Kaybolan Merdiven: Sosyal mobilitenin gerileyişi ve Türkiye’nin sessiz krizi 

Yeniden umutlu olmak için sosyal hareketliliğin önündeki engelleri kaldırmamız lazım. Sadece iş yaratmakla değil, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamakla da bu mümkün.


Paylaşın:

Sosyal hareketlilik kısaca, bir insanın ya da ailenin hayat şartlarını bir önceki nesle göre iyileştirebilmesi demek. Doğduğun yerle geldiğin yerin farklı olması gibi bir şey. Yani daha çok para kazanmak, ev sahibi olmak, iyi okullarda okumak ya da çocuklarına güzel bir gelecek sunabilmek. Bu sadece sınıflar arası geçiş değil, hayatında da ilerleme demek. Mesela 25’inde kiracıydın, 40’ında evin oldu ya da kötü bir işte çalışırken daha iyi bir pozisyona geçtin. İnsan sadece hayatta kalmak değil, hep daha iyisini ister. Bu istek de toplumu hep ileriye taşır.

Ama artık bu durum hem dünyada hem de bizde pek işlemiyor. Daha iyi yaşamak fikri çoğu kişi için hayal oldu. OECD raporlarına göre son otuz senede sosyal hareketlilik durdu gibi. Şimdi fakir bir ailenin çocuğu orta sınıfa geçmekte zorlanıyor, 1980’lere göre iki kat daha zor. Amerika’da American Dream dedikleri şey neredeyse palavra oldu. 1940 doğumluların çoğu anne babasından daha çok kazanırken, 1980’lilerde bu oran yarı yarıya düşmüş durumda.

Avrupa’da da durum farklı değil. İngiltere’de iyi üniversitelerden mezun olan dar gelirli öğrencilerin, zengin çocuklarıyla aynı işe girme şansı daha düşük. Fransa’da Paris’te doğmayanların, önemli devlet işlerine girme olasılığı çok az. Hatta Almanya’da bile usta-çırak ilişkisi yerini aile işlerine bırakıyor.

Bu durum aslında büyük bir değişimi gösteriyor: İlerleme fikrine olan inancımız sarsılıyor. Batı düşüncesi hep ilerleme üzerine kuruluydu. İnsan, bilgi, bilim ve çalışmayla kendini ve toplumu geliştirebilirdi. Ama 21. yüzyılda bu işler değişti. Artık okumak, çalışmak yeterli değil. Bourdieu’nun dediği gibi, sistem bilgiyi değil, kimin nerede olduğunu önemsiyor.

Türkiye de bu işin küçük bir örneği gibi. Sosyal hareketlilik burada hem ekonomik, hem kültürel, hem de siyasi olarak tıkanmış durumda. Cumhuriyetin başlarından 90’lara kadar Türkiye, köyden şehre göçen insanlara fırsatlar sunuyordu. Öğretmen okulları, burslar, devlet memurluğu gibi şeyler insanları yukarı taşıyordu. Köyden çıkan doktor, Anadolu’dan gelen profesör hikayeleri hepimize umut veriyordu.

Şimdi ise durum değişti. TÜİK verilerine göre Türkiye’de gelir dağılımı bozuldu. En zengin %10, paranın yarısını alıyor. En fakir %20’nin payı ise %5’in altında. Eğitim sistemi de fırsat eşitliği sağlamıyor, aksine farklı sınıfları yeniden üretiyor. İstanbul, Ankara ve İzmir dışında kaliteli eğitim almak zor. İyi liselere girenlerin çoğu özel ders alıyor ya da pahalı kurslara gidiyor. Yani ortada yarış falan yok.

Üniversite mezunlarının %40’ı kendi alanında çalışmıyor. Üniversite okumak artık yükselmek değil, sanki boşta beklemek gibi bir şey. Mezun olduktan sonra iş bulmak çok uzun sürüyor, bulunan işler de genelde kötü ve geçici oluyor. Gençler arasında işsizlik çok fazla. Eskiden diploma demek iyi bir iş demekti, şimdi o bile garanti değil.

Ekonomik olarak da durum aynı. 1980’lerde bir memur maaşıyla ev alabiliyordu, şimdi bu hayal bile değil. İstanbul’da ev almak için 25 sene hiç para harcamamak gerekiyor. Arabalar, evler, özel sağlık hizmetleri artık orta sınıfın bile ulaşabileceği şeyler değil. Yani daha iyi yaşama hayali yerini yaşamı koruma mücadelesine bıraktı.

Bu durum sadece ekonomik değil, psikolojik olarak da bizi etkiliyor. Artık insanlar bir şeyleri değiştirebileceklerine inanmıyor. Bu da insanları yoruyor. Çalışmak işe yaramıyor düşüncesi herkesin enerjisini alıyor. Bir nesil umudunu kaybederse, sadece bireysel sorunlar değil, toplumsal sorunlar da başlar.

Rawls’a göre, bir toplumun adil olması için doğuştan gelen farklılıkların dengelenmesi gerekir. Bizde ise bu denge bozuluyor. Zengin çocukları özel okullarda okuyor, yurt dışında okuyor, çevre ediniyor. Fakir çocuklar ise sistemin altında eziliyor. Bu sadece para farkı değil, gelecek farkı yaratıyor.

Köyde doğan bir çocuğun Boğaziçi’ne girme ihtimali, özel okullarda okuyanlara göre çok daha düşük. Kadınların iş hayatına katılımı da az. Engelliler ve dezavantajlı bölgelerde yaşayanlar için de durum pek farklı değil.

Siyasette de durum aynı. Eskiden siyaset, alt sınıflardan gelenlerin sesi oluyordu. Şimdi ise siyaseti belli kişiler yönetiyor. Gençler artık kendi geleceklerini belirleyebileceklerine inanmıyor. Bu da beyin göçünü artırıyor. Türkiye, son yıllarda yurt dışına çok fazla genç gönderiyor.

Bu durumu sadece ekonomiyle açıklamak yetmez. Felsefi olarak da iyi olanla ödül arasındaki bağın kopması gibi bir durum var. Aristoteles’e göre adalet, herkese hak ettiğini vermektir. Ama şimdi insanlar hak ettiklerini alamadıklarını düşünüyor. Bu da adalete olan inancı sarsıyor. İnsanlar adalete inanmayınca da torpile, göçe ya da şans oyunlarına yöneliyor.

Sonuç olarak sosyal hareketlilik sadece parayla ilgili değil, toplumsal huzurla da ilgili. Eğer herkesin yükselme şansı olduğuna inanırsak, rekabet de olur, gelişim de olur. Yoksa toplum ikiye bölünür: bir yanda zenginler, diğer yanda fakirler.

Yeniden umutlu olmak için sosyal hareketliliğin önündeki engelleri kaldırmamız lazım. Sadece iş yaratmakla değil, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamakla da bu mümkün. Finlandiya’nın eğitimde herkese aynı imkanı sunması, Güney Kore’nin mesleki eğitimi geliştirmesi, Almanya’nın sanayi ile eğitimi birleştirmesi gibi şeyleri örnek alabiliriz. Bizim de başarı torpille değil, çalışmayla olur düşüncesini yaymamız gerekiyor.

Bir ülkenin geleceği, çocukların nerede doğduğuna değil, ne kadar çalıştığına bağlı olmalı. Sosyal hareketliliği yeniden sağlamak demek, sadece para kazanmak değil, aynı zamanda onurlu bir yaşam sürmek demektir. Çünkü insan sadece karnını doyurmakla yaşamaz, hayatta bir adım daha ileri gidebileceğine inanmakla yaşar.

Bu yüzden sosyal hareketlilik sadece ekonomik bir konu değil, hayati bir konudur. Çünkü bir toplumun gerçek zenginliği, insanların ne kadar kazandığıyla değil, ne kadar yükselebileceğine inandığıyla ölçülür. Ve o inancı yeniden canlandırmadığımız sürece hiçbir şey kaybolan o merdiveni geri getiremez.

Kaynaklar

A Broken Social Elevator? How to Promote Social Mobility — OECD

Current Challenges to Social Mobility and Equality of Opportunity — OECD

Intergenerational Social Mobility in OECD Countries

OECD Social mobility and equal opportunity

Gelir Dağılımı İstatistikleri, 2024 — TÜİK

Gelir, Yaşam, Tüketim ve Yoksulluk – TÜİK Veri Portalı — TÜİK’in “Gelir Dağılımı İstatistikleri”

Gelir Dağılımı Özel İhtisas Komisyonu Raporu

Resmî İstatistik Programı 2022-2026 — TÜİK

Yazar

Aybars Öztuna

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar