Yükleniyor...
Ağzını açan televizyon konuşuru, klavyesine dokunan gazete yazarı “çözüm süreci” diyor da başka bir şey demiyor.
Sanki bu ülkede herkes onların istediği tarzda bir çözüm sürecinden yanaymış gibi. Sanki çözüm süreci dedikleri şey bir devlet politikası imiş gibi.
Buradan açıkça söylüyorum.
Ben bunların çözüm süreci dedikleri politikayı yanlış ve zararlı buluyorum. Benim gibi düşünen milyonlarca insan da var. Durum böyle iken özellikle ulusal televizyonların çözüm süreci konulu programlarına sadece yandaşları çağırmaları onların ulusallıkları ile bağdaşır mı?
Tarafsızlıkları ile demiyorum; çünkü birkaçı müstesna artık onların tarafsız olmadıklarını Mısır’daki sağır sultan bile duydu.
Çözüm süreci elbette hükümet politikasıdır; fakat hükümet politikası devlet politikası demek değildir. Yoksa öyledir de benim mi haberim yok?
Hükümet bütün erkleri ele geçirdi; dolayısıyla onun politikası aynı zamanda devlet politikasıdır mı diyorsunuz? Öyle olduğunu kabul etsek bile beni ve daha milyonlarca benim gibi düşünen insanı ele geçirmiş değil ve biz var olduğumuz sürece yanlış, sakat ve sakim politikalara karşı direneceğiz.
Muhalefet partileri yeterli direnişi göstermese de biz direneceğiz; çünkü biz bu memleketi sokakta bulmadık.
Bir kere çözüm sürecinin nihai hedefinin ne olduğunu bir türlü açıklamıyorsunuz. Barış gelecek, silahlar susacak, akan kan duracak, anaların gözyaşı dinecek gibi genel sözler söylüyorsunuz.
Bugüne kadar kim silah çekti, kim kan akıttı? Bu açıkça belli değil mi? Açıkça belli ve siz bu işi onlarla müzakere ediyorsunuz. Silah çekenler ve kan akıtanlar suçlu değil mi?
Nitekim bunların başı Türk mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış müebbede mahkûm edildi ve şu anda hapiste. Yani siz müebbede mahkûm edilmiş ağır bir suçlu ile ülke işlerini müzakere ediyorsunuz ve buna çözüm süreci diyorsunuz.
Bu müzakerelerin suç sayılmaması için kısa bir süre önce bir kanun çıkardınız. Başlı başına böyle bir kanuna ihtiyaç duymanız bile daha önceki müzakerelerin suç olduğunu ispat eder.
Ve siz istiyorsunuz ki memleketteki herkes bu suça iştirak etsin ve sizinle suç ortağı olsun.
Siz nihai hedefinizi söylemiyorsunuz ama müzakeredeki muhataplarınız hedeflerini hiçbir zaman saklamıyorlar.
Hedeflerini hem söylüyorlar, hem de hedefleri yönünde fiilî olarak icraatta bulunuyorlar.
İşte okullar inşa ettiler ve oralarda Kürtçe eğitim yapacağız diyorlar. İşte Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak, “sadece siyasi özerklik değil mali özerklik de istiyoruz” diyor.
Siz… Silahları susturmak ve akan kanı durdurmak iddiasında olan yetkililer!
Muhataplarınıza şunları söylüyor musunuz? “Biz size siyasi özerklik vermeyeceğiz; kendi güvenlik güçlerinizi kurmanıza izin vermeyeceğiz; Kürtçe eğitim yapmanıza müsaade etmeyeceğiz; bu ülkeyi bölmek amacıyla insan öldürenleri, cam çerçeve kıranları, polis araçlarını ve binaları yakanları ve bütün bu terör faaliyetlerini yönetenleri affetmeyeceğiz; ülkenin üniter yapısından asla vazgeçmeyeceğiz.”
Muhataplarınız da size “evet, bunları kabul ediyoruz ve artık silahlı mücadele yapmayacağız, silahları bırakacak ve dağdan ineceğiz” diyorlar mı?
Olaylar, bölücülerin eylem ve sözleri, sürecin ve müzakerelerin böyle yürümediğini açıkça gösteriyor. O hâlde çözüm süreci dediğiniz politika ile ülkeyi nereye götürmek istiyorsunuz?
Kendisini Türk kabul eden milyonlarca insanın, ülkenin üniter yapısının bozulmasına müsaade edeceğini mi sanıyorsunuz?
Sizin niyetinizi, davanızı, varmak istediğiniz nihai sonucu biliyorum. Bu yazıyı bunlardan vazgeçeceğinizi ümit ederek yazmıyorum. İki ileri bir geri hamlelerinizle bazı insanları aldatabilirsiniz. Ben ve benim gibi daha niceleri takiyyelere aldanmaz.
Sadece size akıbetin kötü olacağını hatırlatıyorum, o kadar!