Türkiye, Berlin büyükelçisini istişareler için Ankara’ya geri çağırmış, Almanya’ya tepki gösterileceği açıklanmıştır ama bugüne kadar Almanya’ya etkin bir yaptırım uygulanmamıştır.
Alman Federal Parlamentosu, “Onların (Ermeni’lerin) yaşadıkları, 20. yüzyılda yaşanmış en korkunç kitle katliamı, etnik temizlik, sürgün ve soykırım tarihi için bir örnektir’’ iddiası ile kararı almış, bir çok bağımsız tarihçiye de atıfta bulunmuştur. Parlamento’daki görüşmelerde, soykırım suçu terimini ilk kullanan Polonyalı Yahudi avukat olan Rafael Lemkin’in 1948’den önce de soykırımdan söz ettiği ve bu anlamda bunun 1915 yılını da kapsadığı belirtilmiştir.
Karar ortadan kalkmadığına göre, Almanya’daki okulların ders kitaplarında sözde soykırım konusunun işlenip işlenmeyeceği belli değildir. Eğer ders kitaplarına sözde Ermeni soykırımı konusu dahil edilirse, Almanya’da eğitim alan Türkler için büyük haksızlık da yapılmış olacaktır.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında Fransa, Türkiye’yi Ermeni soykırımı yapmakla suçlayan ve bu konuda yasa çıkaran ilk ülkedir. Ayrıca Fransa, Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömen Sevr (Sevres) Anlaşması’nın imzalandığı Paris’in Sevr banliyösündeki seramik müzesinin önüne Ermeniler tarafından 8 Mart 2001 tarihinde Ermeni soykırım anıtı açılmasına izin veren ülkedir.
Anıtın üzerinde, “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğratılan 1.5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz-toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla. “1.5 milyon Yahudi” “1.5 milyon Ermeni” olarak değiştirilmiştir. Ermenilerin 1.5 milyon Ermeni’nin Türkler tarafından soykırıma uğratıldığı iddiası büyük bir yalan olup bu rakam, Auschwitz-toplama kampının önüne dikilen anıttan (aşağıdaki fotoğraftan da görülebileceği gibi) çalıntıdır.
Polonya’da Auschwitz ve Auschwitz-Birkenau toplama kamplarını ziyaret ettim. Kamplarda, Alman Nazilerinin geride bıraktığı bir milyondan fazla giysi, yaklaşık 45 bin çift ayakkabı ve 7 ton insan saçını gördüm. Yahudilerin yakıldığı fırınlarda hala yanmış insan kokusu duvarlara sinmişti. Schindler’in Listesi (1993), Piyanist (2002), Okuyucu (2008), Çizgili Pijamalı Çocuk (2008), Hayat Güzeldir (1997) ve Hatırla (2015) filmleri de seyrettim.
Mahkeme kararıyla soykırım yapmış bir ulus olan Almanların Türkleri soykırım yapmakla suçlaması kadar gülünç bir şey olamaz. Batıda hızla yayılan Türk düşmanlığı, Almanya ve Hollanda ile yaşanan siyasi kriz sebebiyle artmaktadır.
Türklere ve Müslümanlara Batı’nın bakış açısı olumsuzdur. Kabul edilen sözde Ermeni soykırımı kararına karşı yapılan başvurular kabul edilmemiştir. Türk uyruklu olup Almanya’da ikamet eden sekiz kişi tarafından ayrı ayrı Almanya Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular işleme konulmadan reddedilmiştir.
19 Aralık 2016 tarihinde açıklanan mahkeme kararında, yapılan başvuruda Bundestag kararıyla temel insan haklarının veya kanunun ihlal edildiğinin inandırıcı bir şekilde açıklanmadığına işaret edilmiştir. Federal Alman Anayasa Mahkemesi’nin, Bundestag Kararına karşı açılan davaları reddettiğini bildiren ABC News haberi şöyledir: “German Court Rejects Suits Against Armenian Genocide Vote.”
Türkiye, sözde Ermeni soykırım tasarısını onaylayan Alman milletvekillerinin İncirlik Üssü’ndeki Alman askerlerini ziyaret etmesine uzun süre izin vermemiştir. Krizin çözümü için Türkiye, Almanya’dan Federal Parlamento’nun Ermeni tasarısına mesafe koymasını ve soykırım tasarısının hukuki bağlayıcılığı olmadığını açıklamasını istemiştir. Almanya’nın milliyetçi sol Der Spiegel dergisinin haberine göre üst düzey bir Türk diplomat, “Biz parlamentonun aldığı tasarıyla yaşayabiliriz. Ama Alman hükümeti soykırım kararının hukuksal bir yaptırımı olmadığını açıklamalı” demiştir.
Bu süreçte Türkiye’nin İncirlik’e sivillerin giremeyeceğini açıklamasına rağmen Alman Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) Milletvekili Christian von Stetten Alman askerlerini ziyaret etmek için İncirlik’e gitmiş, fakat üsse sokulmamıştır. Karar sonrasında koalisyon ortaklarından Hıristiyan Demokrat. CDU Başkanı Merkel ve Sosyal Demokrat-SPD Başkanı Gabiel’in, ”Bundestag’ın 2 Haziran 2016’da Ermeni Soykırımı hakkında almış olduğu siyasi karar bizim hükümeti bağlamaz” açıklaması sonrasında kriz çözülür gibi olmuştur (German Chancellor Angela Merkel stated recently that she is not distancing herself from a Bundestag resolution on Armenian Genocide) ama çözülememiştir.
Milletvekillerinin İncirlik’te Alman askerlerini ziyaret edebilmeleri konusunda Türkiye’ye gelen Dışişleri Bakanı Gabriel, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile anlaşmaya varamamış, yaptığı açıklamada “İncirlik daha küçük sorunlar biri, Türkiye ile ilişkiler zor bir döneme girdi” demiştir. Bunun üzerine Almanya İncirlik’ten ayrılma hazırlıklarına başlamıştır.
Almanya’yı doğru değerlendirebilmek için Lebensraum (hayat alanı) ve Drang nach Osten (Doğu’ya genişleme) politikalarını iyi bilmek gerekir. Lebensraum, tıpkı Yunanistan’ın Megali İdea hayali gibi tüm Almanların ülküsüdür. Kavram, 1901 yılında Alman coğrafyacı Friedrich Ratzel tarafından ortaya atılmıştır. Bir ulusun doğal gelişimi için ihtiyaç duyduğu anlamındadır. Ratzel, bu yayılım sürecini tarihin normal seyri içerisinde baskın kültürlerin etki alanını genişletmesi şeklinde tanımlamıştır, şiddet içeren bir sürece atıfta bulunmamıştır.
Aslında Cermenler, Slavların yaşadıkları toprakları hak etmediğine bu toprakların Büyük Alman İmparatorluğuna yurt yapılmasına inanmışlardır. Kavram, Hitler’in Doğu Avrupa’daki işgallerinin meşruiyet kaynağı haline gelmiş, milyonlarca insanının hayatına mal olan bir sürecin kapısı küçük bir kelimeyle açılmıştır.
Günümüzde bunun gerçekleşmesi mümkün değildir ama hayat alanı (Lebensraum), Doğu Avrupa’da Almanya sınırları dışında yaşayan Alman azınlıkların Almanya’nın himayesinde birleştirilmesi, yeni toprakların kolonizasyonu ile beraber Alman nüfusunun bu topraklara yerleştirilmesi politikası olarak algılanmaktadır.
İşte be sebepten 1998 yılında SBF’den arkadaşım olan Başbakan Mesut Yılmaz, Financial Times muhabiri “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişinde en önemli engel Almanya mı?” diye sorunca Yılmaz “Evet” demiş ve eklemiştir: “Onlar Lebensraum’a inanıyorlar.” Bu açıklama üzerine Almanya’da müthiş kıyamet kopmuştur. Almanya Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’ı amok (gözü kara, hiddetle saldıran ve öldüren) koşucusuna benzetmiştir.
Şimdi bir siyasetçimiz çıksa da Köln Belediyesi’nin onayı ile sözde Ermeni soykırımını simgeleyen sözüm ona bir anıt (Haçtaş) konulması için internet üzerinden halkoylaması yapan Almanlar için “Onlar Lebensraum’a (hayat alanı) inanıyorlar” dese ne olur acaba?