Birbirini Tamamlayan Kitaplar

Bebiha, çocukluk, gençlik ve ergenlik döneminin romanı, “Kefe’den Söke’ye” ergenlik sonrasındaki insanın kitabıdır.


Paylaşın:

Bu yazımın konusu iki kitap: “Bebiha”[1] adlı roman ile “Kefeden Söke’ye”[2] adlı hatırat. Bebiha adlı eserle ilgili düşüncelerimi, 06.12.2021 tarihli “Bebiha Neden İlgi Gördü” başlıklı yazımda siz okurlarımla paylaşmıştım. “Kefeden Söke’ye” adlı kitabı da okuyunca, bu iki eserin pek çok bakımdan birbirini tamamladığı görüşüne vardığım için bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bebiha, çocukluk, gençlik ve ergenlik döneminin romanı, “Kefe’den Söke’ye” ergenlik sonrasındaki insanın kitabıdır. Önce bu kitapların konularından bahsedeyim.

Bebiha’nın başkahramanı, 1950’li 1960’li yılların Çorum’unda yaşayan Erhan’dır. Erhan bir köy çocuğudur. İlkokulu köyünde, ortaokulu Çorum’da ve öğretmen okulunu da parasız yatılı olarak yine Çorum’da okur. Çocukluğunu ve gençliğini “Biz” anlayışının kabul gördüğü aile ve köy hayatı içinde yaşar. “Biz” anlayışında öğretmenler yetiştirmek için açılan öğretmen okulunda, “biz” anlayışlı öğretmenler elinde eğitilir ve meslekî açıdan bilgilerle donatılır. On sekiz on dokuz yaşlarındayken yaşının çok üstünde olgunlaşır. Çalışkandır, dürüsttür, sorumluluk sahibidir; kısaca söylersek her anne babanın evlatlarında görmek istediği özelliklere sahiptir. Her genç gibi o da âşık olur. Şiirlerinde “Rüya” adını verdiği kızla aşkı gerçek anlamda yaşarlar. Bebiha romanı, Erhan’ın öğretmen olarak hayata atılması ile sona erer.

Kefe’den Söke’ye adlı kitapta Yaşar Çağbayır, 1950’li, 1960’lı yıllarda yaşadığı çocukluk ve gençliğini çok kısa anlatır. Çağbayır da “Biz” anlayışının benimsendiği bir ailenin ferdidir. Denizli’nin ilk fethedilen Garbikarağaç (Acıpayam) bölgesinin Kefe yaylasında yer alan Kocapınar köyündendir. O zamanlar köyün yolu yoktur, yolculuklar yaz kış hayvanlarla veya yaya yapılmaktadır. Babasının muhtarlık yaptığı yıllarda “Biz” anlayışıyla yaşayan köylülerinin katkılarıyla yapılan ilkokulda okur. Ortaokul Acıpayam’dadır, uzaktır ve her gün yaya gidip gelmek imkânsızdır. “Biz” anlayışındaki bir ortaokul müdürünün, o zamanın imkânlarıyla yaptırdığı pansiyon / yurtta barınarak ortaokulu Acıpayam’da; Denizli Lisesi’ni de Vakıflar Yurdunda, bir bağ evinde, tanıdıkların evlerinde barınarak okuyabilir. Lise yıllarında on beş günde bir köyden getirdiği yufka ve yiyeceklerle beslenir. Bugünlerde “Kocamektep” adıyla hatırlanan Denizli Lisesi, o günlerde ülkemizin en meşhur liselerinden biridir. “Biz” anlayışındaki öğretmenlerin, “biz” anlayışındaki gençler yetiştirmek için gayret ettikleri bu lisemiz başarılarıyla İsmet İnönü’nün de dikkatini çekmiştir. Çağbayır, biraz babasının gönderdiği harçlıkla biraz da sebze bahçelerinde çalışarak kazandığı parayla lise öğrenimini tamamlar. Ancak babasının maddi durumu onu üniversitede okutabilecek durumda değildir. Bu yüzden parasız yatılı okumak üzere Bursa Eğitim Enstitüsü sınavına girer ve kazanır. Bu okuldan fikirleri olgunlaşmış Türk Milliyetçisi bir Türkçe öğretmeni olarak mezun olduğu ve hayata atıldığını görürüz. Sonraki yıllarda Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’ni de tezsiz olarak bitirecektir.

Yazar, 47. sayfadan itibaren başlayıp 80. sayfaya kadar süren 2. bölümü; doğup büyüdüğü ve Acıpayam ve çevresinde eğitim öğretim ortamını hazırlayan, kendisi gibi nicelerinin yetişmelerini sağlayan Acıpayam’ın Karahüyük köyünden Ali Vehbi ile Kulalı Mustafa Reşid beyleri tanıtmaya ayırmıştır.[3] Bu kişilerin anlayışları “Genç (Jön) Türkler, İttihat Terakki ve Ziya Gökalp’e” uzanır ve bu kişiler yazarın ifadesiyle “Atatürk’ün arındığı ırmağın suyunda yıkanmış kişilerdir.”. Bu kadarı, Çağbayır’ın yetiştiği ortamı anlatması açısından önemlidir ve bir paragraflık ifade olsa da yeterlidir.

Çağbayır’ın öğretmenlik hayatı 99.-254. sayfalar arasındadır ve ayrı bir kitap olacak hacim ve değerdedir. İlk görev yeri Konya Ereğli’nin Halkapınar kasabasıdır. Bu bölümün 60 sayfasında üç yıl görev yaptığı bu kasabadaki anılarına yer vermiştir. Kasabada ortaokul ilk defa açılacaktır. Bina yoktur, lojman yoktur. “Biz” anlayışındaki görevlilerin yardımıyla eski bir bina elden geçirilerek donatılır. Okulun açılması için gerekli öğrenci sayısı 20’dir. İki öğretmen ve 83 öğrenci ile eğitim öğretim başlar. Üç yıl Halkapınar’da adeta bir “eğitim öğretim destanı” yazılır. Üç ders yılı sonunda geride güzel hatıralar bırakarak Denizli’ye tayin olur ve il merkezindeki Ticaret Lisesi’nde göreve başlar. Bir ders yılı kaldığı bu görevi dört satırla geçiştirir: “Alıştığım öğretmenlik uygulamalarına ters düştüğü ve bir sürü olumsuzluk ve tenkitleri sıralamak istemediğim için bu okuldaki öğretmenliğimden bahsetmeyeceğim.” der. İsteği üzerine Aydın’a bağlı Söke ilçesine atanır.

Yaşar Çağbayır, Söke’de çeşitli okullarda öğretmenlik, ilçe Millî Eğitim Müdürlüğü’nde idarecilik yapar. Onun emekli oluncaya kadar Söke’deki hatıralarını okuyanlar işlerini mış gibi yapmayan bir görev adamını, bir eğitimciyi, mükemmel ve bir o kadar da mütevazi bir insanı tanıyacaktır. Köyünün sözlüğünü, Türkçe Büyük Sözlüğü, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü’nü yazmıştır. Kutadgu Bilig’i bugünkü Türkçeye uygunlaştırmıştır. “Günümüz Diliyle Atabetü’l Hakayık”ı da insanımıza ulaştırmıştır. O, zamanımızın Kâşgarlı Mahmut’udur. “Kefe’den Söke’ye” kitabının son bölümünde sözlük çalışmalarını da anlatmıştır.

Sözün özü: Bebiha ile Kefeden Söke’ye adlı kitaplar benim gözümde birbirini tamamlayan kitaplardır. Eğitim öğretimde öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin el kitabı olma özelliğini taşımaktadırlar.

[1] Bebiha, Osman Çeviksoy, Akçağ yayınları, Ankara, 2018

[2] Kefeden Söke’ye, Yaşar Çağbayır, Denizli Büyükşehir Belediyesi yayını, Denizli, 2022

[3] Çağbayır bu bölümü yazarken (Acıpayam, Ali Vehbi Aykota, Ankara, 1951 / Avrasya Etnografya Vakfı yayını, Orhangazi – Bursa, 2011 / Acıpayam Belediyesi yayını, Denizli, 2017) adlı eserden faydalanmıştır.

Yazar

Hasan Kallimci

1 Yorum

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar