Yükleniyor...
Atatürk İstiklal Harbini kazandı, Göktürklerden sonra ikinci Türk adını taşıyan Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu. Üniter yapıda, millî, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olarak kurulan bu devletten rahatsız olan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, Osmanlı saltanatı hayranları, Türk-İslam ve milliyetçilik düşmanları, İslamcılığı Arapçılık olarak anlayanlar, modern hayat karşıtları 2007 yılından itibaren ülke kaderinde güçlü bir konuma geçtiklerini düşünerek“ Atatürk ve Cumhuriyet”e saldırıya geçtiler. Yıllarca kapalı kapılar ardında genç dimağlara gizli gizli düşmanlık tohumları ekenler, önce İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminden dolanarak ve daha çok din üzerinden Cumhuriyet’e vurdular. Biraz daha zaman geçince “İki ayyaş” diyerek Atatürk’ü de hedefe oturttular. Bunlar, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’ten menfaatleri haleldar olanlar ve onların çocuklarıdır.
Atatürk döneminin eleştirilmesine geçilince; İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp haksız yere idam edilenlerden başlayıp, İngilizlerin teşvikiyle isyan eden Şeyh Said’e ve oradan da Dersim isyanına ve onun lideri Seyit Rıza’ya geçtiler. Sanki Milli Mücadele öncesi hiç kimse düşmanla işbirliği yapmamış, düşmanla savaşılırken Milli Mücadele’ye karşı isyanlar yapılmamış, Cumhuriyet rejimi ve devrimlere karşı çıkılmamış ve aleyhte çalışılmamış gibi, İstiklal Mahkemeleri üzerinden mütemadiyen “Atatürk ve Cumhuriyet”i kötülediler. Bunu yaparken Cumhuriyet’i kuran ve kollayan Türk ordusunu, onun komuta kademesini de ihmal etmediler, sürekli kötülediler ve yıpratmaya çalıştılar, bu konuda epey de başarılı oldular. Ağızlarından kan, kin, nefret ve öç kıvılcımları saçan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı çakma tarihçiler, her gün yandaşı olan kanallardan vicdansızca yalanlar uydurup, iftiralar atıp Cumhuriyet’in kazanımlarına ve devrimlerine saldırıyorlar.
Bunları yaparken bir taraftan da Osmanlı devletini, özellikle son padişah Vahdettin’i topluma vatansever biri olarak tanıtmaya çalışıyorlar. Bu konuda “Vahdettin’in bir miktar da para vererek Atatürk’ü ve arkadaşlarını Milli Mücadele’yi örgütlemek üzere görevlendirip Samsun’a gönderdiği” önce “söylemine dört elle sarılıyorlar. Böylece Milli Mücadele’nin Vahdettin’in emriyle organize edilip başlatıldığı algısını yaratmaya çalışıyorlar. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarına, şu soruları açıkça soruyorum; eğer dediğiniz doğruysa, Vahdettin niye Anadolu’ya, kendisine daha yakın olan Kazım Karabekir’i, Fevzi Çakmak’ı, Rauf Orbay’ı veya Ali Fuat Paşa’yı görevlendirmedi de, Mustafa Kemal’i görevlendirdi? Bu görevlendirmeyi Vahdettin yaptı ise, niye Atatürk hakkında idam fermanı çıkarttı, valilere ve kumandanlara yakalama emri verdi? Niye Milli Mücadelecileri hain ilan etti? Niye halkı Millî Mücadele aleyhinde kışkırtmak için Anadolu’ya “Heyet-i Nasiha” (Nasihat Heyetleri) gönderdi, iç isyanları destekledi?
İçimizdeki bazı İngiliz ajanları, yıllardır milliyetçi ve dindar kesimde Mustafa Kemal’i, “İngiliz ajanı” olarak tanıtıyorlar. Aynı kişiler, vaktiyle Osmanlıca sahte belgeler üreterek mütedeyyin ve mazbut bir insan olan Atatürk’ün annesini ahlaksız bir kadın olarak göstermeye çalıştılar, Ali Rıza Efendi’nin öz babası olmadığı yalanını yaydılar. Mason derneklerini Atatürk’ün kapattığı gerçeğini gizleyip mason olduğunu yaymaya kalktılar. Şimdi de İstiklal Harbi’ni ve Cumhuriyet’i küçültmek ve kötülemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Mustafa Kemal, Çanakkale’de İngilizlere karşı savaşmadı mı, Ege ve Marmara bölgesine Yunanlıları sokan, onlara silah ve istihbarat veren İngilizler değil mi? Padişah, damadı olan Sadrazam ve onları destekleyen birçok aydın ve yazar İngiliz Muhibleri(Dostları) Derneğine katılıp saltanatı kurtarmak ve kendi rahatları için İngiliz Mandasını istemediler mi?
Sultan Vahdettin, Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlandığını görünce, niye İşgal Orduları Başkumandanı İngiliz Generali Harrington’a “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devlet-i fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli ahara naklimi talep ederim efendim” diye mesaj göndererek, 17 Kasım 1922 tarihinde İngilizlerin Malaya zırhlısı ile Türkiye’den kaçtı? Silahları elinden alınmış, dağıtılmış bir orduyu ve ümitleri kaybolmuş bir milleti yeniden derleyip toplayıp yeniden bir millî ordu kuran, bu orduyu, kendinden sayısal ve silah yönünden güçlü olan Yunan ordusunun karşısına çıkarıp, onları İzmir’de denize döken kim? Unutmayalım ki, bu millî direniş gösterilmese, düşman, Sevr uygulanacak ve ecdât yadigarı bu vatan tamamen elimizden alınacaktı. Şimdi soruyorum, kim “İngiliz Ajanı”? Siz neyin kavgasını yapıyorsunuz?
Şimdi de bir “Dersim masalı” uydurdular. Siyasi iktidar da, Alevilerin, Kürtlerin ve bazı milliyetsiz solcuların ve demokratların oylarını alabilmek için, devlete karşı bir isyan hareketi olan Dersim olaylarını, bir ehl-i beyt katliamı olan Yezid’in “Kerbela katliamı” ile bir tuttu. Bu bölgede 1876 yılından 1937’ye kadar devlete karşı 11 ayaklanma yaşanmıştır. 1937’de meydana gelen Dersim Olayları; İngiltere, Fransa, Rusya ve Ermeniler gibi dış güçlerle irtibat halinde olan ve onların kışkırtmasıyla vergi vermeyen, asker göndermeyen, devletin yaptırdığı köprüleri yıkan, okulları yakan ve devleti tanımayan Tunceli ilindeki bölücü aşiretlerin bir isyan hareketidir ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu bölgede mutlak devlet hakimiyetini sağlamak için yaptığı harekâtı kapsar. Dersim Olaylarının ne olduğunu anlamak isteyenler, Rus arşivlerindeki, Rus generallerinin yanında yer alan Şeyh Said ve Seyit Rıza’nın resimlerine baksınlar. Burada hedef, devleti zalim göstererek Türk milletini, Türk ordusunu, Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i yıpratmak ve yıkmaktır.
Türkiye şu anda, dışta bir tane dostu kalmayan, Suriye iç savaşına taraf olan, içte “çözüm süreci” adı altında bir bölgesi üniter devlet yapımızdan koparılmak üzere olan, “ulus devlet” yapısı ve milli kimliği sürekli yok edilmeye çalışılan tehlikeli bir sürecin içinden geçmektedir. Devletin ve Hükümetin bazı şuursuz yöneticileri, milli birlik, beraberlik ve bütünlüğümüzü bozacak şekilde sürekli etnik ve mezhepsel ayrılıkları kaşımakta ve kışkırtmaktadırlar. Aklımızı başımıza toplayalım, Türk devletlerini, Türk büyüklerini, mezheplerimizi, alt etnik kimliklerimizi karşı karşıya getirmenin, birini tutup diğerini atmanın hiç kimseye faydası yoktur. Oyuna gelip Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapmayalım, yaptırmayalım. Bunun sonu, bölünmedir, bağımsızlığı kaybetmedir, egemenliği paylaşmadır. Kısacası Türk Dünyası’nın merkezi Türkiye Cumhuriyeti’nin sonudur.
3. Yazımızda “Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığının din ve laiklik boyutu üzerinde duracağız.