Davutoğlu’nun Rusya ve Çin’i tehdit etmesi

Davutoğlu’nun AKP’nin dış politikası üzerinde 2003’den bu yana büyük bir etkisi vardır. 1 Mart Tezkeresi’ne AKP içinden gelen “hayır” oylarının bir bölümü Davutoğlu’nun etkisinin sonucudur. Yaşar Yakış’ın Dışişleri Bakanı olduğu dönemde AKP kurmayları kendilerinden olmayan Yakış’ı değil Davutoğlu’nu dinlemişlerdir.  Davutoğlu’nun AKP kadroları üzerindeki etkisi milli görüş geleneği içinde dış politikayı uluslararası ilişkilerin terminolojisi ile değerlendirenin Davutoğlu […]


Paylaşın:

Davutoğlu’nun AKP’nin dış politikası üzerinde 2003’den bu yana büyük bir etkisi vardır. 1 Mart Tezkeresi’ne AKP içinden gelen “hayır” oylarının bir bölümü Davutoğlu’nun etkisinin sonucudur. Yaşar Yakış’ın Dışişleri Bakanı olduğu dönemde AKP kurmayları kendilerinden olmayan Yakış’ı değil Davutoğlu’nu dinlemişlerdir.  
Davutoğlu’nun AKP kadroları üzerindeki etkisi milli görüş geleneği içinde dış politikayı uluslararası ilişkilerin terminolojisi ile değerlendirenin Davutoğlu olmasından kaynaklanmaktadır. Bu “Davutoğlu Hoca ne derse doğrudur” kalıbının yerleşmesine neden olmuştur.

   
Davutoğlu’nun da zamanı geldiği için profesör olmuş bir uluslararası ilişkiler akademisyeni olmadığı ortadadır. Davutoğlu, akademisyenlik döneminde analizlerini geniş bir sosyal ve insani bilimler kültürü üzerine oturtmuştur. Davutoğlu, şanslı bir Dışişleri Bakanlığı yapmıştır. Çünkü girdiği üç seçimde de oyunu artıran Erdoğan’ın yanında siyaset yapmaktadır. Ayrıca AKP’nin ABD’nin Orta Doğu politikasını gerçekleştirmesinin aracı olarak görmesi Davutoğlu’nun odaklandığı Orta Doğu’da önünü daha da açmıştır. AKP ABD tarafından öylesine desteklenmektedir ki, İsrail ile kontrollü gerilimi dahi Washington görmemezlikten gelmektedir


Böyle uygun bir ortamda Davutoğlu ortaya “sıfır sorun” gibi gerçekleşmesi hayal ancak propagandası iyi entelektüel üretimler atıp, hazırlıksız, çoğu kez somut hedefsiz, bol gezi ve bol söz üzerine kurulu bir propaganda çalışması gerçekleştirmiştir. Davutoğlu’nun “1911-1923 arasında kaybettiğimiz yerleri 2011-2023 arasında yeniden kazanacağız” eksenli cümlesi dahi görmemezlikten gelinmiştir. Oysa, kaybedilen yerler 1911-1918 arasında kaybedilmiştir. 1919-1922 arasında ise kaybedilenlerin bir bölümü kurtarılmıştır. Öte yandan Mustafa Kemal 1911’de vatan dediği Libya için gönüllü olarak savaşmaya giderken 2012’de Erdoğan ve Davutoğlu, Libya’yı bombalayan ittifakın içinde yer almışlardır.


Davutoğlu, Arap Baharı’nı özellikle Mısır ayaklanmasından itibaren Orta Doğu’nun AKP’lileştirilmesi süreci olarak görmüştür. Ilımlı İslami yayılımı AKP üzerinden destekleyen ABD ise Arap Baharı’nın sonuçları konusunda Davutoğlu kadar rahat olamamıştır. Öte yandan 2005’ten bu yana Orta Doğu’da ABD destekli Sünni dünyasının İran destekli Şii hilali ile çatışmasının zeminini hazırlayan S. Arabistan bir yandan Arap Baharı’nın yansımalarını kendi ülkesinde ve Bahreyn’de ezerken öte yandan Baharı, Suriye-İran ittifakına ağır bir darbe vurmak için kullanmaktadır. 


Davutoğlu, Suriye’de hızla Riyad’ın eksenine giren bir politika izlemiş ve oluşan Türkiye-Suudi Arabistan-Katar ittifakı Esad’ı devirecek bir iç savaşın arkasındaki organizatör olmuştur. Ancak ABD ile iyi koordine edilmeyen bu girişim, karşısında sadece Esad’ı değil, Rusya, Çin ve İran’ı bulmuştur. Suriye konusunda bütün tahlil gücünü yitirmiş görünen Davutoğlu şimdi Rusya ve Çin’in Esad’a desteklerinden ötürü izole edilmeleri gerektiğini söylemektedir. 


Davutoğlu’nun bu çıkışı 21. Yüzyılı yanlış okumaktır. Suriye’de Esad gider veya kalır. Ancak 21. Yüzyılın dünyası Pasifik eksenli bir dünyadır ve bu dünyada Çin ile Rusya’nın önemli etkileri olduğu açıktır. ABD’nin ekonomik çarklarının dönmesini sağlayan tahvillerin büyük bölümünü satın alan ülkenin, Çin olduğu unutulmamalıdır. Rusya’nın ise AB’nin ana enerji tedarikçisi olduğu unutulamaz. Kimse Çin’i ve Rusya’yı izole edemez. Türkiye gibi Esad’ın iki önemli müttefiki Rusya ve İran ile komşu olan bir ülkenin Dışişleri Bakanı, iki ülke ile olan çok boyutlu ilişki ve menfaatlerimizi de göz önünde tutarak Suriye politikasını şekillendirmek zorundadır. Herhalde Erdoğan, Moskova’ya önümüzdeki günlerde Rusya’yı izole etmeye gitmiyor.


AKP’nin Suriye politikasının yüksek insani ideallere dayandığını ileri sürmeye gelince; Davutoğlu’nun analitik çöküşünün kendisini ortaya koyduğu noktadır. ABD’nin Irak’ı işgali sırasında gerçekleşen yüz binlerce sivilin ölümü karşısında susan ve Sudan’da katliamcılığı tescil edilmiş, ülkesinin bölünmesini kabul ederek iktidarı koruyan bir siyasi lidere destek veren AKP’nin dış işleri mimarının, yüksek insanlık ideallerinden bahsetmesi inanılır değildir.

Yazar

Milli Düşünce Merkezi

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar