Yükleniyor...
6 Aralık 2015
Türk milliyetçilerini ne kadar ilgilendirir bilmiyorum ama bugün bir sanat olayından bahsedeceğim. Kazak Eli Klasikleri adlı konserden. Konser, 30 Kasım Pazartesi günü İstanbul’da, Zorlu Center’da, 01 Aralık Salı günü Ankara’da, Congresium’da icra edildi. Eh salonların adı böyle olunca davetiyenin de “Kazakh Eli Classic” olması normal (!).
Dokundurmaları bir yana bırakayım da şimdi konserden bahsedeyim.
İlk bilgi: Kazakistan’da “Kazak Millî Sanat Üniversitesi” adlı bir üniversite var. Kazakça adı: Kazak Ulttık Öner Universiteti. Kazak ve universitet, hepimiz için bildik kelimeler. Az bir gayretle diğer iki kelimeyi de çözebiliriz. Üçüncü kelimenin başına bir h koyarsak mesele çözülür: Höner, yani hüner. Kazakçada “sanat” yerine kullanılıyor. İkinci kelimenin kökü ult. Bizdeki “ulus”un karşılığı. -tık eki de bizdeki -lık. Ama Kazaklarda -î / -(s)al eki yerine kullanılıyor: ulttık = ulus-al / millî.
Üniversitenin rektörü dünya çapında bir keman ustası: Ayman Musahocayeva. Elinde harikalar yaratan keman bir stradivarius idi. Yani özel bir keman.
Bir de üniversitenin müzik gruplarını sayalım: Avrasya Senfoni Orkestrası, Balawsa (Çocuk) Dans Grubu, Tilep Sarını (Dilek Ezgisi) Düeti, Şabıt (İlham) Dombracılar Grubu, Aygölek (bir çocuk şarkısı) Kemancılar Grubu, Millî Çalgılar Folklor Grubu.
Grupların adlarından da hemen anlaşıldığı gibi millî ve çağdaş yan yana, iç içe. Ne dombracı, senfoniye kaşını çatıyor, ne de senfoni orkestrası, dombrayı kapı dışarı ediyor. Aksine kucaklaşıyorlar ve millî müzik, çağdaş teknik ve çalgılarla kanatlanıyor. Orkestrada keman türü hâkim. Ve onlarca keman âdeta sesten kanatlar oluşturarak Kazak atlılarını uçuruyor. Tulpar dediğimiz efsanevi küheylanlar canlanıyor gözümüzün önünde.
Konser, Kazakistan’ın Bağımsızlık ve Kurucu Devlet Başkanı Günü’ne ithaf edilmiş. Sözlerini kurucu devlet başkanı Nazarbayev’in yazdığı, bestesini Bekbolat Tilewhan’ın yaptığı “Elim Benim” parçası da icra edildi konserde. Milletler arası ödül sahibi üç bariton tarafından: Azat Malik, Altınbek Abdilda ve Darın. Konser boyunca çeşitli icralarını dinlediğimiz üç erkek sanatçı bu parçayı söylerken de seslerinin derinliğine bizi hayran bıraktı. Aynı şekilde Ulpan Abdikerimova ve Şehrizade Tınıştık adlı iki sopranonun sesleriyle de hayal âlemlerine daldık. Latif Hamidi’nin Bülbül adlı parçasını seslendirirken bu iki kadın sanatçının âdeta bülbüller gibi sayraması (şakıması) ile kendimizi birden bire bir kuş bahçesi içinde bulduk.
Bariton sanatçılar, millî şair Abay Kunanbayulı’nın “Gözümün Karası” şiirini de seslendirdiler. Türkiye’de şöyle bir şey hayal edelim. Millî şairlerimiz, mesela Mehmet Emin, mesela Mehmet Akif veya Yahya Kemal… Bunlardan birinin şiiri çağdaş teknikle besteleniyor ve bir tenor yahut bariton sanatçı tarafından seslendiriliyor. Galiba hâlâ Şabıt (İlham) Dombracılar Grubu’nun bende uyandırdığı ilhamın, bende yarattığı hayalin tesiri altındayım. Böyle olmadık şeyler hayal ediyorum.
Millî ile çağdaşın nasıl iç içe olduğunu şu birkaç parçanın isminden de anlayabiliriz: “Kız Kovalama Senfonik Ezgisi”, “Kobız (Kopuz) İçin Süit”, “Kazak Valsi”, “Birjan Sara Operasından Mereke Biy (Kutlu Dans)”. Kazakların millî oyunlarından biri kız kuvar, yani kız kovalama. At üzerinde kızlarla erkeklerin birbirlerini kovaladığı bir oyun. İşte bunun için Kazaklar senfonik bir parça bestelemişler ve parçayı senfoni orkestrası icra ediyor. Tabii onlarca kemanın sesiyle ve arkadaki bir davulun hafif ritimleriyle atların nal seslerini yakalıyorsunuz. Bir başka parça. Dede Korkut’un kıl kopuzu önde. Âdeta asırlar öncesinden gelen bir sesle derinlere dalıyorsunuz ve birden arkadaki kemanların müthiş sesiyle canlanıyorsunuz.
Çocuk balerin ve baletler… Çocuk kemancılar… Çağdaş ve millînin gelecekteki temsilcileri. Bu arada milletler arası ün sahibi Kazak sanatçılarından evrensel parçaların da usta icralarını dinliyorsunuz. Rossini’nin Sevil Berberi operasından “Kavatina Figaro”yu mesela. Çağdaşa, evrensele itiraz yok. Aksine onunla zenginleşmek var.
Millî müziğin çağdaş uygulamalarını bir gün Türkiye’de de görürüz inşallah!