Yükleniyor...
İsa ÖZKAN tarafından yazılan bu makale 1982 yılında Töre dergisinin 139. sayısında yayımlanmıştır.
Beşeriyeti ilgilendiren her türlü oluşu estetik ve terbiye açısından ele alan sanatçıyı, daha özel bir deyişle romancıyı tarife nasıl yaklaşabiliriz? Biraz karmaşık olan bu konuda genellemelere gitmek mümkün olmamakla birlikte romancı, durmadan duyan ve düşünen, işlediği konu, ortaya koyduğu vak’a, çizdiği karakter ve tipleri yaşamış veya yaşayan; teknik ve üslûptaki başarısıyla da okuyucuya yaşatan kimsedir. Zaman zaman beyaz bir hayal ikliminde bazen de gerilimlerin girdabında, ona yön vermeye çalışan birisi. Kısaca, dertlerle, muhayyel zevklerle hemhal… Türkiye’de bu ölçüyü tutturmuş romancının pek fazla olduğunu söyleyemeyiz. Hele, -millet için sanat- çilesine talip olan romancı bir elin parmakları sayısını geçmeyecek kadardır. İşte bunlardan birisi de Emine Işınsu (Öksüz).
17 Mayıs 1938’de Kars’ta doğan Emine Işınsu, sanatçı bir aileden geliyor.
Babası, Bulgaristan Türklerinden emekli Tümgeneral Aziz Vecihi Zorlutuna, annesi Erzurum’un tanınmış ailelerinden Zorluoğulları’na mensup hürriyet mücâhidi Avnullâh Kâzımî Bey’in kızı tanınmış şâir ve yazarlarımızdan Hâlide Nusret Zorlutuna’dır.
Asker bir baba ve öğretmen bir annenin görevlerinin tabiî icâbı olarak, Emine Işınsu, çocukluğunu çeşitli Anadolu şehirlerinde geçirmiştir. İlköğrenimine Urfa’da başlamış, Sarıkamış’ta devam ettirmiş ve Ankara’da Alparslan İlkokulu’ndan mezun olmuştur. Daha sonra TED Ankara Kolejinin Lise kısmını 1956-1957 öğretim yılında bitirerek orta öğrenimini tamamlamıştır. Bu arada, orta öğrenimi sırasında Eğitim Dergisi’nde çıkan “İnsanlar” adlı ilk şiiriyle edebiyat dünyamıza girmiştir. TED Ankara Koleji’nde şair diye tanınan öğrenci Emine Işınsu 17 yaşında da “İki Nokta” adlı şiir kitabını yayımlar. Bu kitapta yer alan şiirler, gençlik psikolojisi ve heyecanı içindeki kişinin bir anlık fantazi duyguları intibâını vermekte olup; tabiat, eşya ve insan münasebetlerindeki müphemiyet, mutlak bir otorite arayışını ifade etmektedir.
Yükseköğrenimine babasının tesiriyle ilk defa DTCF’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde başlar. Bu arada bir “Fullbright” bursu imtihanını kazanarak, sosyal müesseselerde çalışmak üzere Amerika’ya gider. Bu müesseselerde yirmişer günlük kurs görüp, altı ay kadar “Sosyal Akademi Uzmanı” (social worker) olarak çalışır. Daha sonra tekrar Türkiye’ye dönen E. Işınsu, ODTÜ’nün İşletmecilik Bölümü’ne kayıt yaptırırsa da, bazı sebeplerden dolayı buradan ayrılarak, 1959’da Hukuk Fakültesi’ne girer.
Işınsu, bu arada mimar Erdoğan Okçu ile evlenir. DTCF’nin Felsefe Bölümü’ne kaydını yaptırır. Bir taraftan felsefî ve psikolojik konularla ilgilenip, psikolog olmak arzusunu taşırken, bir taraftan da aynı fakültenin Tiyatro kürsüsü derslerine devam eder(1960). Ailesinden kaynaklanan bir takım meselelerden dolayı devam etmekte olduğu felsefe öğrenimine de son vermek mecburiyetinde kalır.
Bu, çeşitli dallardaki kısa süreli yüksek tahsil hayatı, Emine Işınsu’nun çok yönlü sanatçı kişiliğinin oluşmasına tesir eder. Öyle ki O, şiir, hikâye, roman, tiyatro, hattâ fıkra yazarlığı gibi hemen her türü dener. Fakat asıl başarısını romanda gösterir.
1961-1963 yılları arasında kaleme aldığı, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı’nın roman mükâfatını kazanan “Küçük Dünya” ilk romanıdır. Daha sonraki yıllarda yazdığı tezli romanlarına nazaran bu eserinde, aile saadeti, eğitim bozuklukları gibi beşerî konuları, yaşanmış hissini veren vakalarla süsler. Şahıs kadrosunda kontrastlarla muvâzene sağlanmış, derin psikolojik tahlilleri verilen karakterler, belirli aksiyonla takdim edilmişlerdir. Eserin bütünü, bildik ideolojik kalıplardan âzâde, sanat endîşesi ağır basan mesajları taşımaktadır.
“Kadın”, “Hisar” gibi dergilerde yayımlanan fıkra ve hikâyeleriyle sağladığı kalem tecrübesi ve şöhret, Yeni İstanbul gazetesinde 1962-1963 yılları arasında müstakil köşe yazarlığını getirir. Siyâsî konularla ilgili “Dedikodu” başlıklı sütunda, Mehlika müsteârıyla günlük fıkralar yazar.
1963-1965 tarihinde. E. Işınsu’nun yazarlık hayatında profesyonel gazeteciliğe doğru bir hamle göze çarpar. İrfan Atagün, Ömer Öztürkmen, Ergun Göze ile birlikte Sabah gazetesini neşrederler. Bu gazetedeki 1,5-2 yıl süren fıkra yazarlığı, gazetenin el değiştirmesi ve siyâsî sebeplerle sona erer. Devamlı, entelektüel bir çevre içerisinde bulunan E. Işınsu, 1965’den sonra değişen Türkiye şartlarında, içtimaî, siyâsî, tarihî her türlü meseleyle ilgilenmiş, edebî geleneği bozan, bölücü ve yıkıcı fikirlerle komünist düzen kopyacılığının telkinine kalkışan sözde yazarlara karşı, Türk milliyetçiliği ülküsünü sanatıyla mecz edip, eserler vermiştir.
1966 yılında TRT tarafından açılan radyofonik piyes müsabakasını birincilikle kazanan “Bir Yürek Satıldı” adlı eseriyle tiyatro alanında da adını duyurur. Ruhî tahlillere dayanan; madde-ruh dengesini kuramayan cemiyetlerin bunalımlarının temel fikir olarak verildiği bu kitapta; yozlaşmış değer hükümlerini temsil eden balıkçılar, bencilliğe mahkûm genç adam, kadınların zayıf yaratılışta birer varlık olduklarını tescîl eden genç kadın, mücerret şahıs kadrosunu oluşturuyorlar. Bu eserinin ardından “Bir Milyon İğne” adlı piyesini neşreder. Hareketin az olduğu oyunda insanların, yabancı ideolojilerin tuzaklarına hangi sebeplerle ve nasıl düştükleri, ruhî çıkmazları başarıyla veriliyor. Tasvirlerdeki ifâde kudreti ve yazarın sanat gücünün yoğunlaştığı eserdeki hâdiseler gerçek hayattan alınmış intibaını taşımaktadır. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” adlı ilk ve ortaokul çocukları için yazdığı üç perdelik piyeste ise; Türk doğmanın, Türk olmanın çileyle kazanılan mefahiriyeti bir masal havası içinde on altı Türk devletiyle ve Mete, Atilla, Bilge Kağan, Dede Korkut, Romones Diogenes gibi tarihî şahsiyetlerin karakterize edilmesiyle anlatılıyor. “Adsız Kahramanlar” adlı radyofonik skeçlerinde de, tarihimizin tozlu sahîfelerinde kalmaktan kurtarılarak, çocuklarda, gençlerde, topyekûn milletimizde millî şuur uyandırmaya vesile olacak; adsız, sansız bir avuç kahramanın gerçek hayat maceralarının bizzat yazar tarafından derlenip oyun hâline getirildiğini görüyoruz.
Işınsu, hemhudut olduğumuz komşu devletlerde yaşayan Türk varlığının yakın geçmişteki durumunu konu aldığı romanlarından ilki “Azap Toprakları”da (1969) Batı Trakya Türklüğünün acı ve ıstıraplarını, gerçekçi bir gözlemle işlemiştir. Yazar, bu eserinde, romanımızda sun’î köycülük akımının yaygınlaştığı ve fabrika işçiliği, gecekondu gibi sanayi toplumuna ait gerçeklerin marksist diyalektiğe uygun olarak istismar edilmeye başlandığı sırada, millî ihmâllerimizden birisi olan dış Türklerin esareti meselesine yönelmiştir.
Emine Işınsu, Türk tarihine karşı olan muhabbeti ve tarih zaviyesinden meselelere yaklaşan bir romancı olması dolayısıyla, karşımıza değişik bir konuda, Anadolu’nun Türkleştirilmesi-İslâmlaştırılmasını esas alan “Ak Topraklar” ile çıkar. Bilhassa bu romanın dikkati çeken yanı, romancının, Dede Korkut diliyle bugünkü Türkçemizi tam bir uyum içerisine sokarak tarihî vak’aları destanlaştırmaya, tarih ile edebiyatı kaynaştırmaya çalışmasıdır.
Elli beş yıl yayın hayatını sürdü-ren ve Türk milliyetçiliği fikir ve kültür hayatında önemli bir yeri olan Türk Yurdu dergisinin yayımına son verilmesi üzerine, E. Işınsu 1969’da “Ayşe” adıyla çıkardığı kadın dergisini “Töre”ye çevirir. Önce İstanbul’da yayımlanan bu dergi daha sonra Ankara’ya taşınır. 1981 yılına kadar Işınsu’nun yönetiminde neşredilen bu dergi, “Millî ve Milliyetçi Fikir ve Sanat” alanında önemli bir boşluğu doldurur. Töre dışında Işınsu’nun, Devlet, Hisar, Yeni Divân, Türk Edebiyatı gibi bugün birçoğu kapanan dergilerde deneme, röportaj, tenkit, makale ve hikâyelerinin çıktığını görüyoruz.
Ailevî sebeplerden dolayı ilk eşinden ayrılan E. Işınsu, 1972’de Prof. Dr. İskender Öksüz ile evlenmiştir.
Sancı (1975), Halide Edip’in Yeni Turan adlı eserinden yapı ve muhteva bakımından farklı olmakla birlikte; fonksiyonları bakımından bir ortaklık göze çarpıyor. Milliyetçi bir taban oluşmasında müspet tesirleri olan eser, beş yıl içinde 10. baskıya ulaşarak en fazla satan kitaplar arasına girmiştir. 1970-1971 yılları arasındaki gençlik mücâdeleleri, kendi toplumuna yabancılaşmış ve komünistlerin hâmisi aydınlar ve anarşistler tarafından bir milliyetçinin şehâdeti gibi konuları muhtevi olan bu romanda vak’aların bir kısmı ve şahıs kadrosu gerçek hayattan alınmıştır.
1975 yılında yayımlanan “Tutsak”, fert planından, millet planına tutsaklığın romanıdır. Binbir türlü çaresizlikler, huzursuzluklar sebebiyle insanların kendi içinde geçirdiği ruh erozyonuyla gaye olmaktan çıkıp, nefsânî duygulara tutsak olması; millî değerlerin yozlaşmasının aile yapısına tesirleri ve bu arada 1955-1960’lı yıllarda günübirlik hesaplar içinde olan siyâsi iktidarların Kerkük Türklerinin katliamına karşı ilgisiz ve kayıtsız kalması gibi iki üç konuyu ihtivâ eden bir roman.
Emine Işınsu’nun tezli romanlarından olan “Çiçekler Büyür” ve “Canbaz” son eserleri. Canbaz’da (1982) sosyal ve ekonomik değişmeye uğrayan Türkiye’deki sendikal hayâtın, işçi meselelerinin iç yüzü anlatılıyor. Çiçekler Büyür ise, Deliorman-Rodop Türklüğünün hürriyet mücâdelesini şiir diline yakın romanesk bir üslûpla, bazen realize bazen de idealize edilmiş karakter ve tiplerin şahsını konu alan, dramatik bir eser. Araştırmaya dayanan ciddî bir gözlem ve mantıkî olarak tanzîm edilmiş olaylar şahıs kadrosuyla ahenkle bütünleşmiş, vak’aların ve şahısların tasvirleriyle sağlanan tezat gerilimi artırmıştır. Bu eser de diğer tezli romanlarında olduğu gibi, kapalı eser hüviyetini taşımıyor. Romanın sonundaki kahramanın kayboluşu aksiyonu yok etmeyen, okuyucuyu vicdanen müsterih hâle getiren yüce ülküler uğruna kutsî bir kayboluştur. Böylesine bir ölüm, hem geride kalanlar, hem de göçenler için yeni bir filizlenme, yeni bir hayatın başlangıcıdır.
Emine Işınsu; Tutsak, Azap Toprakları, Çiçekler Büyür, romanlarında tutsaklık ve hürriyet kontraslarını olayların akışı içinde kişilerin fonksiyonlarına yükleyerek vermiştir. Bir kadın romancı olarak, kadınların cemiyet içindeki an’ane, kültür ve inancın şekillendirdiği yaşayışlarını, ruhî hâllerini gayet yakından tanıdığından kadın kişileri, evrensel boyutlarda yakalayarak ezilen ve ezilmeye karşı sonunda başkaldıran mazlumlar olarak vasıflandırır. Bu kabul ve yorumun, Bir Yürek Satıldı, Tutsak ve Çiçekler Büyür adlı eserlerine yansıdığını da görüyoruz.
Emine Işınsu, Türkçenin tabiî mecrasına da gelişmesinin tezahürü olan bugünkü yaşayan Türkçeyle, eserlerinde millî ve içtimaî meselelere temas etmiş, realist bir bakış açısı ve gözlemle sanatını ifade etmiştir.
Eserlerinin birçoğu 5. ve 6. baskıya ulaşan Emine Işınsu, birisi kız (Elif), ikisi erkek (Yağmur ve Murathan) olmak üzere üç çocuk annesidir.
İlk yayın tarihlerini göz önüne alarak eserlerini şöyle sıralayabiliriz.
a) Şiirleri:
1. İki Nokta (1956).
b) Tiyatroları :
1. Bir Yürek Satıldı (1966).
2. Bir Milyon İğne (1967).
3. Ne Mutlu Türk’üm Diyene (1969).
4. Adsız Kahramanlar (1975).
c) Romanları:
1. Küçük Dünya (1966).
2. Azap Toprakları (1969).
3. Ak Topraklar (1971).
4. Tutsak (1975).
5. Sancı (1975).
6. Çiçekler Büyür (1979).
7. Canbaz (1982).