Yükleniyor...
Türklerin Orta Asya’dan göçleri
Proto Türk dilinin hankı çağda dağılıb batı ve doğu kollara ayrılması probleminin Türkolojide doğru yorumu yoktur. Bunun sebebi Türk dili qlottogenezi, tarihi gramer ve tarihi dialektoloji sahasında ciddi araştırmanın olmaması, Türk dili ailesinin ve Proto-Türk dilinin hankı mekanda ve hankı çağda yaranması, özellikle hankı çağda dağılması hakkında söylenen fikirlerin arkeolojik belgelere dayanmamasıdır. Bu nedenle Türklerin etnogenezi hakkında Türkoloji ilminde çok farklı fikirler ortaya çıkmıştır. Türkolojide derin kök salmış, lakin sübut olunmamış yanlış “Altay dil ailesi” teorisi ise Türk etnogenezi ilmini çıkmaza sokmuştur. Bu yanlış teoriye karşı Türkolojide yeni “Urmu Teorisi”ni gündeme getirmişiz.
Ayrı-ayrı dialektlerin qovuşması ile yaranan büyük dil aileleri, yani protodiller MÖ IV. bin yılda iklim değişmeleri sebebi ile başlanan köçlerle muhtelif kollara ayrılmış ve ayrı ayrı çağlarda bu kollardan yeni dialektler, diller türemiştir. Orta Avrupa’da yaranmış Proto-Hint Avrupa, Ural’da yaranmış Proto-Fin Uqor, Kuzey Kafkasya’da yaranmış Proto-Kafkas, Arabistan yarımadasında yaranmış Proto-Sami ve başka dil ailelerinin keçdigi bu yol Türk dil ailesi için de keçerlidir. Böyle ki Ön Asya’da yaranmış Proto-Türk dili MÖ IV. bin yılın ortalarında batı ve doğu kollara ayrılmış, doğuya giden Proto-Türk Urugları Orta Asya’dan İtil yakalarına ve Altay’a kadar ayrı ayrı bölgelerde ikinci Atayurdlar salmışlar.
Faklı dillerdeki etnosların ortaya çıkış yerleri
Milattan önce IV.-II. binyıllar arasında doğuya göç etmiş Doğu Türk kolunun Altay’da saldığı ikinci Atayurd yanlış olarak Türklerin ilkin Atayurdu kibi yorumlanmıştır. Bu problemi ayrı ayrılıkta arkeoloji, kültür, etnografik ve dilçilik bakımından çözmek isteyenler olmuştur. Lakin Türk etnosunun tarihine kronoloji ardıcıllıkla degil, diakroniyadan kenarda tarihin muayyen sinkron kesiyinde bakılmış, arkeoloji belgeleri nazara almadan Ön Asya dışında nerede Türk varsa, orası ikinci degil, ilkin Atayud sayılmıştır:
Doğu Asya (Menges); Uzak Doğu, Mancurya, Khingan dağları (Ramstedt); Mancurya ile Mongolustanın güneyi (Parker); Amur çayı dolayları (Yavuz); Baykal gölünün doğusu (Tomaschek); Baykalın güney-batısı (Koppers); Baykaldan Gobu çölüne kadar (Gahz); Altay dağları (Klaprothe, Hammer, Schott, Castren, Vamberi); Altayın doğusu (Radlov, Ligeti); Altay-Kırgız bozkırları (Menghin); Kazakıstan (Eickstedt); Tanrı dağları (Tyan-Şan) – Asyanın kuzey-batı bölgeleri (Stızygowsky); Tanrı dağları bölgesi (Almasy); Tanrı dağının kuzey-batı yakaları ile Aral gölü arası (De Guignes, Togan); Altay ve Ural dağları arası ile Aral gölü bölgesi (Nemeth); Ural-Altay arası (Rasonyi); İrtış-Ural arası (Zichy); Orta Asya (Poppe, Günaltay) ve saire.
Göründügü kibi, türklerin ilkin Atayurdu Mancuryadan Ural dağlarına kadar muhtelif bölgelerde gösterilmiştir. Halbuki bu problemin çözülmesi tarihi köçlerin çağını ve yönünü muayyen etmekten çok asılıdır. Ön Asya ve Güney Kafkazda m.ö. IV binyılın ortalarında başlanan kuraklık neticesinde buradan kuzey ve doğu yönlere ilk büyük köçler olmuştur. Orta Asyada yerleşen prototürk uruglarının bir kısmı kuraklığın artması sebebi ile m.ö. II binyılda daha ileri giderek Ural ve Kazakistan arası bozkırlarda yerleşmişler.[i] Türk boylarının toplum halda yerleştigi yeni bölgeler onların ikincı Atayurduna çevrilmiştir
IV.-II. bin yıllarda Proto Türk atayurdundan göç eden Türk boyları
Coğrafi durumuna göre MÖ IV.-II. binyıllar arası dönemde artık Türk yurduna çevrilmiş Orta Asya, sonraları Türk boylarının muhtelif yönlere göç yolunda köprü rolünü oynamıştır.
Doğu Türk uruglarının bir kısmı, Orta Asya ve Kazakistan üzerinden keçerek bugün Hakas, Altay, Tuva halklarının atayurdu olan Altay bölgesine girmişler. Altay’da MÖ XXV.-VIII. yüzyıllar arası birbirinin ardınca ortaya çıkan Afanasyevo, Andronovo, Karasuk ve Tagar arkeoloji kültürünün batıdan gelmesi bellidir. Bura gelenlerin içinde Türk uruglarının olması ehtimalı da vardır, lakin MÖ VIII. yüzyıldan görünen Aldıbel kültürü ile MÖ V.-III. yüzyıllara ait Saglı kültürünü daşıyanların Türklügü kuşkusuzdur. Arjan (MÖ VIII.-VII. yy) ve Pazırık (MÖ V. yy) kurganları bunun aydın göstericisidir.
İkiçayarasına V. binyılda gelen Sumerlerden sonra III.-I. binyıllar boyu dalğalarla buraya Sami urugları (Akkad, Asur, Aramey, Arab) gelmişler. II. binyılın başında kuzeybatıdan Orta Anadolu’ya Hind Avrupa dilli Hettler, VIII-VII asrlarda frig ve haylar, kuzeyden Güney-Doğu Anadoluya ise II. binyılın başında Kafkas dilli Hurriler ve aynı binyılın sonunda urartular gelib yerleşmişler. Karadenizin kuzeyinden kalkarak Orta Asya üzerinden Afganista’nın kuzeyindeki Areya bölgesine gelen ari (Hind İran) urugları orada MÖ II. binyılın sonlarında iki kola ayrılmış, biri Hindistan’a, digeri de MÖ VIII. yüzyılda İran’ın güneyinde adı Türkce Bars (Fars) olan bölgeye gelib yerleşmişler.
IV.-I. bin yıllarda Proto Türk atayurduna gelen başka dilli haklar
Göründügü kibi, Ön Asya’da Proto Türk yurtları bura gelen başka dilli etnoslarla dolmuş, Türk uruglarının çoğu ise doğu bölgelere keçmişler. Aynı durumu o çağlarda Ön Asya’dan Hindistan’a köçen Proto Dravidler de yaşamışlar. Böylece, Sakaların MÖ VII. yüzyılın başlarında Ön Asya’ya kayıdışına kadar buranın etnik demografyası önemli derecede degişmiştir.
Türk halklarının sonraki atayurdlarından köklü şekilde farklanan Proto Türk etnosunun ilkin atayurdu problemi, onun tarihi-coğrafi sınırları antropolojik, arkeolojik, tarihi, coğrafi belgelerle yanaşı, dilçilik, folklor, etnografik ve mitolojik belgelerin tarihi-mukayiseli tahlili ve kompleks analizi ile öğrenilmelidir. Size sunulan bu bildiride amacımız problemin çözümü degil, onun gündeme getirilmesi ve meselenin koyuluşuna ışık tutan bazı belgeleri dikkatinize arz etmektir. [1]
Avropoid ırkın Aralıgdenizi tipine ait dolikosefal Türk etnosunun doğuya göç etmiş urugları orada bin yıllar boyunca iç içe yaşadıkları brakisefal ve mongoloid tiplerle karışmış, Ön Asya’ya kayıdan türk boyları hafif da olsa, bu antropolojik çizgilerle geri dönmüşler. Atayurddan uzak düşmeyen Türkmen-Azer boylarında ise Ulu Türk çağından kalma klasik Ön Asya antropolojik görüntüsü daha kabarık kalmıştır.
Altayda gerçekleşen türk-mongol karışması Hun çağında intensivleşmiştir. Minusin çukurunda hala m.ö. VII-IV asrlarda ahalinin çoku avropoid idi, yalnız Taştık kültürü (m.ö. III – m.s. V) çağında burada mongoloid ve karışık tipler görünür. Tuva-hakas bölgesi avrupoid brokikefal tipin formalaştığı arazidir. Çağdaş hakaslarda mongoloid cizgiler kabarık olsa da, Taştıklı protohakaslarda mongoloid cizgiler hala zaif idi, hatta m.s. VII-X asrlara kadar Tibet ve Çin kaynakları onları mongol-tibet boylarından farklı “sarısaç ve gökgöz” insanlar kibi verirler.[2]
Hakas-Sagay toplumundan ayrılıb doğuya giden Saha (Yakut) boyları Baykal yakasında mongoloidlerle daha devamlı kaynayıb-karışmış ve burası sahaların ikinci atayurduna çevrilmiştir. Sonralar kuzeydoğu bölgelere geçen ve fiziksel görkemi Mongol-Tunguslara yakın olan sahaların dilinde de Türk dilleri ile olan fark artmıştır.
Avrupoid ırkın Aralıkdenizi tipi: Solda Azer Türkü, sağda Türkmen
Antropolojik belgelerle yanaşı kanın terkibi ve bazı hastalıklar da Türklerin atayurdunu doğuda degil, Ön Asya’da olduğunu gösteren biolojik belgedir. Azer Türklerinde yalnız genle nesilden nesile keçen Akdeniz anemisi ve ona benzer hastalık Aralıgdenizi bölgelerinde 4-5 binyıl önce yayılmışdı.
Etnoarkeolojik metodun gerekliğini, etnik tarihin merhaleler üzre öğrenilmesinde tarihi-mukayiseli dilçilik, paleografiya ile yanaşı etnik arkeolojinin geniş imkan açtığını vurgulayan A. Barta yazır: “Ne yazık ki, arkeoloji kültürde etnik identifikasiya için hala vahid metod yoktur”.[3] Halbuki, arkeoloji kazılarda ortaya çıkan tekçe ayak formalı kadeh örnekleri aydın gösterir ki, 4-5 bin yıl önce Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da hazırlanan bu kadehler o zaman ayak//adak adlandığı gibi günümüze kadar da ayak adını saklamıştır:
Hun ve Saka kadehleri
Azerbaycan’da çıkan kadehler
Azerbaycan’da çıkan kadehler
İslam öncesi yazılı kaynaklarda tesbit olunan Türk bölgelerinin arkeolojik kültürüne dayanarak daha eski çağlara ait analojik kültürün etnoarkeolojik özellikleri arasında paralellik arayıb mükayiseler aparmak ilmi metoda aykırı degildir. Bu yönde aparılan araştırmalar gösterir ki Türk etnoarkeolojik kültürünün kaynağı Dicle çayının, Van ve Urmu göllerinin havzasıdır. Proto Türk etnosuna ait arkeoloji kültürde etnik özellik özünü bükülü basırık (sonralar atlı basırık, balbal, daşbaba elave edilmiştir) ve kurgan kültüründe gösterir. Proto Türk çağında Ön Asya’da birbirinin devamı kibi yaranmış arkeoloji kültürlerin (Carmo, Halaf, Hasun, Kür-Araz) dışarıdan gelmesi faktı yoktur, dışarı taşınması faktı vardır. Lakin türklerin eski migrasiyasını doğudan batıya olduğunu yazanlar arkeoloji kültürün kronologiyasını ve yerdegişme yönünü nazara almadan köçün istikametini tersine verirler. İkiçayarasında Halaf kültürü üzerinde yaranmış kuzey Ubeyd kültürü sonralar Tükmenistanın güneyinde (Göksur 1) ortaya çıkırsa, Anau kültürünün batı kolu Tahran etrafı kültürün devamı, doğu kolu ise (Moncuklu-depe) İrandakı Sialk, hatta İkiçayarası’ndakı Hasun kültürünün devamıdırsa, onda köçün yönün doğudan batıya nasıl olur? Halbuki bu arkeoloji abideleri araştıran uzmanlar köçün yönünü batıdan doğuya olduğunu dafalarla vurgulamışlar.[4] Bunu da unutmamak gerekir ki, Güney Sibir’de neolit çağı Ön Asya’dan 4 bin yıl sonra başlanmıştır.
Çeşitli bölgelerden taşbaba örnekleri
Ekinçilik, koyunçuluk, atçılık, demirçilik, halçaçılık sanatının, teker ve arabanın Ön Asyada yaranıb buradan etraf bölgelere yayılması bellidir. Doğu Türklerinde özünü gösteren atlı ve bükülü basırık (ölü kömme) kültürü, mitoloji ve folklor motifleri, kadim inanc ve kultlar, kosmonim ve teonimler, hatta “tanrı” (tenger) sözünün özü de Ön Asya menşelidir.[5] Türk basırık geleneyinde yaygın olan balbal, daşbaba örneklerinin en esgisi son yıllarda Hakkaride bulunmuştur.[6] Daşbaba geleneyinin türk köçlerile buradan Avrasya bozkırlarına taşınması kuşku doğurmur. Azerbaycan ve Anadoluda bulunan taşbaba bedizlerinin tarihi Orta Asiyada yayılan taşbabalardan binyıllar önceye aiddir ve bu haritada verilen belgeler bunu aydın sergileyir:
Güneydoğu Anadolu ve Azerbaycan’da en eski taşbabaların bulunduğu yerler
Anaodulu ve Azerbaycan’da eski taşbabalar
Avrupa ve Türkistan’dan eski taşbabalar
Proto Tük boylarının zaman zaman Ön Asya’dan gitmesi burada Türk etnosunun sıklığını azaltsa da 2700 yıl önce başlanıb XI.-XII. yüzyıllara kadar dalğa dalğa devam eden geri kayıtmalar eski atayurdda Türklerın sayını artırmıştır. Önce doğuya, sonra batıya olan Türk köçlerinin benzer ve farklı sebebleri vardır. İlk doğu köçleri uzmanların “büyük göçler çağı” adlandırdığı MÖ IV. ve II. binlerin ortalarında gerçekleşmiştir.[7]
O çağda yük ve koşku hayvanlarının yardımı ile Ön Asya’dan dışarı köçleri Urmu-Van gölleri arasında yaranmış ilk teker-araba da kolaylaştırmış, MÖ II. bin yılın ortalarında ise atçılık, ata binme atlı-arabalı bozkır Türklerine kısa zamanda daha uzaklara gitmek imkanı vermiştir. Altay eposlarında yerli faunaya yad olan batı bölgelere aid hayvanlar vardır.[8]
Tarihi köçlerin bir kısmı iklim, landşaft değişmeleri, kuraklık, yiyecek kıtlığı, epidemiya, savaş, sürgün sebebi ile, bir kısmı da ahalinin artımı ve yeni barınacak bölgelerin aranması ile gerçekleşir. Miladın ilk asrlarında Mongol-Altay bölgelerinde başlanan kuraklık hunların batıya köçleri ile neticelenmiştir. Çinin kuzeyindese III asrda devam eden kuraklık, aclık ve savaş dağıntıları ile ahalinin sayı 80 % azalmıştır.[9]
Bazan biosferde yaranan münasib şarait bölge halkına teper verib passionarlığını artırır. Göktürkler çağında Kırgızların 80 bin askeri vardı, XI. yüzyılın başında ise onlar savaşa 400 bin asker çıkarabilirdi.[10] Orta Asya’dan Oğuz-Türkmen boylarının Azerbeycan, Irak ve Anadolu’ya köçmesi sebebini o çağın Arap yazarları “ailelerin çoğalması” ile izah edirdiler.[11]
Tarihi köçlerin sebebini, türünü, yönünü gösteren antropoloji, arkeoloji, demografik, onomastik belgeler, kaya resimleri, tamgalar ve yazılı kaynaklar öğrenildikce kadim Türklerin etnik çoğrafyası da öz gerçek yüzünü gösterir. Tanınmış Türkolog A. N. Samoyloviç kırk yıl Sovyet dilçilik mektebinin lideri olmuş akademik N. Y. Marrın bu sözlerine yüksek deger vermiştir: “Aralıgdenizi sahillerinde Türklerin tarihi varlığı Yunan ve Latin dillerinin yaranmasından, Yunan-Rum dünyasının ortaya çıkmasından evveldir”.[12]
Türk onomastikasının (özel adları inceleyen bilim dalı) Ön Asya yazılı kaynaklarında yer alması ve aynı adların sonralar Güney Avrupa’dan Güney Sibir ve Türkistan’a kadar geniş bölgelerde yüze çıkması kronoloji ardıcıllık bakımından göçün yönü ve çağı hakkında bilgi verir. Ön Asya’da işlenen Türkçe çay, dağ ve yer-yurt adları, şahıs ve boy adları buradan giden boyların etnik yaddaşında yaşamış, yeni atayurdda yeniden işlenmiştir. Yazılı kaynaklar MÖ III.-I. bin yıllar boyu Ön Asya’da Subar, Aratta, Kut, Turuk (Türk), Kumuk, Kuman, Alban, Aran, Saka, Kaspi, Ermen, Bars, Padar, Azar (Azer), Gamer, Göger, Gargar, Sangi-but (Zengi boyu), Kaşkay, Urmu, Kızıl-bud Kızıl boyu), Polad ve sair siyasi kurumların (bölge, ülke, şehir, dev-let, beylik) adını çekir ki, bunların ekseri Türk etnotoponimleridir (yer adları).
Türkçede renkler ve temsil ettiği yönler
Monsillabik devri ilkin atayurdda keçen Proto Türk dili dağılanda artık stabil gramatik kuruluşa, zengin leksik bazaya malik idi. İkiçayarası’na gelib Türklerle komşulukta yaşayan Sümerlerin diline keçen sözler sırasında bu fiiller vardır: dur-, düş-, de-, tök-, get-, it-, kaç-, kal-, koru-, çap-, tak-, deg-, eş-. Türkizmler başka komşu halkların (Hat, Elam, Kassi) ve bura gelen Akad-Asur, Hurri-Urartu, Hetitlerin diline de keçmiştir. Ön Asya izoglosları sırasında kut, tengri, dağ, tepe, su (sub), kab, bars, börü gibi yüzlerle söz, Türk adları (Alpan, Turan, Tarkan, Ugur, Kamata vb.) vardır. Sakaların Ön Asya’ya kayıdışından önce Türklerin buraya gelmesi hakkında arkeolojik ve yazılı belge yoktur. Bu halde MÖ III.-I. binlere ait bu kadar Türkçe söz nereden çıktı? Altay teorisi başka sualları cevabsız bıraktığı gibi bu suala da cevab verebilmir.
Doğuya giden türklerin dil ve kültür teperi Orta Asya, Altay ve Türkistan bölgelerindeki geosiyasi ve etnolinguistik alanda hegemon duruma çıkmış, bölge halkları ile bilinguizm şeraitinde yaşamışlar. Mongol ve Tunguzlarla iç-içe yaşam ise “Türk-Mongol-Tunguz dil ittifakı” yaratmıştır. Bele birlik genetik akrabalık degil, sonrakı kontakt ile yaranmıştır, burada söz konusu “dil ailesi” degil, “dil birligi” olmalıdır.[13]
Kişi figürünün durduğu yere göre renkler ve bu renklerin temsil ettiği yönlere göre yer adları
Türk dillerinde ileri sözünün “doğu” anlamı doğuya giderken yaranmıştır. Reng bildiren Türk sözlerise ilkin atayurdun çevresinde denizlerin hankı tarafda bulunduğunu gösterir: Kara (kuzey), Kızıl (güney), Ağ (batı), Gök (doğu).Türk atayurdundan güneyde Herodot Fars körfezinin de Kızıl-Kırmızı adlandığını yazır. Doğuda ise iki Gökgöl vardı ve Kaspinin bir adı da Gökdeniz idi. Göründügü gibi, Ön Asyanın denizleri de Türk atayurdunun koordinatlarını sergileyir.
Türk yurtları
[1] Po sledam drevnix kultur. Ot Volgi do Tixogo okeana. Moskova, 1954, 199.
[2] Prototürk Atayurdu, dili, dialektleri, arkeologiyası, boyları, etnografyası hakkında tarihi belgeler bu kitablarda verilmiştir: Ağasıoğlu F. (Celilov). Azerbeycan dili morfonologiyasından oçerkler (1985); Azerbeycan dilinin morfonologiyası (1988); Azer halkı (2000; 3-cü baskı 2005); Kadim türk eli. Saka-Gamer boyları (2006); Tanrı elçisi İbrahim (2007) ve 9 cildde yazılıb hala basılmamış “Dokuz Bitik” (İslamakadar türklerin tarihi).
[3] Barta A. Problemı etniçeskoy arxeologii v Uralistike i Altaistike. “Uralo-Altaistika”, Novosibirsk, 1985, 11-13.
[4] Eneolit SSSR, Moskova, 1982, 34; Sarianidi V. İ. Drevnie svyazi Yujnogo Turkmenistana i Severnogo İrana. “Sovetskaya Arxeologiya”, №4, 1970, 24.
[5] Etnografik gelenekler daha konservativ olur. Özellikle, ölü bastırma adeti binyıllar boyu degişmeden devam edir. Bu bakımdan, m.ö. IV-III binlerde İkiçayarasında yaşayan subar boylarının bükülü basırık geleneyi önemli belgedur. Rus tarihçileri yazır: “Subarlar tabiat olaylarını ilahileştirib o biri dünyanın varlığına inanırdılar. Açılan mezarlarda kab-kacak, daş ve kemik aletlerle birlikde bükülü bastırma adeti görünür” (Avdiyev V. İ. İstoriya Drevnego Vostoka. Leningrad, 1948, 358). Ölünün bükülmüş halda mezara koyulması türklerde İslamakadar devam etmiştir.
[6] Sevin V. Hakkari taşları. Çıplak savaşçıların gizemi. İstanbul, 2005.
[7] Zablotska Y. İstoriya Blijnego Vostoka v drevnosti. Moskova, 1989, 43.
[8] Sagalayev A. M. Mifologiya i verovaniya altaytsev. Tsentralno-aziatskie vliyaniya. Novosibirsk, 1984, 69.
[9] Gumilyev L. N. Geografiya etnosa v istoriçeskiy period. Leningrad, 1990, 74.
[10] Togan A.Z.V. Umumi Türk Tarihine giriş. I c. (III baskı), İstanbul, 1981, 143.
[11] Aynı kaynak, 146.
[12] Samoyloviç A. N. Turkologiya i novoe uçenie o yazıke. “AN SSSR, XLV, Akad. N.Y. Marru”, Moskova-Leningrad, 1935, 119.
[13] “Altay dil ailesi” teorisinin yanlış olduğunu yazan komparativist ve türkolog alimlerin (G. Clauson, V. Kotviç, B. A. Serebrennikov, G. D. Sanjeyev, G. Dörfer, F. Zeynalov, B. Ögel, A. M. Şerbak ve b.) sayı artmagdadır.