Yükleniyor...
Bir kitabı okuduğumda kendime sorarım: Bu kitap tanıtılmaya değer mi? Roman tarzında yazılmış “Muallim” adlı romanı okuyunca da sordum: “Bu kitabı[1] okunur ve tanıtılmaya değer bulmak için sebepler nelerdir?” Hemen “Evet! Çünkü içinde 1950’li yıllardan günümüze kadar eğitim öğretim politikamızın irdelenmesi var.” dedim ve sonra ayrıntılara geçtim:
Devlet, Yozgat’ın bir köyünde doğan Namık adlı çocuğun elinden tutarak Tokat Öğretmen Okulu’nda yatılı okutur. Bıyıkları yeni terlemeye başlayan on sekiz yaşındaki genci planlı, programlı, araçlı, öğrenci merkezli görev yapacak bir öğretmen, bir aydın olarak yetiştirir. Gönlünü Türk milleti ve vatan sevgisiyle doldurur. Omuzlarına Türkiye Cumhuriyeti’ni kalkındırma görevini yükler. Devlet o gence / gençlere güvenir ve onlardan yılların şatlarına göre azami verim de alır. Savımı örneklerle destekleyeyim…
Namık öğretmenin bir köyde, sınıf okutan okul müdürü olarak öğretmen arkadaşlarıyla el ele vererek yaptıkları şunlardır:
*Okulun çok aşınmış sıralarını kullanılabilir, üzerlerinde yazı yazılabilir duruma getirirler.
*54 devamsız öğrencinin okula gelmesini sağlarlar.
*Öğrencilerine halk oyunlarını öğretirler.
*Köy gençleriyle bir piyesi sahneye koyarlar; sahalar yaptırarak futbol ve voleybol oynarlar.
*Bomboş duran okul bahçesini, ağaçlandırır ve çeşitli çiçeklerle, güllerle donatırlar. Okul bahçesinde çocuklar için oyun alanları oluştururlar.
*İmeceyle, köy halkının desteğiyle üç km. öteden okul bahçesine su getirirler. Köy mezarlığının çevresini ve içini ağaçlandırırlar. Yine köy içindeki ve komşu köye uzanan yola taş döşerler.
*Namık öğretmen “Millî bayramlar, törenler ve kutlamalar millet ile iç içe olunduğunda anlam bulur.” düşüncesindedir. Önceleri okul bahçesinde kutlanan millî bayramların köy meydanında kutlanmasını sağlar.
*Sınıf ve okul kitaplıklarında bulunan kitapların sayısını çoğaltır.
Namık öğretmenin altı yıl süreyle Almanya’da Türk çocuklarına öğretmenlik yapmasından da bahsetmek gerekir:
*1988 yılında Almanya’dadır. “Dilini dahi bilmediği yabancı ülkede ilk aylarda zorluklarla karşılaşır. Almanca kursuna katılır, öğretmen odasında Alman meslektaşlarıyla konuşabilecek duruma gelir.
*O, öğrenci merkezli, araçlı gereçli ders yapmak için yetiştirilmiştir. Türk sınıfı olarak kullanılan dersliğin öğretmen dolapları boştur. Bu sebeple teyp, tepegöz ve slayt makinesi gibi araçlar yoktur. Alman öğretmenlerin sınıflarına girip derslerini dinler. Almanya’daki eğitim ortamını, öğretmenlerin sınıftaki davranışlarını gözler. Teknolojik araçları, ders araçlarını kullanmak için hizmet içi eğitim alır. Öğretmenler için organize edilen eğitim seminerlerine katılır. Bir Alman öğretmen: “13 yıldır Türk öğretmenlerle birlikte çalışıyorum, ilk defa siz araç kullanmak istediniz!” der. Görselleri kullanmaya başlayınca Türk öğrencilerin derslikte huzuru bozmak, dersi kaynatmak türünden olumsuz tutumları değişir. Çocuklar da kendisi de ders yapmaktan zevk alırlar.
*Ülkemizdeki gibi siyasi bölünmüşlük Almanya’daki Türklerde de vardır. Derneklerden faydalanmayacağını anlar. Velilerle görüşerek Elazığ, Antep, Yozgat, Tokat ve Kafkas halk oyunları kursları açar. Kurslara 100 Türk çocuğu katılır. Giysiler Türkiye’de diktirilerek getirilir. İlçenin tiyatro salonunda gösteri sunarlar. Bu gösteriler, millî bayramlarımızda, 24 Kasım Öğretmenler Gününde tekrarlanır. Almanların festivallerine davet edilirler. Hof şehrinde, Kuzey Bavyera’nın Tirschnreut şehrindeki Avrupa Müzik Folklor Şenliğinde, davet edildikleri komşu şehirlerde gösterilerini sergilerler; Ay Yıldızlı Bayrağımızı dalgalandırırlar. Bir festival sonunda belediye başkanı; “Yıllardır içimizde oldukları hâlde, bu kadar zengin bir kültüre sahip Türkleri fark edememiş olmanın ezikliğini yaşıyorum.” diyerek teşekkür eder.
*Öğrencilerine Türküler ve Türk Sanat Müziği dinletir. Yüksek öğretime devam eden Türk çocukların sayısının artması için gayret eder.
*Türk çocukları, “etik dersi” adı altında, Alman çocuklarla birlikte papazdan Hıristiyanlık dersi almaktadır. Velileri öne sürerek okuldaki Türk çocuklarına “İslam dersi” verme iznini alır. Suriye, Bosna Hersek ve Sırbistanlı velilerin çocukları da İslam dersine katılır.
Namık öğretmen Almanya’daki eğitim öğretim sistemini iyi tanımış ve Türkiye ile kıyaslamıştır. Türkiye’ye döndüğünde ülke eğitimine katkıda bulunmak isteğiyle kapıları ısrarla çalar.
*Millî Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesinde “Eş Uzman” unvanıyla göreve başlar. Üç yıl bu birimde çalışır. “Derste Eğitim Teknolojileri Kullanımı” projesiyle kendisini gösterir. Seminer ve kurslarda görev alır. Her okul, ilçe ve il için formatör (lider eğitimci) öğretmen eğitimcileri yetiştirirler. Bu kursları Türkiye geneline yayma hazırlıkları yaptıkları sırada önlerine engeller çıkarılmaya başlanınca emekliye ayrılır.
Namık öğretmen, “Derste Eğitim Teknolojisi Kullanımı” kitabını yazar. Doktora sahibi bir akademisyen iki aylık maaşı karşılığı bu kitabı doçentlik tezi olarak satın almak ister. Üniversite kitapları basan bir yayınevi, “Kapağını değiştirelim ve kapakta profesör imzalı bir ad bulunsun.” teklifini yapar. Bir bilgi şölenine bildirisiyle katılır. Bir başka bilgi şölenine hazırladığı bildiriye bir profesör ikinci imza olarak dahil olur.
*Namık öğretmen böyle durumlara isyan ederek köşesine çekilmek istese de boş duramaz. Bir süre Bakanlık çağrısıyla “formatör öğretmen yetiştirme” kursları verir. Bir üniversite vakfının özel öğretim okulu açma teklifini kabul ederek kurucu müdür olarak göreve başlar. Öğrenci merkezli eğitim öğretim yapan sekiz yıllık ilköğretim okulu Türkiye çapında ses getirir. Uygulamaya rektör değişimlerinin olumsuz etkisine ve ilgisiz kişilerin müdahalelerine dayanamayıp istifa eder. Kırıkkale Tüpraş Sosyal Tesisleri içindeki özel okulu devralması teklifini, öğrenci merkezli öğretim hayalini gerçekleştirebilmek amacıyla kabul eder. Velilerin “çocuklarının yüksek puanla sınav kazanmasını istemeleri ve sınav dersleri dışındaki derslere yer verilmemesi” istekleri ağır basınca yedi ders yılı sonrasında okulu, “velilerin istediği türde çalışmalar yapacak bir eğitimciye” devreder. Kendini yazmaya verir…
Siz, bu yazıdaki “Namık öğretmen” yerine “Nazmi öğretmen” kelimelerini koyunuz. Çünkü Nazmi Şimşek Bey, “Ben şunları yaptım!” demeye erindiği için anılarını Namık öğretmenin baş kahramanı olduğu bu romanı yazmıştır. Beş hikâye, iki deneme, bir gezi kitabı ile üç roman, eğitim konularını işlediği on kitap; çocuklar için öykü, masal ve roman tarzlarında dokuz eser sahibidir.
Yazıyı sonlandırırken şu soruyu sormadan edemeyeceğim: “Muallim” adlı bu kitap tanıtılmaya değer miymiş?
[1] Çınaraltı Yayınları, İstanbul 2023