Yükleniyor...
Hostug çorgar tıva çonum kajanda da, oy,
Hovularda kañmııl ışkaş hadıvañar, oy.
Çañgıs söstüg töögüñerni utpayn saktıp oy!
hostug çorgar tıva çonum kajanda da,
oy, hovularda kañmııl ışkaş hadıvañar, oy!
çañgıs söstüg töögüñerni utpayn saktıp oy!
Çañgıs holda salalar deg demnejiñer, oy!
Özgür yaşayan benim Tıva halkım,
Dağılmayın çölde dikenler gibi.
Bütündür tarihin, unutma sakın,
Bir olun eldeki parmaklar gibi.
Kültegin deg okkur söztüg
Küştüg kıygım salıp dur men!
Türlüg çonnar türevezin,
Tümen çılda türlüg çorzun!
Köl Tigin’in ok gibi sözüyle
Haykırıyorum bütün gücümle:
Dert görmesin güçlü boylarım,
Yaşasın binlerce yıl kudretle.
Çügürüktüñ mangır ışkaş bolganıvıs, oy,
Çüs çüs çıldı çañgıs şak deg öttür ertsin, oy.
Kelir öyde sorulganıñ sogunnarın, oy,
Kezeedele çazıg çokka adıp çorul, oy.
Yüğrük atlar gibi büyük bir hızla
Yüzyıllar, bir an gibi geçmiş görünür.
Şimdi artık geleceğin oklarını
Şaşmadan hedefe atmak günüdür.
Kültegin deg okkur söztüg
Küştüg kıygım salıp dur men!
Türlüg çoñnar türevezin,
Tümen çılda türlüg çorzun!
Köl Tigin’in ok gibi sözüyle
Haykırıyorum bütün gücümle:
Dert görmesin güçlü boylarım,
Yaşasın binlerce yıl kudretle.
Şapkılata sıldıs ışkaş, tura soruk, oy,
Şaptıktarnı çaza bolga ertip corzun, oy!
Süt deg akkır setkilivis möñge şağda, oy,
Sülde tuk bop murnuvuska kiiskip çorzun!
Yıldızlar gibi parlayan ülkümüz
Engelleri bir bir aşıp şahlansın!
Sonsuzlukta süt gibi ak ruhumuz
Tuğ olup önümüzde dalgalansın!
Kültegin deg okkur söztüg
Küştüg kıygım salıp dur men!
Türlüg çoñnar türevezin,
Tümen çılda türlüg çorzun!
Köl Tigin’in ok gibi sözüyle
Haykırıyorum bütün gücümle:
Dert görmesin güçlü boylarım,
Yaşasın binlerce yıl kudretle.
Doğu Sibirya’nın güneyinde yaşayan Tıva Türklerinin adını bilmediğim şairi, 1300 yıl önceki ataları Köl Tigin’in sözüyle halkına sesleniyor. Köl Tigin, Tıva’nın da, Kazak’ın da, Uygur’un da, Tatar’ın da, Türkmen’in de atasıdır. Bütün Türklerin, hepimizin atasıdır. Ağabeyi Bilge Kağan taşlara kazıtmıştır sözleri. Türk dilinin bu ilk metinleri “okkur söztüg”dür yani “ok gibi sözlü”dür, bengü taş üzerindeki sözler ok gibi dümdüzdür. Eğri büğrü değildir; sağa sola sapmaz; dosdoğru konuşur Köl Tigin ile Bilge Kağan. Onun için Tıvalı şair, Köl Tigin’in ok gibi sözleriyle haykırıyor ve boylarına sesleniyor.
Uzak gibi görünüyor Tıvaca. Ama biraz çaba gösterelim bakalım. Kültegin’i anladık, hepimizin atası. “Gibi” anlamına gelen deg, biz Türkiye Türklerine belki yabancı ama Köl Tigin bengü taşının ilk cümlesinden onu tanıyoruz: Teŋri teg teŋride bolmış türk Bilge Kagan… İlk iki kelimeyi “Tanrı gibi” şeklinde aktaranlar da var, “gök gibi” şeklinde aktaranlar da var. Çünkü Köktürkler çağında teŋri hem “Tanrı”, hem “gök” anlamına geliyor. Demek ki “gibi” anlamına gelen teg sözü Tıva Türkçesinde deg olmuş. Doğu ve Kuzey Türk lehçelerinin çoğunda bu kelime +day / +dey şeklinde ekleşmiş. O kadar uzağa gitmeye hacet yok. “Gibi” anlamındaki bu kelime Azerbaycan’da bile var. Tek biçiminde.
Söztüg kelimesindeki +tüg eki bizim Türkçemizde +lü biçiminde. Köktürkler çağında +lüg biçimindeydi. Ekin Tıvacadaki biçimini ikinci mısraın başında da görüyoruz: küştüg (güçlü). Ayraç içinde anlamını verince okuyucular mutlaka anlamıştır. Ekten önceki küş sözü de bizdeki güç kelimesi. Oğuzlar dışındaki bütün Türklerde baştaki k sesi korunur.
Üçüncü ve dördüncü mısralarda da aynı ek var: türlüg. Bu kez +lüg biçiminde yani l sesi değişmemiş çünkü r’den sonra geliyor.
Dördüncü mısranın başındaki tümen de çok tanıdık. On binlik ordu birliğine tümen diyoruz. Köktürkçede doğrudan doğruya “on bin” demekti bu söz ve Tıvacada da aynı anlam devam ediyor. Tabii kelime çokluğu da “binlerce, on binlerce” anlamını da taşıyor.
Çılda ve çorzun sözleri ne kadar garip değil mi? Yoksa sevimli mi desem? Köktürkçede, Türkiye Türkçesi ve Özbekçe gibi lehçelerde kelimenin başında bulunan y- seslerinin başına gelmedik kalmadı. Kırgızlar ve bazı başka Türkler bu sesi c- ile söylerler, yıl yerine cıl derler. Kazaklar j ile jıl derler. Eh Tıvalar da ç ile çıl yapıvermişler.
O zaman çorzun sözünün başında da y- olduğunu düşünebiliriz: yorzun. Yine tanıyamadık. Aslında bu fiili biz çok iyi tanıyoruz: Gidiyor, geliyor, okuyor… deyip duruyoruz her gün, her saat. İşte şimdiki zamanda kullandığımız bu -yor eki, “yürümek” anlamındaki yorımak‘tan geliyor. Yani Köktürkler çağında ve ondan sonra da uzun süre bu fiil yorı- biçiminde imiş. Oğuz Türkleri “alıp yürür” anlamında ala yorur demişler, sonra sondaki sesleri düşürüp ortadaki a’yı da daraltıvermişler, alıyor çıkmış ortaya. Nitekim güneybatı Anadolu’nun iç kesimlerinde bugün de alıyoru, gidiyoru derler. İşte bu yorı- fiili ekleşmediği zaman Türkiye’de yürü- olmuş, Anadolu’nun bazı yerlerinde yörü- olmuş. Azerbaycan’a doğru uzanınca da yeri-. Kazaklar bu fiili jür- biçiminde söylüyorlar. Tıvalar da Kazaklar gibi sondaki sesi düşürmüşler ama ilk hecedeki ünlüsünü Köktürkçedeki gibi bırakmışlar: çorzun (yürüsün). Fiili, ilk bentte de görüyorsunuz: çorgar (yürüyün / yaşayın). Bu son örneğin sonundaki emir ekini şimdi açıklayıp da zihinleri karıştırmayayım. Şu kadarını söyleyeyim sadece. İlk bentteki hadıvaŋar (esmeyin, dağılmayın), demnejiŋer (birleşin, birlik olun) kelimelerinde de aynı eki -ŋar / -ŋer biçiminde görüyorsunuz.
Şu kelime başındaki ç- sesini biraz daha izleyelim mi? İlk bentte çaŋgıs, üçüncü bentte çügürük ve çüs kelimelerini görüyorsunuz. Çüs artık besbelli yüz sayısı. Çügürük de yüğrük at. Çaŋgıs epeyi değişmiş ama biraz düşünürsek onun “tek” anlamına da gelen yalnız’dan başka bir şey olmadığını anlarız. Sondaki z’lerin birçok kelimede s’ye döndüğünü gördünüz zaten. Bu kelimede de öyle olmuş. Kelimenin Köktürkçedeki yalıŋuz biçimini de yazalım ve bizde ne kadar değişmiş, Tıvacada ne kadar değişmiş görelim. Yalvarmak ve ileri kelimelerinin Erzurum ağzında yavral- ve ireli; yağmur sözünün Kazaklarda jaŋbır olduğunu söylersem Tıvacadaki çaŋgıs da pek “yalnız” kalmaz.
Benim aktarmamda görünmüyor ama ilk mısradaki şu kajanda kelimesine de bakalım. Bu kelime “kaçanda”dan başka bir şey değil. Hani Doğu Karadenizlilerimizin “haçanda” dedikleri. Yani “ne zamanda”.
Hovu bizim kovuk ile arkadaş, “boşluk” demek. Tabii “çöl, bozkır” anlamı da buradan çıkıyor. Gobi var ya, Moğolistan’daki o uçsuz bucaksız çöl. İşte o da aynı kelime. Aslında bence çok eski bir yansıma söz bu. Yansıma sözler, ünlülerini değiştirebilirler. Yani tıkır tıkır olduğu gibi takır tukur da var. Dolayısıyla bu kovu(k) kelimesinin kıvı biçimi de var. Kutadgu Bilig’de bol bol görürsünüz. Sizin anlayacağınız Kıpçak, kabuk, kavak, kavuk… hepsi de aynı yansıma kökten. Hepsinin içinde de boşluk var. Oğuz Kağan Destanı, Kıpçakları da ağaç kovuğu ile ilişkilendirir ya.
Ah bu gramerciler! Ben size müziği anlatacaktım. Tıvacanın uzmanı, değerli dostum Ekrem Arıkoğlu’ndan da yardım alınca gramere dalıp gitmişim. Lütfen you tube’a dailymotion.com/video/x1luti0 yazın ve Köl Tigin’in çığlığını Feryal Tüzün’den dinleyin. kültegin deg okkur söztüg / küştüg kıygım salıp dur men! derken Feryal Hanımın sesi nasıl tizleşiyor Allah’ım! Köl Tigin gibi oka benzer sözlerimle güçlü çığlığımı salıyorum. Size de öyle gelmiyor mu? Bir Köktürk kızı bozkırda en tiz sesiyle göklere doğru Köl Tigin’in çığlığını bırakıyor. Göklere doğru mu yoksa geleceğe doğru mu? Belki de ses, göğün katlarında yükselip 1300 yılın renklerini ve tınılarını da alarak Feryal Hanımın ağzından 21. yüzyıla aktarılıyor. Köl Tigin’in öğüdüdür bu: Çöldeki dikenler gibi dağılmayın, tarihinizi unutmayın, eldeki parmaklar gibi birlik olun! Köl Tigin feryat ediyor: Güçlü çığlığımı salıp dur men. Muğla ve çevresindekilerin dili gibi: Alıp duru, salıp duru… Tıvalı şair de öyle söylüyor: Çığlığımı salıp dur men.
Sevgili İrfan Gürdal’ın sunuşta söylediği gibi, Tıvalı şairin ve Feryal Hanımın sesi Köktürkler çağından geliyor. Ali Özaydın rahmet istedi. Ali ve İrfan ne büyük iş yapmışlar! Türk müzik dünyasını makam makam, ritim ritim keşfetmişler. Güzel bir müzik topluluğu kurmuşlar ve biz Türkiye’nin Türklerine Türk dünyasının müziklerini sevdirmişler. Feryal Hanım da o berrak, o pürüzsüz ve tabii o gür sesiyle ne kadar güzel söylüyor! Berraklık ve gürlük. Eğer sesiniz Feryal Tüzün ve mesela Sabahat Akkiraz kadar gür ve berrak değilse sahneye hiç çıkmayacaksınız. Veya benim gibi yapacak, çıkanlar varsa dinlemeyeceksiniz.
Türk Dili dergisinin Ağustos 2023 sayısında Feryal Başel Tüzün müzik macerasını anlatmış. Yasemin Dinç Kurt kendisiyle güzel bir mülakat yapmış. Meğer Feryal Tüzün, bir zamanlar benim de müdürlük / dekanlık yaptığım Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesini bitirmiş. Yüz yüze de çok dinlediğim Feryal Başel Tüzün’ün pop müziğinden Türk dünyası müziğine geçtiğini de bu mülakattan öğrendim.
TÜRKSOY’un desteğiyle hazırladığı albümde Türk dünyasının çeşitli bölgelerinden parçaları seslendirmiş Feryal Hanım. Kazakistan’dan Nurtuganın Termesi, Altay Türklerinden Karasuu, Özbekistan’dan Ortar, Başkurdistan’dan Uzıp Barğan Ğümir, Kırgızistan’dan Kırk Cigit, Kırım Türklerinden Kınalı Parmaklar… Kırk Cigit, anladınız, “kırk yiğit” demek. Anadolu’da olduğu gibi Türk dünyasında da gitmek yerine çoğunlukla bar- / var- fiili kullanılıyor ve tabii Başkurtlar da “geçip giden ömür” yerine uzıp barğan ğümir diyorlar.
Albümdeki parçaların hepsini dinledim ve Feryal Tüzün’ün, Türk dünyasının farklı seslerine nasıl hâkim olduğunu gördüm. Âdeta bir Tatar, bir Türkmen oluyor. Şöyle diyor Feryal Hanım mülakatta:
“Parçayı hissedip içselleştiriyorum. Parçaları önce melodik olarak öğreniyorum. Sonuçta parçanın diline hâkim oluyorum. Aynı parçaları döne döne dinliyorum. Çok fazla dinlemek ve sonra da mırıldanmak benim sırrım. Çok iyi taklit ediyorum. Müzik iyi bir taklitle başlar. Benim farkım ses rengim. Burada Feryal’in yorumu yok. Evde sürekli mırıldandığım ve uzun süre kafamda dönen şarkılarda başarıyı yakalıyorum. ‘Enesay’, ‘Kırk Cigit (Kurmanbek)’, ‘Süyümbike’ gibi eserlerin karşılığı bende çok yükseldi. Dinleyende de aynı şekilde. Bu hisler, enerji karşıya da yansıyor.”
Bana da yansıdığı muhakkak. Feryal Hanım “Çok iyi taklit ediyorum.” diyor ama taklitte kalmadığı muhakkak. Farklılık sadece ses renginden kaynaklanmıyor bence. Köl Tigin’in Çığlığı’nın Tıva icrasını da dinledim. Feryal Hanım eseri elbette değiştirmiyor ama sanki onun okuyuşunda bir başka hava var. Müziğin teknik bilgilerinden haberdar değilim. Benim hissettiğim başka hava, belki de sesinin renginden geliyordur. En iyisi Feryal Başel Tüzün’ü tekrar tekrar dinlemek.
Türk dünyası müzikleri benim duygu ve düşünce dünyamda bambaşka kapılara yol açıyor. Bir yandan geleneğin güçlü bir şekilde devam ettiğini görüyorum, bir yandan da çağdaş seslere ve yorumlara ulaşıldığını seziyorum. Sazı tıngırdatmıyorlar veya teknesinin içine mikrofon koyup beynimizi pişirmiyorlar. Her müzik aletinin ulaşılabilecek en son yeteneğine ulaşıyorlar; Azerbaycanlı kardeşlerimizin ifa dedikleri icranın zirvesini yakalıyorlar. Şu anda müzik bilgimin eksikliği dolayısıyla anlatamayacağım birçok teknik kullanarak müzikte “çağdaş millî”yi buluyorlar. Ve bunun sonunda ben 1300 yıl önceki Köl Tigin’in sesini, Bilge Kağanın otağında çevrelenmiş Köktürk müzik takımının ahengini duyar gibi oluyorum.
1 Yorum