Yükleniyor...
Ülkemizin geleceği için kritik bir seçimin eşiğindeyiz. 20 yıllık tek parti rejimi, son 5 yılda tek adam rejimine evrildi. Bu süreçte ülkemizin yaşadığı buhranları yazmaya bu satırlar yetmez. Hafıza tazelemek isteyenler, bu dönemi yakından izleyen ve Türkiye’ye çizilmek istenen yol haritasını detaylıca anlatan Millî Düşünce Merkezi Genel Başkanı Hakan Paksoy’un “Türkiye’nin Rotası” kitabını okuyabilirler.
Son 5 yıldır, özellikle kaçak sığınmacıların yarattığı ortam ve ekonomik kriz, diğer sorunları çok da önemsemeyen vatandaşlarımızın bile dikkatini çekmeye başladı. Rastgele izleyeceğiniz siyasi içerikli bir sokak röportajında bunu görebilirsiniz. O kadar ki bu röportajların neredeyse hepsinde mevcut koşullardan şikâyetçi olan iktidar seçmenlerini görmek mümkün. Ancak, yine de kurtarıcı olarak bu duruma sebep olan kişi ve kadroları görüyorlar. Yani ülkemizin durumundan fanatikler ve zenginliklerini iktidar destekçiliğine borçlu olanlar dışında herkes şikâyetçi.
Toplumun büyük bir kesiminin yönetimden şikâyet ettiği bir ortamda muhaliflerin avantajlı olduğunu söylemek mümkün. Peki ama gerçekten öyle mi?
Muhalefet olarak İYİ Parti, CHP, Demokrat Parti ve Saadet Partisinin 2018 seçimlerinde oluşturdukları Millet İttifakı, 2022’de Gelecek ve DEVA Partilerini de içine alarak genişledi! Bu iki partinin genel başkanlarının, ülkemizin geldiği durumun aktörlerinden olduğunu bir kenara koyarsak, oy oranlarına bakıldığında ne kadar genişlediği de tartışılır. Yine de bir muhalefet bloğu oluşturduğu için bu ittifakın avantajı su götürmez bir gerçek… Aslında “Gerçekti.” demeliyiz. Çünkü günden güne bu avantajlı konumlarını nasıl kötüye kullandıklarını gördük. Bu sırada muhalefet açısından yeni bir gelişme de Zafer Partisinin kuruluşu oldu. Ana akım medyada yer alamasa da tartışma programlarında görevli konuşmacılar tarafından yok sayılsa da özellikle göç politikalarında iktidara ve muhalefete söylem değiştirtmeyi başardı.
Yaklaşık bir yıldır müzakereler sürdüren Millet İttifakının bu avantajını kullanması aslında çok kolaydı: Azami müşterekte birleşerek, kazanabilecek bir cumhurbaşkanı adayı belirlemek. Peki kim olmalıydı? Bu da çok basitti; kamuoyu yoklamalarında sürekli önde çıkan bir kişi. Tabii siyaset meydanında; kişisel hırslar, koltuk ve yetki dağılımı, rant paylaşımı, AB ve ABD ile yapılan bazı planların devamlılığı vs. birçok değişken devreye girdiğinde bu basit durum karmaşıklaştı. Sonunda beklenen aday açıklandığında muhalefetin bu avantajını kullanmaktaki isteksizliğini anladık. Çünkü aday gösterilen Kemal Kılıçdaroğlu, yapılan anketlerde tek kaybeden ya da zorla kazanan kişiydi. Üstelik iktidarın gazeteci ve televizyoncuları bir süredir, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı hak ettiğini, iyi ve güçlü bir lider olduğunu anlatıyordu. İktidar rakibini belirlemeye çalışıyordu yani. Ancak İYİ Parti, seçimi kazanmaya istekli olduğunu Meral Akşener’in ittifaktan ayrılma sinyali veren açıklamalarıyla gösterdi. İYİ Parti’de kalan milliyetçiler, Bozkurtların Ölümü romanından iktibas “Kurt Kaya elini çöz!” sloganıyla bu açıklamalara destek verdi. Ama Kurt Kaya elini çözmedi! Neticede ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlanarak kıskaca alınan İYİ Parti, bazı isteklerini kabul ettirerek sıtmayı tercih etmek zorunda kaldı. Kalan milliyetçilerin bir kısmı daha partiden ayrıldı. Sonuçta doğru bir adayla, kazanılma ihtimali yüksek olan bir seçim tehlikeye atıldı. Oysa İYİ Parti bu çıkışını daha önce yapsaydı belki de iktidardan şikâyetçi AKP seçmeninin de Erdoğan’a oy vermek istemeyen MHP seçmeninin de oyunu alabilirdi. Ama işte siyaset meydanı… Tabii bunlar bir tahmin, belki de hepsi fuzuli. Ama ortada gerçekler var.
Bu arada Zafer Partisi ne yaptı? Cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecinin en başından beri açık ara kazanma ihtimali en yüksek aday lehine söylemlerde bulundu. Aday gösterilmesi hâlinde hiçbir talepte bulunmadan destekleyeceklerini beyan etti. Bu adaylığa millî bir görev vasfı yükledi. Zaten Erdoğan karşısında kazanacak adaya oy vermek, birçok Türk milliyetçisi için millî bir görev olarak algılanıyor. Kılıçdaroğlu aday olursa da belli şartlar sağlandıktan sonra destekleyeceklerini açıkladı. Neydi bu şartlar: FETÖ, PKK uzantılarının ve kritik görevlerde bulunmuş eski AKP’lilerin uzaklaştırılması ve 1921 değil 1924 anayasasına atıf yapılması. Bu şartların hiçbiri karşılanmayınca “ölüme de sıtmaya da razı değiliz.” diyerek Sinan Oğan’ı aday gösterdi. Şöyle bir bakınca siyaset meydanında pek sık rastlamadığımız bir tutarlılık görüyoruz. Yalnızca muhalefete muhalefet ediyor eleştirilerinin de söylemlerini takip ederek haklılık payı var mı yok mu görülebilir.
Sonuç olarak, dört adaylı bu seçimin ilk turda bitmesi zor görünüyor. İkinci tura kalmasının da Erdoğan lehine olacağı söyleniyor. Bu bağlamda Sinan Oğan ve Muharrem İnce destekçilerine “Oyları bölüyorsunuz.” suçlaması yapılıyor. Evet böyle önemli bir seçimde muhalefet oylarının bölünmemesi iyi olur. Ama burada sorumluluğu seçmene atmak doğru mu? Ayrıca Sinan Oğan’ın Millet İttifakından ziyade Cumhur İttifakı bileşenlerinden oy alma ihtimali daha fazladır. Sinan Ateş olayına ve Hizbullah Terör Örgütünün siyasi kanadıyla ittifak yapılmasına karşı çıkan ama Kılıçdaroğlu’na eli gitmeyecek MHP seçmeninin oyunu almayacağını kim söyleyebilir.
Muhalefet içinde şimdiki düzenin sorumluları, temsil kabiliyeti sıfıra yakın partiler, ılımlı şeriatçılar, PKK’nın siyasi uzantısı HDP, Atatürk ve cumhuriyet düşmanları vs. Kısacası devletin kurucu fikrinin savunucusu Türk milliyetçileri dışında kim varsa hepsinin hassasiyetleri gözetildi. Üstelik Türk milliyetçilerinin beklentileri yalnızca, devletin kurucu ve temel vasıfları ile ilgiliydi. Dolayısıyla bu seçmenlerin, insan psikolojisi gereği kendi içlerinden çıkan birine yönelmeleri kadar doğal bir sonuç yoktur.
Seçim ikinci tura kalırsa muhalefet bloğu, Türk milliyetçilerinin devletin kurucu ve temel vasıflarıyla ilgili beklentilerini dikkate almak zorunda kalır. Tabii eğer gerçekten düzenin değişmesini istiyorlarsa…
Son zamanlarda ve bu yazıyı yazarken aklımda sürekli bir Osman Öztunç şarkısı çalıyordu:
Namert sofralarda aşlar devrilsin
Temeller duvarlar taşlar devrilsin
Siyaset meydanında başlar devrilsin
Kahrolsun devran…