Yükleniyor...
15 Mayıs 2016
Nice zamandan beri bıyık kelimesinin etimolojisini düşünüp duruyordum. Serde dilcilik var ya, kelimelerin kökenlerine takarız bazen. E şimdi tam zamanı. Hazır bıyık gündeme bomba gibi düşmüşken kelimenin etimolojisini yapmak farz oldu.
Önce Dîvânu Lugâti’t-Türk’e baktım tabii. Dilci olanlar bilir, bir kelimenin etimolojisi yapılırken en eski şekli bulunur ve oradan hareket edilir. Baktım ki kelime Divan’da bıdık şeklinde. Yani bıdık, sonradan d-y değişmesiyle bıyık olmuş. Eh, sondaki -ık ekini çok iyi tanıyoruz. Kırmak’tan kırık gibi, açmak’tan açık gibi kelimelerden eki çok iyi biliyoruz. Demek ki bu da bıdmak’tan bıdık. Tabii yine dilcilerin malumudur ki Eski Türkçede d ile biten bütün fiiller türemiştir. O zaman fiilin dip kökü bımak oluyor. Allah Allah… Peki bu bımak fiilinin bir kardeşi filan var mı?
Bıkmak fiilini düşündüm ama hiçbir anlam ilişkisi yok. İşler sarpa sardı mı şimdi? Bıkmak yoksa yok, bende de bıkmak yok dedim. O zaman i’li kelimelere bakalım. Hah buldum. Bitmek… Hani bitki biter ya, bıyık da sakal da biter dedim. Ama biz bıyık bitti demiyoruz ki, bıyık çıktı diyoruz.
Tekrar çıkmaza girmişken… Yetimler imdadıma yetişti. Tüyü bitmedik yetim hakkı diyoruz ya… Üstelik bu sırada, sorumlu mu desem sorumsuz mu desem, koca koca adamların üzerinde nice nice yetimlerin hakkı var. Gündem de yardımcı oluyor, zihnime bir küşayiş geliyor vallahi. Demek ki tüy de bitkiler gibi bitiyormuş. O zaman bu bitmek ile bıdmak kardeş ve ikisinin de kökü bımak. Eh, ı sesi de i’ye rahatça dönebilir ve bıtmak kolayca bitmek olur.
Meslek hayatımda ilk defa gündemin yardımıyla bir etimoloji yapıyorum. Bundan böyle etimoloji yöntemlerine “gündemi takip etme”yi de ekleyeceğim. Bence bu, etimoloji teorilerine önemli ve yeni bir katkı olur.
Etimoloji işini hallettim ya, bir de bıyık çeşitlerini düşüneyim dedim. Aklıma ilk gelen pala bıyık oldu. Şöyle kabararak yanaklara doğru sarkan bıyık. Aslında gündeme uygun ama nedense kimse pala bıyığa rağbet etmiyor.
Burma bıyığa ne dersiniz? Eh, çapkın olanlara yakışır doğrusu. Şöyle geçerler taife-i nisvanın karşısına ve bir güzel burarlar bıyıklarını. Vallahi nisâ taifesinden o bıyıklara asılmayan kimse kalmaz. Bittecrübe sabittir.
Pos bıyık. Tam zamanı ama ona da kimse rağbet etmiyor. İyisi mi biz iri ve kabarık bıyıkları bir yana bırakalım da şu bıyıkları altından, sağından solundan biraz sünnetleyelim; şöyle badem gibi hoş bir şekil alsınlar. Ama öyle Hitler’inki gibi değil; şöyle sağından solundan biraz kanatları olsun. Badem gibi görünce bakanın dişleyesi gelir vallahi!… Aman aman çizmeyi aşmayalım da badem bıyığın fezaili üzerinde biraz duralım. Bir kere ağzınıza girmez, burnunuza girmez, toz tutmaz, karınca gezmez, sinek konmaz. Üstelik ol şekl ü şemail adama açmadık kapı bırakmaz.
Bademde karar kıldıktan sonra artık kaytan bıyık, Duglas bıyık filan diye daha fazla araştırmanın âlemi yok. Hem bu kaytanlar, Duglaslar edep adaba da aykırı değil mi? Dilimizi tutalım edebimizle.
Fakaat… fakat bir mesele var. Şimdi bıyık gündeme düştü ya, bizimkiler bir türlü adaletin yolunu bulamadılar. Böyle adalet olmaz ki canım, kimisi uçtan burar, kimisi üstten tıraşlar, kimisi alttan sünnetler. Bizim gibi disiplinli bir gruba yakışır mı bu? En iyisi ele bir mezür alıp malumül-malum bıyığın boyunu, enini ve derinliğini ölçmek ve ölçüleri bir kâğıda yazmak. Sonra da fotokopi ile çoğaltıp bütün berberlere ulaştırmak.
Fotokopiler, makas gibi, tarak gibi berberlerin edevatı hâline gelmeli ki hiçbir çıkıntı, sızıntı, uzantı ve de kaşıntı olmasın. Oturduk mu berber koltuğuna ve malumül-malum dedik mi tamam. Yunmuş, yıkanmış, arınmış ve de sünnetlenmiş olarak çıkarız huzura. Huzur-ı şahaneye.